It's not like that at all translate Turkish
98 parallel translation
It's not like that at all.
Hiçte öyle değil.
It's not like that at all.
Hem de hiç değil.
It's not like that at all, I assure you.
- Böyle olmadığına size garanti veririm.
It's not the kind of thing that should we should, you know, look forward to, like it's hanging over our heads all day that we're gonna be in bed together at night. Right.
Doğru.
It's not like that at all.
Zannettiğin gibi değil.
Not at all. That's exactly what it's like.
Hayır, aynen dediğin gibi.
It's not like that at all.
Hiç biri gibi değil.
It's not like that at all.
Hiç te öyle değil.
- There's no self-censorship. If somebody tells me something, I'll pass it on, unless there's a particular, compelling reason not to. I can't deny that I'd like to have access to the Oval Office and all the same maps the President's looking at.
Tabi Reed, bunun, Amerikan halkının iç ve dış işleri üzerindeki liberal fikirleri ifade eden sol kanata ait bir komplo teorisi olduğunu görmez.
It's not like that! That's not what I'm saying at all!
Hayata dönmek için sınav mı?
No, it's not like saying that at all, actually, Rob.
Hayır, değil.
No, it's not like that at all.
Hayır hiç de öyle değil.
It's not like that at all.
Tam olarak öyle değil.
And now it's like there's one guy who's horrible to me but I'm totally sexually attracted to, and then one guy who's really nice to me but I'm not sexually attracted to at all. Wow, that really sucks.
Şimdi, biri var, bana çok kötü davranan ama cinsel olarak çok çekim duyduğum, bir de hiç cinsel çekim duymadığım ama bana çok iyi davranan biri var.
Now if you are like just a guy on the net who's not doing this for a job at all and you sort of write a manifesto and it spreads out through the world and a year later the vice president of Microsoft is talking about that
Eğer siz bu işi sadece iş için yapmayan netteki heriflerden biriyseniz ve bir bildiri yazmışsınız bütün dünyada yayılıyor ve bir yıl sonra Microsoft ahlaksız başkanı bunun hakkında konuşuyor
Yes, well, when you explain it like that, uh... it's not funny at all.
Evet, pekala, sen bunu açıkladığın zaman uh... hiç komik değildi.
Unpleasant mood, that's not what I recall, To tell the truth, I don't like it at all.
Hoş olmayan bir ruh hali, hatırlamak istemiyorum. Gerçeği söylemek gerekirse, çok da hoşuma gitmiyor.
It's not like that at all
Sandığınız gibi değil.
Oh, no, it's not like that at all.
Hayır, bu öyle birşey değil.
If it's all right with you, since it's still not very late, I'd like to invite you for a drink at a wonderful hotel that was built for the inauguration of the Suez Canal.
Eğer müsaitseniz, vakit de daha geç olmadan sizi muhteşem bir otelde bir şeyler içmeye davet ediyorum.
Listen to the original demo - it's not like that at all, it's all very kind of prissy and very English.
Orjinal demoyu dinlediğinizde böyle değildir. Daha titiz ve ingiliz havası vardır.
It's not like that at all.
Hiç böyle değildir.
It's not like that at all.
Bununla bir ilgisi yok.
It's not like that at all.
Asla senin yüzünden değil.
No, that is not it. Look at him, he's walking around all American, like he owns the place.
Şuna bak ne kadar Amerikan.
It's not wise at all to make fun of me like that.
Benimle böyle dalga geçmek çok da akıllıca bir hareket değildi.
That was, like, the one thing I was living for and it's just... not working at all!
Yaşamak istediğim tek şeydi ve bu... hiçbir biçimde işe yaramıyor!
Trust me, it's not like that at all.
inan bana, hiç bir şey göründüğü gibi değildir.
Believe it or not, we're already late in the game, and we do know enough about this unsub to know that if he feels like we're closing in on him at all, he will kill Billie to avoid detection.
İnanın ya da inanmayın bu oyunda zaten geç kalmış haldeyiz. Bu şüpheliyi, eğer ona yaklaştığımızı hissederse yakalanmamak için Billie'yi öldüreceğini bilecek kadar tanıyoruz.
Looking at that girl and knowing she's all you really want out of life, that should be the easiest thing in the world, and if it's not like that, then she's not the one.
O kıza baktığında, hayattan istediğin tek şeyin o olduğunu anlıyorsan bu, dünyadaki en kolay şeydir. Ama öyle değilse o zaman aradığın kadın, o değildir.
No, it's not like that at all.
Yok tam olarak öyle sayılmaz.
It's not like that at all.
Hiç alakası yok.
It's not like that at all.
O şekilde değil.
No, it's not like that at all.
Hayır, öyle olmadı.
It's not like that at all.
Öyle birşey değil.
it's not like that at all! Dayakka!
İlk turda kusursuz tekniğini sergilemişti!
It's not like that at all. Really?
- Öyle bir durum yok.
Why are you make up like that, it's not like you at all
Neden bu şekilde makyaj yaptın ki, bu sen değilsin.
It's not like that at all.
Bütün bu olanlara bayılmıyorum.
No, it's not at all like that.
Hayır, öyle değil.
Like these insects, it's not just that they're all nosey cows at work..
Böcekler gibi... Zaten iş yerindekiler her şeye burnunu sokuyor.
Ian, it's not like that at all.
Ian, hepsi bu değil ama.
Raja, it's not like that at all!
Raja, olay bu değil.
No, not at all, but it's not nice to talk like that.
Hayır, alakası bile yok ama böyle konuşman hiç hoş değil.
Oh, no, no, it's not like that at all.
Hayır, hayır, hayır. O şekilde değil.
it's just so hard to accept that things like this happen, and not just to quentin, but at all - - ever.
Böyle şeyleri kabullenmek öyle zor ki. Yalnız Quentin'in olayı değil, genel anlamda söylüyorum.
- It's not like that at all.
- Hayır. - Göründüğü gibi değil.
Not that I judge at all, but it's like... you know, it's not fair.
Hiç yargıladığımdan değil, Ama sanki... Yani, bu adil değil.
Oh, no, Divya. It's actually not like that at all.
Hayır, Divya anladığın gibi değil.
- It's not like that at all.
- Hiç de değil.
Michael, i thought we discussed that we'd rather you not speak, like, at all, because it's just gonna be blood relatives.
Michael, sanırım ağzını açmamanın daha uygun olacağını konuşmuştuk çünkü sadece kan bağı olanlar söz alacak.