Is that all there is translate Turkish
2,831 parallel translation
It's human nature to keep asking questions, it's fun and it's challenging and it's what makes us human.
- Is That All There Is teşekkürler... Soru sormak insan doğasında var, eğlenceli ve büyüleyici, bizi insan yapan şey.
All right, there it is, there's the tone that we know and love.
Tamam işte aşık halimiz bu
Because Sun Bin studied astronomy under his Sifu, he was able to guess right, that's all there is to it.
Usta Guiguzi'den üstün körü bir astronomi dersi aldım. Şansımı denedim o kadar.
Now I am getting mine, and you're going to get it and that's all there is to it.
Şimdi kendiminkini alıyorum, sen de alacaksın ve hepsi bu.
Y'all know me, I'm no gossip, but that is some scandalous-ass shit right there.
Beni herkes bilir, dedikoduyu sevmem ama acayip skandal kokusu alıyorum.
What, that Agent Burke thinks all this art is just floating around out there or...
Ajan Burke bütün o eserlerin dışarıda bir yerlerde olduğunu- -
The truth is that... then there were all sorts of stories horrible with this house Corwin.
Gerçek şu ki bu ev gerçekten karışık bi yer
Seth's computer depends on things being in two places at once for its power..... but there's a growing number of physicists who don't believe that this is what reality is really like at all.
Seth'in bilgisayarı bir şeylerin aynı anda iki yerde birden olmasının gücüne bağlı..... ama sayıları artan bir şekilde bunun gerçek olmadığına, gerçeğin böyle bir şey olmadığına inanan fizikçiler var.
But if there's one thing that stands out about all the theories used, to probe and explore reality today, it's this - their best and most perfect expression is not in words, it's in maths.
Ama eğer şu an kullanılan tüm teorilere karşıt bir şey varsa, bugünün gerçekliğini aramak ve derinine inmek için onun en iyi ve en mükemmel açıklaması, kelimelerde değil matematiktedir.
MUSIC : "Is That All There Is" by Peggy Lee
Müzik : Peggy Lee
Of course, one of the problems you have in string theory is that there's all these many dimensions.
Tabi ki, Sicim Teorisi'ndeki en önemli meselelerden biri, bir çok boyutun olmasıdır.
There is one chilling possibility that will give us all a chance to hang on, even after we die.
Ürpertici bir olasılık daha var ölümden sonra bile bir şansımız olabilir.
But the one thing that the geologic record tells us is that there have been a series of earths, and that the Earth that we see around us - - all the plants and the animals and the composition of the atmosphere - -
Bu gün dünyada gördüklerimizi bulacağımız yönünde bir eğilim var. Ama jeolojik kaydın bize söylediği orada bir dizi dünyanın olduğu ve çevremizde gördüğümüz dünya bütün bitki ve hayvanlar ve atmosfer karışımı 4 milyar yıl önce başlayarak uzun bir dönüşümden geçen minerallerdir.
All I'm saying, and I've been very consistent about this, is that there has to be another way.
Altını çizerek söylemeye çalıştığım şey başka bir yolun olması gerektiği.
Now, there is one suitcase for Tahir, and this one will be for you alone, for all your endeavors in ensuring that our two parties meet as arranged.
Şimdi, bu çantalardan biri Tahir'in ve bir tanesi de tamamen senin olacak. İki tarafın anlaşma sağlaması için sarf ettiğin onca emeğe karşılık olarak.
The family fortune is dwindling, and that's all there is to it.
Aile servetimiz azalıyor ve azalıyor.
That's all there is to it.
Artık yapacak bir şey yok.
That's'cause that's all that's out there.
Başka iş kalmadı da ondan.
Okay, all right, I will admit that there is no excuse for not killing the right person.
Tamam, Pekala, Yanlış kişiyi öldürmemin herhangi bir mazereti yok kabul ediyorum.
All we know is that there was one.
Tüm bildiğimiz, arabanın içinde birisi olduğu.
Then why was I just suspended, Mike? All I know is that I gave Louis a stack of briefs and there was some fax with your confidential code on it.
Tek bildiğim Louis'e bir yığın belge verdiğim ve içinde senin gizli kodun olan bir faks bulunması.
If she didn't appreciate it, that's all there is to focus on.
Odaklanacak tek sey onun bunu takdir edememesi.
Your message about, uh, connectedness and that there's a light in all of us... That is worth hearing.
Mesajın bağlılıkla ilgili içimizde ışığın olduğunu anlatıyorsun bunlar duymaya değer şeyler.
And he chose this spot, Jebil Nur, which is a hill far up and a really challenging climb up from the city down below. He would climb all the way to the very top, to a cave, known as Gar Hira, and it was there that he would spend hours, in fact, whole days and nights, in ever more intense and fervent meditation.
Ve tam burayı, dik bir tepe olan ve tırmanması gerçekten çok zorlu olan Nur Dağı'nı seçiyor, tam zirvedeki Hira Mağarası'na tırmanıyor ve saatlerini, hatta günlerini orada geçirerek yoğun bir tefekkür yaşıyordu.
That kid there is all I've got left of my dad.
Oradaki o çocuk babamdan kalan bir şey.
And yes, you may have lead the way on that cut-down, but that is not all that happened out there.
Ve evet, ameliyatta bana yol göstermiş olabilirsin ama orada olan şey sadece bu değildi.
Okay, I don't know where all this is coming from, Lavon, but you do know that there are plenty other ways I can go about doing this, right?
