It's time to translate Turkish
25,024 parallel translation
Here's your chance. It's time to ask yourself...
İşte şansın ayağına geldi.
It's time to decide what kind of man you want to be.
Artık nasıl bir adam olmak istediğine karar verme zamanın geldi.
But for now, the darkness has passed and it's a time of recovery to stand once again... in the face of evil and let it be known that we will not kneel.
Fakat şimdilik, karanlık geçti, Ve bu bir toparlanma zamanı, bir kez daha durmak için kötülüğe karşı ve bilinmesine izin ver diz çökmeyeceğimizi.
I guess it's time for you to get going.
Gitme zamanı geldi sanırım.
It's really time to move on.
Hayatına devam etme zamanı geldi.
It's time to turn over that betting money, gals and guys!
Kumar paralarini sökülme vakti, hanimlar ve beyler.
It's time for me to dance with my little girl.
Küçük kızımla dans etmem gerek.
It's time to go, Etta.
- Gitme vakti, Etta.
It's just, you know, she's recovering from surgery, so every time it's her turn, I still get up and see how she's doing, which makes her feel guilty, so then she tries to come and help when it's my turn,
Ameliyattan sonra hala iyileşme sürecinde. Sıra ondayken bile kalkıp ne durumda olduğuna bakıyorum. Bu yüzden kendini suçlu hissediyor ve benim sıram geldiğinde yardım etmek için kalkıyor.
Okay, listen, can we do this another time, because if we don't get to this dissection, it's gonna take out her coronaries.
Bu konuyu başka zaman tartışalım. Diseksiyonu engelleyemezsek kalp krizi geçirecek. Hemen buraya gelin.
You know, it's nice to get to know someone that Jules is gonna be spending so much time with.
Jules'la o kadar zaman geçirecek birini iyi tanımak lazım bilirsin.
It's time for you to leave.
Artık gitme zamanın.
If there's ever a time to let someone buy you a drink, this is it.
Birinin sana bir içki ısmarlayabileceği bir zaman varsa tam zamanı.
- It's time to go home.
- Eve gitme vakti.
I'm trying to save your lives, it's different this time- -
Hayatınızı kurtarmaya çalışıyorum. Durum farklı.
It's time for that to go. "
Çıkarma zamanı gelmiş. "
I worked for a lot of different restaurants and hotels here in San Francisco, and it's a time in my life where I was trying to find where I wanted to be.
San Francisco'da bir sürü farklı restoranda ve otelde çalıştım... ve bu hayatımda... nerede olmak istediğimi sorguladığım bir zaman oldu.
I remember from my childhood how I learned to catch a ball and how I learned to ride a bike, so I tried to make sure that whenever we see each other, it's a very special thing, because I can't be in their lives all the time.
Çocukken top tutmasını veya bisiklete binmesini... nasıl öğrendiğimi hatırlıyorum da, şimdi bir araya geldiğimizde... bunun çok özel bir şey olmasını sağlamaya çalışıyorum... çünkü her zaman onların hayatında olamıyorum.
If you think about corn and you think about all the time that it took to become corn, it's just a pity that in the last 60, 70 years, we can destroy all that knowledge.
Mısırın mısır olması için... ne kadar zaman geçtiğini düşünürseniz... o kadar bilgiyi son 60, 70 yılda yok etmemiz... çok üzücü.
I know you're angry, but it is time to come home, where it's safe.
Kızgınsın biliyorum ama artık güvende olduğun evine dönme vaktin geldi.
It's a key that allows someone to access pockets of interdimensional space-time.
Bu, Uzay-Zaman'ın boyutları... arasında geçiş yapılmasını sağlayan bir anahtar.
I know, but what about the others? They trust me. It's time to improve their lives.
Evet, ama diğerleri ne olacak Kaderleri pençemde yatıyor.
I think it's time to talk about your future with the band.
Bence gruptaki geleceğin hakkında konuşmanın tam sırası
Besides, it's like the first time people are actually looking at me with respect and someone's finally listening... Yeah, I got to go.
Ayrıca hayatımda ilk kez insanlar bana saygı duyuyor ve söylediklerimi dinli...
It's got two hours of battery left, just enough time to watch a movie.
