It's the least i can do translate Turkish
375 parallel translation
It's the least I can do for my client.
Müşterim için en azından bunu yapabilirim.
That's the least I can do for you, isn't it?
En azından ben yaparım, değil mi?
It's the least I can do.
En azından bunu yapabilirim.
That's the least I can do for him, isn't it?
Onun için tek yapabildiğim bu, değil mi?
It's the least I can do for the good of the fair.
Fuarın iyiliği için seve seve yaparım.
It's the least I can do for you.
Size verebileceğim maksimum miktar bu.
It's the least I can do for... one of my officers.
En fazla bunu yapabilirim... subaylarım için.
_ It's the least I can do for her. _ Why?
- Hiç olmazsa bu kadarını yapmalıyım.
I figure it's the least I can do for the kid.
Bir iyilik yapmış olurum diye düşündüm.
- Well, I figure it's the least I can do for the kid.
- Evet. - İyilik yapıyorum.
It's the least I can do to help a fellow human at a time like this.
En azından böyle bir anda dost bir insana yardımcı olmak için yapabileceğim.
It's the least I can do, huh? !
Yapabileceğimin en azı bu öyle mi?
- It's the least I can do.
- En azından bunu yapabilirim.
I'll pay for it. It's the least I can do.
En azından size ücretini ödeyeyim.
It's the least I can do.
En azından bunu yapayım.
it's the least i can do for them.
Ona en azından bunu yapabilirim.
Yeah, but it's the least I can do... what, with her risking her life every day as a motorcycle messenger.
Aman, ne fark eder? En azından bunu yapabiliriz.
It's the least I can do after all the kindness you've shown me.
Bana gösterdiğin onca anlayışa bir teşekkür çok hafif kalır.
Look, it's the least I can do. Come on.
En azından bu kadarını becerebilirim.
Yes, I feel it's the least we can do.
Evet, en azından bunu yapabileceğimizi hissediyorum.
It's the least I can do.
En azından böyle telafi edeyim.
I might not be able to take Ratan's place... but it's the least I can do for father.
Ratan'ın yerine geçemem... Ama en azından babamın gözüne girmek için son şansım bu.
It's the least I can do.
Senin için bunu yaparım.
- It's the least I can do.
- En azından bunu yapabiliyorum.
It's the least I can do.
En azından bunu yapabiliyorum.
It's the least I can do. OK?
Bunu yapmama izin verin.
- It's the least I can do.
- Bu daha bir şey değil.
It's the least I can do, ambassador.
Elimden geleni yapıyorum, büyükelçi.
Well, it's the least I can do.
Eh, en azından bunu yapayım.
It's the least I can do for you, after saving my life.
En azından bunu yaparım, hayatımı kurtardın.
It's the least I can do to express my appreciation.
Size minnettarlığımı bu şekilde sunabiliyorum?
Eddie if you have any personal effects it's the least I can do.
Eddie, eğer şahsi eşyaların varsa... en azından bunu yapabilirim.
It's the least I can do.
En azından yapabildiğim bu.
It's the least I can do to string together a few moments of silence without her underfoot.
O ayakaltında değilken en azından birkaç sessiz dakika geçirebilirim.
It's the least I can do.
Elimden gelen bu.
It's the least I can do.
Tüm hafta sonunuzu mahvettim.
Mr. Tyson, please, it's the least I can do... for the man who's buyin'up Deauville Publishin', setting'the trend for LBO's.
Sizin gibi Deauville Yayınları'nı satın alan biri için...
It's the least I can do.
Bense burada ördek gibi oturuyorum. - Çok teşekkür ederim.
I insist. It's the least I can do. I mean- -
En azından bunu yapmama izin ver.
Ah it's the least they can do for me after everything I bought from them.
En azından onlardan aldığım onca şeyden sonra bana bir şey verirler.
It's the least I can do. The man did save my life.
Hayatımı kurtaran adam için en azından bunu yapabilirim.
It's the least I can do.
En azından bu kadarını yapabilirim.
At least let me give you a ride to the dance. It's the least I can do.
Hiç değilse, sizi partinin olduğu yere kadar bırakayım, çocuklar.
It's the least I can do.
Onu yapayım bari.
It's the least I can do.
Bari bunu yapayım.
It's the least I can do
Yapabileceğim tek şey bu.
- It's the least I can do.
- En azından bunu yapayım.
Anyway, look, the point is, of course I can come to the funeral with you, it's a least I can do.
Tabii ki cenaze törenine gelebilirim. En azından bunu yapayım.
It's the least I can do after acting like a complete jerk.
Öküz gibi davrandıktan sonra bari bunu yapayım.
- It's the least I can do.
- Senin için en azından bunu yapabilirim.
I mean, she was a good woman. It's the least we can do.
Demek istediğim, iyi bir kadındı.