Tamam, bütün bunları nerenden uyduruyorsun bilmiyorum Lavon ama biliyorsun bu işi yapmanın bir çok yolu var
Is there a certain flavor that's better than the others, or do all molds pretty much taste the same?
Diğerlerinden farklı aroması olan bir tatlı var mı? Yoksa hepsi aynı mıdır?
To me, the most important part of the example of the Prophet and the message of the Qur'an is the acceptance of plurality, the need for and the realisation that there are many faiths, many ways and all capable of being a community, an Ummah, together.
Bana göre sünnetin ve Kuran'ın mesajının en önemli yanı : çoğulculuğu, başka inançların varlığına farkına varma ihtiyacı Ümmet olmanın beraer yaşayan bir toplumun çok fazla yolu olması.
And all the villagers are still there. That is not true.
Tüm eski köyler boşaltılmış
But there is a chance that spell not all will work well.
Ama işe yaramama şansı da var
Well, if there's one thing we can all agree on is that if it keeps snowing like this, Santa Claus won't be able to bring us our presents.
Eğer hepimizin aynı fikirde olacağı tek bir şey varsa, o da eğer böyle kar yağmaya devam ederse, Noel Baba hediyelerimizi getiremeyecek.
All of that is your business with them out there.
Bunların hepsi sizin işiniz ile ilgili.
And there is that sort of wonderful instance of just the tribal sheiks, who had never really opposed and never listened to his message, all they wanted was cattle, more camels and more silver, and he gives it to them.
Hiçbir zaman mesajlarına tam anlamıyla karşı çıkmayan ya da mesajlarını dinlemeyen, kabile şeyhleri için mükemmel bir örnek oluşturmuştur, onlar hep daha fazla hayvan, deve, gümüş istemiş, O da isteklerine karşılık vermiştir.
Okay, you can get as pissed as you want, but there is a reason that I'm having you do all this.
İstediğin kadar kızabilirsin ama sana bunları yaptırmamın bir sebebi var.
All I'm saying is that there are plenty of beautiful, intelligent women out there that I could be with if I wanted to be.
Söylemek istediğim, eğer istersem dışarıda birlikte olabileceğim bir dünya güzel ve zeki kadın var.
There was a canvas bag that was buried there. Is that where you put all your stash that you got from your break-ins?
Kanvas bir cantada oraya gomulmustu caldiginiz butun esyalari orayami sakliyorsunuz?
Hey, I'm riding that roller coaster, and that's all there is to it.
O trene bineceğim işte o kadar.
Because then you're gonna have to admit that there is no demon behind all of this.
Çünkü o zaman, bu işin arkasında bir hayalet olmadığını kabul edeceksin.
All I know is that Dwight called and told me I was gonna take him to a motel in Aiea, but then when we got there, HPD was on the scene and they opened fire.
Tek bildiğim, Dwight'in beni arayıp Aiea'daki bir motele götürmemi söylediği ama oraya geldiğimde, polis olay yerindeydi ve bize ateş açtılar.
And there is like little blokes in little funny outfits and all that, and you do sort of smile.
Yani evet, öyle yaptım. Komik kıyafetler giymiş küçük küçük adamlar falan var.
Well, can we all just agree that there is no such thing as good Chinese food?
Çin yemeğinden daha güzel bir şey olmadığını herkes kabul edebilir mi?
Yes dad, as all of you think that there is love between us
Evet baba, hepinizin düşündüğü gibi aramızda bir sevgi var.
That's all there is, really, is passion.
Olay tutkuda bitiyor.
All I can tell you is, the last time I saw that casket, he was in there.
Size söyleyebileceğim tek şey bu tabutu son gördüğümde, içinde birinin olduğu.
Is there anything you can say to help the court at all, anything that could save his life?
Mahkemede yardımcı olabilecek ve onun hayatını kurtarabilecek birşey var mı söyleyebileceğiniz?
But the fundamental problem is that there's no sun here at all for half the year.
Ancak asıl sorun, burada yılın yarısı boyunca hiç güneş olmaması.
There is going to be a baby, and even though I'm the one doing all the feeding and the waking up and everything else there is to do at the beginning, it doesn't end there. It starts there. You know that.
Tüm beslenme, uyanma ve başlangıç işlerini ben halledecek olsam da, ki durum burada bitmeyecek daha yeni başlıyor olacak biliyorsun, sen de bir çocuk sahibisin.
I think that the sunny quality there is because the corruption is just so pervasive, so all encompassing. It's not just one criminal, it's not just one Maltese falcon.
Yozlaşma o kadar yaygın o kadar geniş kapsamlıdır ki, tek bir suçlu yoktur tek bir "Malta Şahini" yoktur.
There is no way that Stuart, an impoverished peddler of picture books, would be at all appealing to Amy Farrah Fowler, a noted neurobiologist capable of performing surgery on her own feet with nothing but nitrous oxide from cans of whipped cream as anesthesia.
Stuart gibi resimli kitap satan fakir bir işportacının, anestezi olarak yalnızca kremşanti kutularındaki azot oksidi kullanarak kendi ayağına ameliyat yapabilen meşhur nörobiyolog Amy Farrah Fowler'a çekici gelmesinin imkânı yok.
Hilda, is there anyone you can think of, anyone at all that might want to hurt Marisa?
Hilda, Marisa'yı incitmek isteyebilecek, aklına gelen herhangi birisi var mı?