It's so strange translate Turkish
375 parallel translation
Is it so strange that I decide to rule when my brother's a prisoner?
Ağabeyim esirken tahta geçmeye karar vermem çok mu garip?
He's been acting so strange lately, it won't surprise anyone that he'd shoot himself.
Son zamanlarda oldukça tuhaf davranıyor. Kimse kendini vurduğuna şaşırmayacak.
It's strange they have so much power.
Bu kadar etkili olmaları çok garip.
So it's strange for me to see myself as a fighting man
Kendimi bir savaşçı olarak görmek öyle garip ki. Yine de...
I was thinking : it's strange how those people seem so resigned.
Düşünüyordum da... Şu ailenin o teslim olmuş hali ne kadar da garip...
It's not so strange, really.
O kadar da yabancı bir yer değil.
I declare, everyone's been so long trying to forget Oscar's mother... it seems strange to be trying to remember her.
Herkes o kadar uzun süredir Oscar'ın anne tarafını unutmaya çalışıyor ki onu hatırlamak garip geliyor.
It's a pity there are so many strange people in the world.
Yazık ki, dünyada o kadar çok garip insan var ki.
You know, it's is so strange.
Ne tuhaf değil mi?
What's so strange about it?
- Bu konuda bir gariplik mi var?
IT'S SO STRANGE.
Çok garip.
It's all so strange and mysterious here.
Burası çok tuhaf ve gizemli.
It's strange how he goes out so often lately
Son zamanlarda sık sık dışarı çıkması çok garip.
Perhaps it's not so strange after all.
Ne kadar garip.
- No, it's not so strange.
- Hayır, hiç de değil.
It's strange, since I hadn't thought about it in so long.
Bunca yıl sonra hatırlamış olmak şaşırtıcı.
- It's so strange.
- Çok tuhaf.
It's so strange.
Çok tuhaf.
It's so strange!
Çok tuhaf!
It's so strange being here.
Burada olmak çok tuhaf.
That's why it's so strange.
İşte bu yüzden çok tuhaf.
Sap that smells strange on your fingers, so that even goats won't taste it.
Dışı parmaklarda tuhaf bir koku bırakır, keçiler bile bunu yemek istemez.
What's so strange about it?
Onu özel kılan ne?
It's so strange to think I'd been writing to a place like this. All these months.
Böyle bir yere, aylardır mektup gönderdiğimi düşünmek çok garip.
I find it hard to believe that a man like General Hollister, who saved and cherished every war souvenir, even the smallest photograph... It's strange that he was so careless as to allow his gun to be stolen.
En ufak bir fotoğrafı bile saklayan, her türlü savaş anısını sevgiyle biriktirip koruyan General Hollister gibi birisi nasıl olur da tabancasını çaldıracak kadar dikkatsiz davranır?
It's a new thing and it's so strange.
Yeni bir şey ve öyle tuhaf ki.
It's not so strange none of the girls want anything to do with me.
Hiç bir kızın benle bir şey yapmak istememesi gayet normal.
Karin, it's so strange how we don't reach one another... how we only make small talk.
Karin, şimdi birbirimize ulaşamıyor olmamız çok tuhaf. Sadece ufak sohbetler yapıyoruz.
London... the world it's all so far away, useless and strange.
Londra... Dünya şimdi çok uzaklarda, bana bile yabancı.
It's so strange
Ne kadar ilginç!
It's so strange. A poisonous spider in such a beautiful environment.
çok tuhaf, böyle güzel bir yerde zehirli bir örümcek
It's so strange.
Bu çok garip.
It's so strange.
Çok garip değil mi?
It's lovely, but at the same time, so strange.
Güzel ama aynı zamanda çok ilginç.
'And this computer, which was called the Earth,'was so large that it was frequently mistaken for a planet,'particularly by the strange, ape-like beings'who roamed its surface'totally unaware that they were simply part'of a gigantic computer program.
Dünya adı verilen bu bilgisayar o kadar büyüktü ki, sık sık bir gezegen zannedildi, özellikle, Dünya'nın üzerinde yaşayan ama devasa bir bilgisayar programının parçaları olduklarını bilmeyen, tuhaf maymunsu canlılar tarafından.
It's strange... we've got so much inside our heads... but when we want to use it...
Tuhaf şey... kafamızın içinde bir sürü şey var... Ama kullanmak istediğimizde...
That's why it's so strange
Ama bir terslik yok mu?
It's strange that we find it so frightening.
Bu kadar korkutucu bulmamız çok tuhaf.
It's so strange.
- Evet, bu çok garip.
Young master, it's so strange.
çok tuhaf
It's so strange that relatively... Relatively late in life, I've found that sex is so... So...
Çok tuhaf, göreceli olarak... sekse hayatta bu kadar geç kavuşmuş olmam çok... çok... çok... çok..... çok fan-lanet-tastik!
It's so strange, being alone here.
Çok garip, burada yalnız olmak.
It's so strange.
Bu çok tuhaf.
It's so strange! Wait.
- O, çok garip davranıyor!
It's so strange because Nigel and Jeanine are so similar in so many ways, but they just can't...
Gariptir Nigel ve Jeanine... pek çok açıdan birbirlerine benzerler, ama şey yapamazlar...
He's changed so much. Isn't it strange?
Ne kadar değişti, tuhaf değil mi?
I'm so glad you got him a telescope. It was huge and really bright, with all these strange lights.
Çok büyük süper ve parlak ışıklar vardı.
It's so strange.
Çok garip.
You know, it's very strange. I have been in the revenge business so long, now that it's over, I don't know what to do with the rest of my life.
Biliyorsun, bu çok tuhaf o kadar uzun zamandır intikam peşindeydim ki hayatımın geri kalanında ne yapacağımı hiç bilmiyorum.
It's so strange.
Çok acayip.
IT'S JUST SO FUCKING... NOT STRANGE. YOU KNOW?
Bu hiç de öyle... tuhaf bir şey değilmiş.
it's so cute 87
it's so pretty 115
it's so cold 109
it's so big 57
it's so beautiful 277
it's so sad 132
it's so hot 138
it's so beautiful here 26
it's so far away 17
it's something 135
it's so pretty 115
it's so cold 109
it's so big 57
it's so beautiful 277
it's so sad 132
it's so hot 138
it's so beautiful here 26
it's so far away 17
it's something 135