It's not that much translate Turkish
732 parallel translation
Only... Well, that's not very much, is it?
Ama bu çok sayılmaz, değil mi?
That's not much help to me, John, is it?
Bu kadarı yeter mi, John?
You know, it's going to seem funny. I don't care whether it's a boy or a girl. Not that much.
Biraz komik olacak ama kız ya da erkek olması hiç önemli değil.
Maybe it's my fault or not that there ain't much I can give her.
Ona verebileceğim çok şey olmaması belki benim hatamdır ya da değildir.
Nor do not saw the air too much with your hand, thus, but use all gently, for in the very torrent, tempest, and as I may say, whirlwind of your passion, you must acquire and beget a temperance that may give it smoothness.
Elini kolunu da havalara savurma öyle, ölçüsünde, tadında bırak her şeyi. Duyduğun coşkunluk bir sel, bir fırtına, bir kasırga gibi de olsa, onu dindirecek bir hava bulmalı, buldurmalısın.
If we could stop them, we would. But a clue that's so vague... it's not much more use to us than no clue at all... unless you think there's something phony about this call... and somebody's planning to murder you.
Durdurabilsek durdururduk ama elimizdekiler bu kadar belirsizken neredeyse hiçbir ipucumuz yok gibi bir durumdayız.
You realise way down inside, no matter how much you try not to think about it, that maybe something's got your number on... and you want to leave a bit of yourself behind.
Düşünmemeye çalışsan da, olumsuzlukların farkına varıyorsun. Belki senin de vaktin doldu, sıran geldi ve gitmeden kendinden bir şey bırakmak istiyorsun.
It's not that so much.
Çok bir şey yoktu.
I realize now that much as I enjoy this sort of thing field trips, roughing it, so to speak it's not for Linda at all.
Bu şeylerden ne kadar hoşlanıyor olsam da saha gezilerinden filan bunlar ona göre değil.
It is because they are not that I have to try to love them as much as my own.
Onları kendi evladım gibi sevmeye çalıştım. ve bunu yapmalısın.
It's not as much money as we were paying him, but that's what he wants to do, so we're all for him.
Bizim ona ödediğimiz gibi bir maaş vermiyorlar, ama istediği bu.
That's not too much for one friend to tell another, is it?
Bir dost olarak senden fazla bir şey istemiyoruz, öyle değil mi?
It's not easy to get that much petrol in Germany.
Almanya'da onca mazotu bulmak kolay mı sanki.
It's the kind of case that brings no money, no glory, not much chance of winning.
Bu ne para, ne şöhret, ne de çok fazla kazanma şansı getiren bir dava.
That's not hurting too much, is it?
Çok canın yanmıyor, değil mi?
You see, Hornsby's been picked for a dangerous assignment... and there is not much chance that he will come through it alive. - Gee, I...
Hornsby, tehlikeli bir görev için seçildi ve hayatta kalma şansı pek yok.
But it's not all of this that matters so much.
Olanlar aslında o kadar önemli değil.
Now, I know that's not as much as you wanted, but it's all I got in this world.
Biliyorum bu senin istediğini karşılamıyor, ama bu dünyada sahip olduğum tek para bu.
Clearly, it's not a boat that's much to look at.
Bu geminin pek çekici olmadığı açık.
- No, sir, Mr. McCabe. Not that it calls for much guessing, and that's a true fact.
Hayır Bay McCabe, tahmine gerek yok bu bir gerçek.
It's not much according to your eastern standards, but that railroad station there leads straight to Washington.
Sizin doğudaki standartlarla boy ölçüşemez ama şuradaki demiryolu Washington'a kadar uzanıyor.
It's not so much that I hate Poles, sir.
Aslında Polonyalılardan nefret ettiğimden değil, Efendim.
It's not going to make much of an impression, I can tell you that, Mr. K.
Bu gereksiz ifadeleriniz yüzünden..
It's not that so much.
Büyütülecek bir şey değil.
But it's not so much beauty that matters.
Ama önemli olan güzellik değil.
It's not that I mind so much.
Ama bunu o kadar da umursamıyorum.
That may not seem like much, but it's more than we had, your mother and I.
Az gibi görünebilir. Fakat bu annen ve benim sahip olduğumuzun toplamından daha fazla.
