It's not that big a deal translate Turkish
446 parallel translation
It's not a big deal, that's why.
Önemli bir şey değil de ondan.
It's not that big a deal.
Abartılacak birşey yok.
- It's not that big a deal to think.
Bu o kadar da büyütecek birşey değil.
It's not that big a deal, really.
O kadar önemli değil, gerçekten.
It's not that big a deal to me.
- Pekala. Benim için sorun değil.
You listen to me, you son of a bitch, there's a kid out there using his car to kill people, not that it's such a big deal since it seems to be your gang he's got it in for.
Beni dinle, seni ( küfür )... dışarda ki velet arabasıyla insan gebertiyor... görünüşe göre çetenize kin beslemiş... biri varken böyle bir anlaşma olamaz.
- It's really not that big of a deal.
- O kadar zor değil.
- It's not that big a deal.
- Önemli bir şey değil.
Once you've had money all of your life, it's not that big of a deal anymore.
Her ihtiyacında paran olunca bunun bir kıymeti olmuyor.
Let me just say that everything's gonna be fine. Yeah, it's not a big deal.
- Her şey yolunda gidecek.
Look, Tito, it's not that big of a deal.
Bak Tito, o kadar büyütülecek bir şey değil.
It's not that big of a deal.
Çok da önemli değil.
- It's not that big of a deal.
- O kadar önemli değil.
Come on, it's not that big a deal.
Hadi ama çocuklar, o kadar da önemli bir şey değil.
- It's actually not that big a deal- -
- Çok önemli bişey değil.- -
It's not that big a deal.
O kadar da büyük bir sorun değil.
It's not that big a deal.
Haydi Franny, bu o kadar önemli değil.
It's not that big a deal.
O kadar büyük birşey değil.
I MEAN, IT'S NOT REALLY THAT BIG A DEAL.
Haklısın. Büyük bir sorun da değil zaten.
If it's no bother... If it's not too big a deal, Maybe you can get me a few photographs of that thing...
Eğer önemli değilse, eğer çok zor olamayacaksa,... boynuzlu bir hayvana hiç benzemeyen şu şeklin birkaç fotoğrafını bana vermenizi isteyeceğim.
It's not that big of a deal.
O kadar da önemli değil.
It's not that big a deal. We've done it a lot on the show.
Bunu şovda defalarca yaptık.
Supposedly, it's not that big a deal.
Çok önemli olmadığını söylüyorlar.
It's not that big a deal.
O kadar önemli bir şey değil.
- It's not that big a deal, okay?
- Önemli değil.
It's not really a big deal, it's just that, uh... never mind.
Bu gerçekten ilgi çekici büyü bir şey değil. Bu sadece... Uhhh
It's not that big a deal.
Bu abartılacak bir şey değil.
- It's not that big a deal.
- Büyük bir sorun değil.
It's not that big a deal.
Zaten çok mühim bir şey değil.
It's not that big of a deal, is it?
Büyütülecek birşey değil, değil mi?
Come on! It's not that big a deal.
Bu o kadar da büyük bir mesele değil.
I got a television from a kleptomaniac so it's not really that big of a deal.
Kleptomanın biri televizyon göndermişti... Bu yüzden pek önemli değil.
It's not that big a deal.
Çok da önemli bir şey değil.
Marie, it's really not that big of a deal.
Marie, gerçekten bu kadar büyütülecek bir mesele değil.
It's not that big a deal.
Önemli bir mesele değil.
It's not that big a deal.
Çok mühim bir şey değil.
It's not that big a deal.
Çok da büyük bir mesele değil.
I guess in a way it is. Guys. that's really very sweet. but it's not a big deal.
Bu yaptığınız çok hoş ama büyütülecek bir olay değil.
It's not that big a deal.
O kadar önemli değil. Önemli değil mi?
It's not that big of a deal.
Bu o kadar da büyütülecek bir şey değil.
It's not big deal. I've always had a fantasy that you were looking for me.
O kadar önemli değil ama içimde hep beni aradığına dair bir his vardı.
You know, it's not that big a deal, Gloria.
Bu çokta önemli bir şey değil Gloria.
Relax, it's not that big a deal.
Sakin ol. O kadar önemli değil.
As for the father and son, it's not that big a deal.
Baba oğul konusuna gelince, çok da önemli değil.
Riley, it's not that big a deal.
Riley, o kadar büyük bir mesele değil.
It's not that big a deal. All I'm doing is dropping an elective. Film.
Sadece bir seçmeli dersi bıraktım.
Jack, look, it's not that big of a deal, okay?
- Bak büyük bir mesele değil.
Javier, it's not that big a deal.
Javier, bu kadar büyütme.
Sean, it's not that big a deal. We just have to give it some time.
Sean, büyütülecek bir şey değil biraz zaman vermemiz gerekiyor.
Uh, it's not that big of a deal.
Önemli bir şey değil.
Come on, it's not that big a deal.
Yapma ama o kadar da önemli değil.