English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / It's not that

It's not that translate Turkish

40,673 parallel translation
It's not our fault that the consumers are so paranoid about GM foods.
Tüketicilerin GDO'lu gıdalar konusunda paranoyaklaşması bizim suçumuz değil.
And it's not like he's all that sophisticated.
O kadar da karmaşık biri değil.
If it's not like that for you... that's fine.
Sen öyle hissetmiyorsan sorun değil.
it's not every day that someone comes back from the dead.
Ne de olsa insan her gün mezardan geri dönmüyor.
that's... that's not how it works.
HASTALIĞIN ÜLKELERE DAĞILIMI Bu iş böyle yapılmaz.
It's definitely not that.
Kesinlikle randevu değil.
It's not like that, Joy.
Düşündüğün gibi değil Joy.
Did you really think it was that easy to steal millions of dollars from the company and not get caught?
Kolayca milyonlar çalıp paçayı sıyıracağını mı sanıyordun?
No, Joy, it's not like that.
Hayır Joy, sandığın gibi değil.
- That's not why you didn't do it.
- Öldürmeme sebebin bu değil.
- It's not that simple!
- O kadar basit değil!
And I know that you think but it's not.
Harold'ı öldürerek rahatlayacağını, her şeyin yoluna gireceğini düşünüyorsun ama öyle olmayacak.
It's not that hard.
O kadarda zor değil.
It's not that human beings can't survive under water, it's just that we've forgotten our ability to do so.
İnsanlar su altında yaşayamaz diye bir şey yoktur. Sadece bu yeteneğimizi unuttuk.
Jack, It's not just a diamond. It's the key that unlock the Magadha treasures. We must get it back.
Jack, Jones'in mağaradan aldığı elmas Magadha hazinelerine ulaşmanın anahtarı.
It's not that big.
O kadar da büyük değil.
Just because it's really important for our brand that we're not only on the cutting edge, but we are the cutting edge.
Çünkü bu, markamız için çok önemli, her konuda son moda olmak istiyoruz.
Well, it's not that big of a deal but it's a promotion and a little more pay.
Büyük bir şey değil ama terfi aldım ve maaşım biraz daha arttı.
Just let it go, it's not that big of a deal.
Oluruna bırak gitsin, abartılacak bir şey değil.
No, yeah, you know, I do want kids it's just that I want to make sure it's what we want and not something that his mom is pushing, you know?
Hayır, biliyorsun, bende çocuk istiyorum ama istediğimizden emin olmak istiyorum,... annesinin zoruyla olmasını istemiyorum.
Now, it's not just that you get a Smile or a Frown, though that is part of it, you get your Smile...
Bu olayın bir parçası olsa da, iş sadece bir gülümseme veya asık surat görmekle bitmiyor.
Some people here call it the popularity rank, but it's not really that.
Bazı insanlar buna popülarite sıralaması diyor ama aslında öyle değil.
He does. - No, no. It's not that I...
- Hayır.
That's not the way it works.
Bu işler o kadar kolay değil öyle.
It's not just that.
Sebep sadece o değil.
- That's your mom abusing my mom! - Well... No, it's not!
- Senin annen, benimkine kötü davranıyor!
Not much is known about Fight Milk, except that it's made right here in Philadelphia by a parent company known as Frank's Fluids.
Dövüş Sütü hakkında fazla bilgi olmasa da "Frank'in Sıvıları" adlı bir ana firma tarafından burada, Philadelphia'da üretildiği biliniyor.
Like, it's better to actually sit on that footage until, like, maybe episode ten, and then let people decide then if you're guilty or not.
O görüntülerle bi'10 bölüm oyalayıp ondan sonra suçlu olup olmadığına karar vermeli izleyiciler.
Oh, no, but, no, it's not about that at all.
- Alakası bile yok.
I'd also like to point out that while Dee's version is the truth, it's not the whole truth.
Ayrıca belirtmek isterim ki Dee'nin anlattıkları doğru olsa da bütün doğrular değil.
That's not the point! The point is : Dee has no rightful claim to that ticket, and I'll prove it.
İşin özü, Dee, o bilete bir hak iddia edemez.
You guys all think that work is tricking people. It's not.
Çalışmayı dümen çevirme olarak görüyorsunuz.
It's not about that.
Konu o değil.
No. It's not like that.
Hayır öyle değil.
That's not it.
- Konu bu değil.
It's not that bad a life.
Bu bir hayat değil kötü değil.
That's not what I'm saying and you know it.
- Hiç alakası yok gayet iyi biliyorsun.
It's just that she's not been in and she's not returning any of my calls or my texts.
O zamandan beri görmedim ve telefonlarıma çıkmıyor.
But it's not about that. It's about what you believe.
Ama mesele bu değil, mesele senin neye inandığın.
There is not much we can do if that's who I think it is.
O sandığım kişiyse elimizden pek bir şey gelmez.
Maybe it's not that I don't know what to do the whole day, it's that I don't know what to do in the next hour or the next minute.
Belki tüm gün ne yapacağımı bilmediğimden değil, Bir saat sonra ne yapacağımı bilmediğimden, ya da bir dakika sonra ne yapacağımı bilmediğimden değil.
It's not that simple.
Bu kadar basit değil.
Roy needs to love Jackie's ballad today and your dad needs to not fuck it up again. Believe that.
Roy bugün Jackie'nin baladını sevmeli ve baban yine sıçıp batırmamalı, çok ciddiyim.
But that's not where we are, is it? You know who I am.
Ama bir biz değiliz.
No, it's just that's not a lot of time, you know.
Hayır, biliyorsun fazla vaktimiz yok.
It's not that.
Öyle değil.
Um, it's not that bad, actually.
Aslında o kadar kötü değil.
It's- - it's not that bad.
O kadar da kötü değil.
That's not really how it works.
Gerçekten böyle çalışmıyor.
It's not offensive, everyone calls him that.
Bu nasıl sesler biliyorum. Bu rahatsız edici değil, herkes onu ona sesleniyor.
The prime minister believes it is vital that this country is not seen as a soft target for terrorism, especially in light of the troubles.
Başbakanımız, özellikle son gelişmeler ışığında ülkemizin terörizm açısından zayıf bir hedef olarak görülmemesinin çok önemli olduğuna inanıyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]