That's not gonna give much light. Ah, it'll give lots more than light.
Işıktan başka şeyler de verir.
It's not only that he's much bigger... but he's very much cleverer.
Sadece diğerlerinden daha iri değil aynı zamanda daha da zeki.
That's not too much to ask, is it?
Fazla bir şey istemiyorum.
That's not saying much, then, is it? Aaaargh!
- Çok fazla değil o zaman değil mi?
That's not much good, is it, Sergeant?
Çavuş, bunların burada ne işi var?
- That's not much help, is it?
- Bunun pek faydası yok, değil mi?
She could not decide which one to choose, but now that she has ridden it, it pleases her very much.
Hangisini seçeceğine karar veremedi. Ata bindikten sonra, ondan çok hoşlanmış.
- That's not too much to ask, is it?
- Sormak için çok fazla değil, öyle mi?
It's not so much that.
O kadar da değil, ama...
That's not much to ask, is it?
Çok fazla şey istemiyoruz, değil mi?
There's a fairly widespread impression... Which I share, that it's not worth much.
Fazla değerli olmadığına dair epey yaygın bir kanı vardır, ki buna katılıyorum.
It's not so much the dying that you hate it's not knowing what they're gonna say about you, that's all.
Senin hoşuna gitmeyen ölmek değil arkandan ne söyleyeceklerini bilmemek.
Life's not that much, is it?
Hayatın pek bir kıymeti yok, değil mi?
I mean about the help from white people. It doesn't matter so much. Because if tomorrow our agitation is successful, every student, demonstrator or not, black or white, will be considered an enemy, and it'll be easier to keep this tension that we've became a public threat.
Yani beyaz insanların yardımı hakkında, aslında, o kadar da çok farketmez çünkü eğer yarınki ajitasyonumuz başarılı olursa, bu da demek olacak ki her öğrenci, gösterimize katılmış ya da katılmamış olan, siyah ya da beyaz, düşman olarak nitelendirilecek, ve böylece gerilimi elde tutmak daha kolay olacaktır, ve bu sayede, biz hepimiz, yerel bir tehdit oluşturacağız.
There's not much else to say, it's just another one of those things that bothers me.
- Söylenecek fazla bir şey yok. Sadece beni rahatsız etti.
It's not so much a question of his masculinity, I think the artist just saw him that way.
Erkeklikten daha çok ressamın adamı o şekilde görmesidir.
It's not gonna eat that much.
Fazla yemez.
It's not so much that he stopped, but that he stopped only once that is important.
Durup durmaması değil sadece bir kez durmuş olması çok önemli.
Now, that's not much of a shot for you is it, Mingo?
Bu senin sınırlarını zorlamaz, değil mi, Mingo?
It is clearly that, during some time, it did not have war, much less gas.
Elbette ortada bir savaş varsa, yakıt sıkıntısı da olacaktı.
It would help us if we could have a more detailed description of the man, sir... if that's not too much trouble.
Onu tanımlayacak daha detaylı bilgi işimize yarayabilir efendim eğer sorun olmazsa.
When the copper wire necks, it's not so much that it fails in tension, as that it fails by internal slipping.
Bakır tel inceldiğinde aslında gerilimden dolayı zayıflamaz,... iç yapının kırılmasından direncini kaybeder.
That's not much use to me tonight, is it?
Bu gece faydası olmaz ama, değil mi?
It's not so much that her sister died. It's that she betrayed her.
Kardeşinin ölmesinden ziyade kendisine ihanet ettiği içindi.
it's not fair 795
it's not 5855
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's not 5855
it's not that difficult 19
it's not bad 367
it's not your fault 1412
it's not that good 18
it's not funny 753
it's nothing 2788
it's not mine 359
it's not a big deal 561
it's nothing fancy 21
it's nothing new 26
it's nothing i can't handle 24
it's not like that 768
it's nothing personal 210
it's not that bad 484
it's not my fault 634
it's not really my thing 26
it's not important 386
it's nothing special 39
it's nothing new 26
it's nothing i can't handle 24
it's not like that 768
it's nothing personal 210
it's not that bad 484
it's not my fault 634
it's not really my thing 26
it's not important 386
it's nothing special 39