It won't make any difference translate Turkish
80 parallel translation
It won't make any difference for him.
Onun için hiçbir şey fark etmeyecek.
No matter what I find out, it won't make any difference.
Ne olursa olsun, fark etmez.
If she's in there, it won't make any difference about warrants.
Eğer Jacqueline oradaysa, hiç fark etmez.
I'm sure it won't make any difference to Elaine.
Elaine bu duruma aldırmayacaktır.
It won't make any difference.
Fark eden bir şey olmayacak.
- It won't make any difference.
- Pek bir şey fark etmez.
- Hmm. If my mother does come back on Monday, it won't make any difference to us, will it?
Annem pazartesi geri dönse bile bu bizim için bir şey değiştirmeyecek, değil mi?
It won't make any difference in the long run.
Hiçbirşey farketmez, bu bir süreç.
But if you're not, it won't make any difference.
Ama olmasan da, hiç fark etmez.
- It won't make any difference.
- Bir şey fark etmez.
It won't make any difference.
Hiçbir farkı yok benim için.
- It won't really make any difference.
- Bir şey değişmeyecek.
If we can't maintain orbit after that time, it won't make any difference.
Bu süre geçtikten sonra yörüngede kalıp kalmamak, bir şeyi değiştirmeyecek.
It won't make any difference to you, dealing with the new owner.
Yeni sahibiyle anlaşmak, senin için birşey farkettirmeyecek.
But around here, it Won't make any difference.
Fakat buralarda, bir şey fark etmez.
It won't make any difference.
Önemi var mı sanıyorsunuz?
It won't make any difference to my credibility... or reputation.
Benim gitmemi ister misin? Benim güvenilirliğim açısından fark etmez... İtibarımı da pek etkilemez.
It won't make any difference.
Fark etmeyecek.
It won't make any difference.
- Fark etmez.
Yes, but it won't make any difference.
- Evet, ama hiç faydası olmaz.
It won't make any difference.
NasıIsa fark etmeyecek.
It doesn't make any difference... since we won't know what was in there.
Artık fark etmez. İçinde ne kadar vardı, şimdi bilemeyeceğiz.
- It won't make any difference.
- Bir fark yaratmayacak.
When you're late enough as it is, another few minutes won't make any difference.
Yeterince geç kaldığında bir 5 dakikanın hiçbir farkı olmaz.
It won't make any difference in the dark.
Karanlıkta fark etmezsin.
Save her, if it suits you but it won't make any difference.
İstersen kurtar onu, ama bu hiçbir şeyi fark ettirmez.
I can't guarantee that it'll make any difference but I won't give up on him.
Fark edip etmeyeceğini garanti edemem ama ondan ümidi kesmeyeceğim.
It won't make any difference, they're not even ready to move yet.
Hiç bir şey farketmeyecek, daha intikale hazır değiller bile.
it won't make any difference.
Hiçbirşey farketmez.
It won't make any difference.
Hiçbir değişiklik yaratmaz.
And then I think maybe I'll get to know her and it won't make any difference at all, it just...
Tanrım, özür dilerim. Bu... Buna alışmana gerek yok.
No, it won't make any difference.
Boş ver. İnan bana bir şeyi değiştirmez.
If I tell you to let it go, it won't make any difference, will it?
Artık rahatla desem de bir faydası olmayacak, değil mi?
- In fact, it won't make any difference over there.
- Aslında birşey farketmeyecek.
So the girl I brought in, you're going to harvest her, kill her anyway even though it won't make any difference?
O zaman getirdiğim kızı sonuçta bir değişiklik beklememenize rağmen yine de kesip öldürecek misiniz?
It won't make any difference.
Bir fark yaratmayacak.
Then I suppose that means that it won't make any difference if I kill the hostage.
O zaman, benim rehineyi öldürmemin önemi olmaz.
You can go to your grave trying.. it won't make any difference.
Hiçbir şey değişmez. Eskiden değişmedi, gelecekte de değişmeyecek.
- It won't make any difference to him.
- Onun için hiçbir şey değişmeyecek.
I'll tell the truth. It won't make any difference, adding an escaped prisoner to the list.
Gerçeği söyleyeceğim, bir tutukluyu daha kaybolanlar listesine eklemekten başka birşey ifade etmez.
Berkut is going to follow us, it won't make any difference if we move.
Berkut bizi bulacak. Hareket etmemimizin bir faydası yok.
.. then it won't make any difference to the world.
... bu dünya için hiçbir şey fark etmez.
It's like totally kind what you're doing, but it won't make any difference.
Bu yaptığın çok kibarca, ama bir fark yaratmayacak.
It won't make any difference to Kanen that they're women.
Kanen için kadın ya da erkek fark etmiyor.
It won't make any difference, Helen.
Bu bir şeyi değiştirmez Helen.
Swear all you like, Hood, it won't make any difference. The legend dies here, slowly and painfully, I would imagine.
İstediğin kadar yemin et Hood, bir şey değişmeyecek efsane burada ölecek yavaş ve acılı bir şekilde, istediğim gibi.
Doing it again won't make any difference.
Bunu tekrar yapmak, bir şeyi değiştirmez.
It won't make any difference.
Bir farkı olmayacak.
But in the end, it won't make any difference.
Fakat nihayetinde, hiç fark etmeyecek.
No matter where we go, it won't make any difference.
Nereye gittiğimizin önemi yok, hiçbir şey fark etmeyecek.
Please, leave. It won't make any difference if I leave.
Benim gitmem bir şeyi değiştirmez.