It's all lies translate Turkish
230 parallel translation
It was all lies!
Her şey yalanmış!
It's all lies!
Hepsi yalan! Yalan.
Says it's all a pack of lies.
Hepsinin yalan olduğunu söylüyor.
It's all lies.
Hepsi yalan.
You figured out something that never happened, and so it's all lies.
Hiç olmamış şeylerden bahsediyorsun yani hepsi yalan.
It's all a pack of lies.
Altı üstü bir torba yalan.
He lies and then begins to think it's all true.
Yalan söylüyor, sonra yalanlarına kendisi de inanıyor.
It's all bloody lies.
Hepsi külliyen yalan!
Truth is our dogma. We believe it to be man's greatest weapon against the devil, who is the father of all lies.
gerçek şu ki bizim inancımız göre... biz tüm kötülüklerin babası olan şeytana karşı... insanlığın en büyük silahı olduğumuza inanıyoruz.
It's all right. It's all right. What you heard was lies.
Böyle bir yumurtayı çıkarmak için güçlü bir horoz lazım.
It's all lies!
Hepsi yalan!
It's all been lies, hasn't it?
Hep yalan söyledin, değil mi?
It's all just lies and imitation, all of it!
Hepsi yalan ve sahte. Hepsi!
It's all lies.
hepsi yalan.
- Say it's all lies.
- Yalan mı söylüyorum sence?
Maybe it's true... lies, dirt and all.
Belki de doğru. Yalanlar, pislik ve gerisi.
It's all lies!
Anlattıklarınızın hepsi yalan!
I know enough about myself to know that whatever lies in store for me it's not going to be setting up housekeeping with somebody in Tuscarora and darning socks and doing all that. I'd go out of my mind.
Kaderimde ne olursa olsun ; bunun Tuscacora'da birisiyle ev idare etmek,. çorap yamamak ve tüm bunlar olmadığını bilecek kadar kendimi tanıyorum.
It's all lies, why do you say that?
Yalan söylüyorsun. Neden böyle yapıyorsun?
It's all lies.
Bunların hepsi yalan.
It's all lies anyway, Mr Brown.
Zaten hepsi yalan dolan, Bay Brown.
It's all lies.
Bu doğru değil.
And it's all lies, always.
Ama hepsi yalan.
- It's lies, it's all lies.
- Bunların hepsi yalan. Hepsi yalan.
- Tell them how he's ruining my life! - It's all lies.
- Onlara hayatımı nasıl mahvettiğini anlat!
Mistaking illness for evil, but it's all lies.
Hastalıkları, şeytani şeylerle karıştırıyorsunuz.
It lies in finding that damned book and thwarting a vile beast of a man who shall not rest until God himself is thrown down and all of creation becomes Satan's black-hell-besmeared farting hole.
ve oluşumun tamamının şeytanın deliğinde yutulmasının onaylanmasını durdurmuş oluruz.
So, it's all lies?
O zaman, hepsi yalan mı?
It's kind of stupid, all these lies.
Tüm bu yalanlar ne kadar da aptalca.
I know. It's all lies.
Biliyorum, hepsi yalan.
Naturally, since I found out it's all a cover, half-truths, manipulation, deception, scams, as well as lies, bribery...
Her şeyin göz yanılması, yarım bilgi, manipülasyon,.. ... kandırmaca, dümen, yalan, geri çekilme, rüşvetten ibaret olduğunu fark ettiğimden bu yana daha iyimser olduğumu söyleyebilirim.
It's all lies.
Gerçek derken kastettiğim, uydurma.
I thought you were a wonderful man, But it was all lies!
Senin harika bir erkek olduğunu düşünmüştüm ama her şey yalanmış!
I didn't chain my kids up. It's all lies.
Ben çocuklarımı zincire vurmadım, bunların hepsi yalan.
It's all been lies.
Yalan dolanla dolu.
It's all lies.
- Çocukları canavarlılaştırmak mı? ! - Bunların hepsi yalan.
But as for the rest of it it's lies all lies.
Ama gerisi yalandı. Tümüyle yalan.
It's one of those lies we all believe... that you can mix business with pleasure.
İnandığımız en büyük yalanlardan biri de iş ve eğlenceyi bir arada yaşayabileceğimizi sanmaktır.
It's all lies. I had nothing to do with it.
Benim bununla hiçbir ilgim yok.
With all the secrecy and all the lies, it's easy to get confused.
Tüm bu gizlilik ve yalanlar, kolaylıkla yanıltıcı olabiliyor.
It's all lies. A cover-up?
- Örtbas mı ediyorlar?
And with all the denials and excuses and lies and recriminations, it's easier to let it slide.
Jorge.
And with all the denials and excuses and lies and recriminations, it's easier to let it slide.
Tüm yalanları, inkarları düşününce, karışmamak daha iyi.
All that about me being of samurai blood, it's lies.
Samuray soyundan geldiğim koca bir yalan.
It was all lies, every bit of it.
Hepsi yalanmış, hem de hepsi.
All blame lies with you... and therefore on me, and I am not gonna have it.
Bütün sorumluluk senin üzerinde... dolayısıyla benim de, ve problem istemiyorum.
It's all lies anyways.
Zaten hepsi yalan.
I know it's impossible to stop thinking about what he said. About William. But it's all lies, Dana.
William hakkında söylediklerini... düşünmeden durmak imkansız biliyorum ama... onların hepsi yalan Dana... ve sen de bunu kanıtladın.
It's all lies!
Hepsi başından beri yalandı.
Yeah, it's all lies, isn't it?
Evet, hepsi yalan dolan değil mi?
It's all lies.
Onların hepsi yalan.
it's all right 8832
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all the same to me 49
it's all in your head 59
it's all good 878
it's all gone 158
it's all my fault 457
it's all over 506
it's all yours 403
it's all bullshit 56
it's all fine 67
it's all the same to me 49