Knobs translate Turkish
207 parallel translation
Hank Hooper, Harold's sworn enemy ever since Harold sold him a dozen door knobs for fresh eggs in the dark.
Harold, Hank'e karanlıkta taze yumurta diye bir düzine kapı tokmağı sattığından beri Hank Hooper onun can düşmanıydı.
Yeah, take for instance them knobs on top of that sign.
Meselâ şu tabelanın üstündeki fazlalıklara bakalım.
" Polish up the railings and the knobs Poor unhappy gobs
Küpeşteyle tokmak cilalayacak. Zavallı mutsuz denizciler
I'll sit up there with you and twiddle the knobs, just for laughs.
Orada sizinle oturup potansiyometreleri çevireceğim. Sadece gülmek için.
- Be sure you twiddle the right knobs!
- Doğru potansı çevirdiğine emin ol!
ΑΙΙ the door knobs and fittings were in pΙace.
Tüm kapı tokmakları ve teçhizatlar yerli yerindeydi.
I turned on the radio like I always do. I twiddled with the knobs as normal. Not a sound...
Her zaman yaptığım gibi radyonun düğmesini çevirdim... ama hiç ses gelmedi.
With knobs on.
Olağanüstü.
- Does a rag doll have cloth knobs?
Şişme bebeklerin kumaş memeleri var mı?
It's about so big, green, lots of knobs.
Şu boyutlarda, yeşil, pek çok düğmesi var.
- Just switches, lights and knobs.
- Sadece devreler ve ışıklar.
We've all got our switches, lights, and knobs to deal with, Striker.
Hepimizin kendi şalterleri, ışıkları ve düğmeleri var, Striker.
Careful... The hot and cold knobs have been reversed.
Muslukları ters takmışlar.
, look at the knobs on her!
Of, şu karpuzlara bak!
What fuckin'knobs man!
Ne avuçlanır lan!
Keep your antennas, knobs, and wires... and rivets off my chrome!
Sen de antenlerini, topuzunu, kablolarını... ve perçinlerini benden uzak tut!
I've never seen contraptions with so many... buttons and knobs and dials before.
Ben de hiç bu kadar çok düğmeli, tuşlu, kablolu... mekanizmalar görmemiştim daha önce.
Baldrick, I'll, I'll send him a telegram and he'll pull strings and scratch backs and fiddle with knobs, and get the captain off!
Baldrick, ona telgraf çekeceğim o da torpil yapıp, birilerine yağ çekecek düğmelere basıp, Yüzbaşıyı kurtaracak!
Well, hurrah with highly-polished brass knobs on!
Pırıl pırıl parlayan pirinç düğmeler şerefine hurra!
Whoa, babe, your knobs look huge.
Vay canına bebek, yumruların kocaman görünüyor.
But you gotta supply your own knobs.
- Kapı kollarını kendin tedarik edeceksin.
Fastest knobs in the West.
Batının en hızlısısın.
Maybe if I fiddle with these knobs.
Belki bu vanaları biraz açmalıyım.
Get the little twisty knobs.
Kontrol düğmesine bakalım.
All these knobs and these buttons and this big wheel.
Tüm bu düğmeler, tuşlar, bu koca tekerlek.
Red knobs :
Kırmızı topuz :
- They have knobs.
Kapı kapalı. - Kapıların kolları vardır.
I did the calking and the knobs, and ran the pipes -
- Giderini, musluğunu ve askılığını v.b. hallettim
He has trouble reaching the knobs on the stove.
Ocağın düğmelerine yetişmekte zorlanıyor.
... stole a light bulb and knobs from the bed frame.
... karyoladan bir ampül çaldı ve topuzları çaldı.
Who stole the light bulb and the knobs?
Ampülü ve topuzları kim çaldı?
You stole the light bulb and the knobs!
Ampülü ve topuzları sen çaldın!
And tell the old shit to give back the knobs!
Ve o eski boka de topuzları geri versin!
We found the knobs from the bed frame.
Karyolanın topuzlarını bulduk.
I may have been gone a while, but I think I can remember how all these knobs and buttons work.
Bir süredir yoktum ama. ... bu düğmelerin ne işe yaradığını hatırlıyorum.
But look at the knobs on it!
Ama memelerine bak!
Hey, every one of these knobs and levers is fully functional.
Hey herkes, levyelerin ve topuzların fonksiyonlu şeyler olduğunu bilirler.
Hamm and Potato, operate the levers and knobs.
Hamm ve Potato, siz de vites ve düğmelerle ilgilenin.
They'll get out of their chairs and walk to the TV, twist the knobs call the TV store : "Hey, I paid a lot of money for that TV."
Ve koltuklarından kalkacaklar, televizyonlarının ayarlarıyla oynayacaklar. Teknik servisi arayacaklar. Bu televizyona bir sürü para bayıldım, diyecekler.
Bloody hell, look at all them knobs!
Vay canına, şu salaklara bir bakın!
So if you would stuck your head in a bucke of water and didn't bring it out again, then your whole life would flash in front of you, and you whould see where all the knobs and levers were when we first set off, and then if you pulled your head out again just before you died, you could guide us home.
Yani, eğer kafanızı bir su kovasının içine sıkıştırır ve kurtaramazsanız, o zaman, hayatınız film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçer, siz de, tüm düğmelerin ve manivelaların, ilk çıkışımızda hangi konumda olduklarını görür, sonra da, ölmeden hemen önce kafanızı çıkartır, bizi evimize götürürsünüz.
You'd rather stay home and gobble knobs?
Demek evde oturup dedikodu yapıyorsunuz.
That is why I'as come to the Cannes Porn Festival to speak about the pros and cons of pornography and also to talk to some ladies that'as had more knobs in them than anyone.
İşte bunun için Cannes Porno Festivaline geldim pornografinin ustaları ile inceliklerini konuşmak için ve bazı kızlarla da konuşabilmek için onlarda dünyadaki herkesten daha geniş organlar var.
Pilot's Etch - A - Sketch isn't operating with all it's knobs right now.
Pilot şu anda o bastığı düğmelerin orada değil.
I didn't start out in communications, mind you, but the commander of the 42nd noticed I was very good with tiny knobs...
İletişimde başlamamıştım ama 42'nci Piyade'nin komutanı küçük düğmeleri kontrol etmedeki yeteneğimi fark etti.
I thought you sucked knobs.
Senin kapı tokmağı emdiğini sanıyordum.
- I turned all the knobs.
- Bütün düğmeleri çevirdim.
Why do they make shower knobs so sharp?
Duş başlıklarını neden böyle keskin yaparlar ki?
Knowing Forman's love for Popsicles and Fez's love for knobs!
Forman'ın dondurma sevdiğini ve Fez'in TV'yi açacağını biliyordun tabi!
I was playing with the knobs on the stove, which my mother had told me not to do a million times, and she had a skillet in her hand, so she grabbed my wrist...
Sobanın üstündeki düğmelerle oynuyordum. Annem bana yüzbin kez söylediği halde, bir elinde tava vardı ve beni bileğimden yakaladı.
His nipples stood out like knobs... on an old TV. I don't know what possessed me.
Göğüs uçları, eski TV'lerin... düğmeleri gibi aşağı yukarı oynuyordu.