2 saatlik bataryası var. - Yani film izlemeye yeter.
It's time to watch "Selma."
Selma izleme vakti geldi.
You know, Ginley, I have questioned a million patients... without ever really knowing what it's like to have a period of time in which something life-changing happened that can't be accounted for.
Biliyor musun Ginley, hayatta değişime uğramış ve neden olduğu belli olmayan bir şeyin gerçekten neye benzediğini bilmeden zamansız, milyonlarca hastayla görüştüm.
Oh, okay. Okay. I think it's time to go home.
Tamam evet sanırım eve gitme vaktimiz geldi.
It's time for me to be myself.
Kendim gibi davranma zamanı.
It's time for them to fear us.
Bizden korkmalarinin vakti geldi.
They deserve to lead a normal life, even if it's for just half the time.
Normal bir hayatı hak ediyorlar. Zamanımızın yarısı kadar bile olsa.
Because, over time, it's become clear to me that you are our equals.
Zamanla bizim dengimiz olduğunuz netleşiyor.
Once upon a time, there was a little girl who dreamt of being a real journalist, but it turns out she's a no talent hack who's not pretty enough to be a TV anchor, so she's stuck at a low rent rag
Bir zamanlar, gerçek bir gazeteci olmanın hayalini kuran küçük bir kız varmış. Ama, spiker olmak için yeterince yetenekli ve güzel olmadığı için gerçek haberler yerine, ucuz fahişe reklamları veren kötü bir kanalda sıkışıp kalmış.
Guys... I've been thinkin'. It's time to go back home.
Beyler düşünüyorum da yuvaya dönmenin zamanı geldi!
It's time to get to work.
İşe dönme zamanı.
But we're all here now and it's time to do something, right?
Ş u an buradayız ve bir şey yapma zamanı, değil mi?
It's time to come home.
Eve dönme vakti.
It's time to go.
Gitme vaktin geldi.
Now it's time to take the shot.
Şimdi bir de sen dene.
It's time to go.
- Gitme zamanı.
Knock, knock, Marcy. It's time for you to head into your MRI...
MRI'a girme vaktin geldi...
Now it's time to punch your face.
Şimdi suratını yumruklama zamanım geldi.
I know this must be such a difficult time, but it's actually helpful to know Jack's... family history.
Çok zor bir dönem olmalı, biliyorum ama Jack'in aile geçmişini öğrenmesinin, aslında yardımı dokunur.
But I think it's time for me to get back to my real life.
Ama bence gerçek hayatıma dönmenin zamanı geldi.
I think it's definitely time for us to part ways.
Bence kesinlikle yollarımızı ayırmanın vakti geldi.
At a time when teachers are forced to use test scores to assess the quality of public education, it's more important than ever that we defend our children's ability to create.
Öğretmenlerin, toplumsal eğitim kalitesini test sonuçları aracılığıyla belirlemek zorunda oldukları bir dönemde, çocuklarımızın üretim becerisini savunmamız her şeyden önemli.
It's time to accept your fate.
Kaderini kabullenme zamanı geldi.
This is a big move for me, but, uh, you know, it's time for me to get to know my boy.
Bu benim için büyük bir ilerleme, fakat şunu da bilmelisin ki oğluma da tanıtmanın vakti geldi.
It's time to finally take back control.
Sonunda kontrolü ele alma zamanı geldi.
Now it's time to come and play a game with him.
Şimdi, onunla oynama zamanı.
You know, when you're canvassing the crime scene and you ask people, "Did you see anybody?", a lot of the time it's hard for them to remember.
Bildiğin gibi, bir olay yerini incelerken insanlara "Birini gördünüz mü?" diye sorunca, çoğu zaman hatırlamaları zor olur.
it's time to move on 61
it's time to go 391
it's time to eat 31
it's time to wake up 34
it's time to go to bed 19
it's time to get up 33
it's time to go home 99
it's time to say goodbye 20
it's time to leave 43
it's time to die 16
it's time to go 391
it's time to eat 31
it's time to wake up 34
it's time to go to bed 19
it's time to get up 33
it's time to go home 99
it's time to say goodbye 20
it's time to leave 43
it's time to die 16