It's just dinner translate Turkish
299 parallel translation
I was just offering to let you tag along since it's almost time for dinner.
Yemek vakti olduğu için benimle yemene izin veriyorum.
It's just that dinner will be late, sir.
Sadece yemeğin gecikeceğini bildirecektim.
I'll probably get married one of these days, but when I do, it's gonna be to someone who thinks of life not just as a new dress and a lobster dinner or latest scandal.
Muhtemelen bir gün evlenirim ama evlenirsem de hayatı yalnızca yeni bir elbise, ıstakozlu bir akşam yemeği ve son dedikodulardan ibaret görmeyen biriyle evlenirim.
That's what you've made me do, and I'm not fond of you for it. I was just tellin'Mr Ackerman we've got turkey for dinner.
That's what you've made me do, and I'm not fond of you for it.
All you do is whistle when it's dinner time and they just sit right up and beg.
Tek yapacağın şey yemek zamanı ıslık çalmak. Hemen gelip beklerler.
Well, let's just say in this case it means... your health and thank you for inviting me to dinner.
"Sağlığınıza ve beni yemeğe davet etmenize teşekkürler", demek diyelim.
I just don't happen to think that's it right, your being without a dinner partner.
Yemeğe çıkacağın biri olmaması bence... - Çok yanlış.
No, my Lord. It's just that we've not had a dinner party for 20 years.
Biliyorum lordum ama 20 senedir parti vermedik
Honey, it's just for dinner, and Charles would want you to eat.
Tatlım, bu sadece bir akşam yemeği, ve Charlie de yemeni isterdi.
Are you on a scavenger hunt, or did I just forget to pay my dinner check? I mean, I'd be happy to pay it...
Sen akbaba mısın yoksa yemek hesabını mı ödemedim?
No, it's just a reminder to order dinner.
Hayır, akşam yemeğinin sipariş saatini hatırlatmak için.
It's just dinner.
- Sadece yemek.
- It's just a dinner.
- Sadece akşam yemeği.
I promise. It's just you and I at a nice joint having a nice dinner.
Sadece sen, ben ve güzel bir yemek söz veriyorum.
Let's just go out to dinner and forget it.
Yemeğe gidelim ve unutalım.
Take it easy, it's just dinner.
Rahat ol, sadece bir akşam yemeği.
It's just an ordinary dinner.
Bu sadece sıradan bir akşam yemeği.
It's just two people going out to dinner and not having sex.
Sadece iki kişi yemek yiyecek ve seks yapmayacak.
It's just dinner. Exactly.
- Bu sadece akşam yemeği.
- It's just dinner.
Bu sadece yemek.
It's just dinner. Come on. I don't know.
Sadece bir akşam yemeği, haydi!
Yes, but it can't just be dinner out of the house.
Ayrıca arabanın da dışında olmak zorunda.
It's just not a dinner party without a melon baller.
Kavun kaşığı olmadan yemek partisi olmaz.
I'd love to cook a nice romantic dinner for Sherry, but I can't do it at her place because I'm allergic to her cats, and there's just no privacy around here.
Kediye alerjim olduğu için onun evinde yapamıyorum. Burada da yalnız kalmak mümkün değil.
Let's just call it what it is. A dinner reservation. Let's just call it what it is.
Neyse o diyelim...
It's just dinner.
Yemeğe çıkacağız.
Stop. It's just dinner.
Kes şunu, sadece akşam yemeği.
And just tell me if it's too soon... ... but I wondered if maybe you wanted to have dinner sometime?
Çok erkense söyle ancak bir gün, akşam yemeğine çıkmak ister misin?
It's just, I'm starting to wonder if this is a business dinner or more of a romantic date.
Acaba bu iş yemeği mi, yoksa romantik bir yemek mı diye merak etmeye başladım.
It's just that we were enjoying our coffee so much that coffee turned into dinner, and then dinner turned into drinks, and then drinks turned into, well, coffee again.
Birlikte kahve içtik, sonra kahve yemeğe dönüştü. Yemek de içkiye İçki de tekrar kahveye...
Oh, but - but it is, uh, it's just like the first Thanksgiving, when the Indians and the Pilgrims uh, sat down to dinner.
Ama hintliler hacı olurken de böyle yapıyorlarmış. Yemeğe otururlarmış.
No, not a date, as far as you're concerned, it's just a dinner to discuss law stuff.
Hayır, çıkmanı değil, sana göre, sadece hukuk konuşacaksınız.
It's just that, whenever we've had dinner, we've always, you know.
- Hayır, ne zaman yemek diye konuşsak her zaman- -..
Okay, you know what? Let's just forget it, and have dinner, and you'll read it after I leave.
Geçenleri unutup yemek yiyelim ve bunu da ben gidince okursun.
Only time I'm asked to that table is when I'm holding a freaking serving spoon. It's just a silly dinner party.
Altı yıldır burada yaşıyorum, masaya sadece servis kaşığı tutmak için çağrıldım.
In fact it's just a matter of sitting next with a right person at dinner.
- Aslında, yemek masasında doğru insanın yanında oturmakla ilgili.
All right? It's just another day, just another dinner.
Sıradan bir gün, sıradan bir yemek.
- It's just dinner.
- Yemek yiyeceğiz sadece.
It's just a sprained wrist. I'm perfectly capable of cooking dinner.
Rahatlıkla yemek pişirebilirim.
It's just dinner, okay?
Sadece akşam yemeği tamam mı?
- It's just a casual dinner.
- Bu sadece öylesine bir yemek.
- It's just dinner, not a proposal.
- Bu sadece bir yemek teklifi, evlilik değil.
It's just dinner.
O sadece bir akşam yemeği.
That's right, it was just before dinner.
Doğru. Yemekten az önceydi.
It's just an anniversary dinner.
Sadece bir yıldönümü yemeği.
I'd be in my bedroom watching a film, and it's just a couple having dinner, or.. or a detective solving a crime.
- Eskiden 0damda bir çiftin yemek yediği bir dedektifin suçu çözdüğü..
Just for dinner. It's Claire's birthday.
Sadece akşam yemeği için Claire'in doğum günü
I'm begging you to look at it from her point of view and maybe... let her, just this once, not come to dinner on Friday.
Ama yalvarırım onun açısından bak. Rory, sırf bu seferlik cuma geceki yemeğe gelmese olur mu?
Well, then it's your lucky day... because she is a close personal friend of mine... and I was just talking to her a few minutes ago... on the phone, and she said that she'd be willing... to go horseback riding with you on the beach... and to have a candlelight dinner with you... and sit in a tub and drink champagne.
O zaman bu senin şanslı günün... çünkü o benim çok yakın bir arkadaşım... ve birkaç dakika önce onunla konuşuyordum... ve bana söyledi ki seninle sahilde... at sürmekten çok hoşlanırmış... ve mum ışığında akşam yemeğinden... ve banyoda şampanya içmekten.
It's just our obligation to eat Nelly's dinner.
Nelly'nin yaptığı yemeği yemek zorundayız.
And it's not just going to dinner a bunch of times... -... and getting greasy afterwards. - lt's not?
Bu sadece birkaç kez yemeğe çıkıp sonrasında yağlı öpücükler vermekten ibaret değildir.
it's just 7387
it's just us 148
it's just sex 51
it's just a game 119
it's just me 474
it's just the beginning 44
it's just a joke 49
it's just a dream 89
it's just business 103
it's just amazing 21
it's just us 148
it's just sex 51
it's just a game 119
it's just me 474
it's just the beginning 44
it's just a joke 49
it's just a dream 89
it's just business 103
it's just amazing 21