English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ L ] / Livin

Livin translate Turkish

802 parallel translation
What are you gonna do for a livin'?
Geçimin nasıl sağlayacaksın?
- Yeah, but I makes my livin with that piece of gas pipe.
Evet, ama ben ekmeğimi bu boru parçasından çıkarıyorum.
But some of the things you got us into, it scared the livin'daylights out of me.
Ama bazı işler, korkudan aklımı başımdan aldı.
Livin in a kennel.
Köpek yuvasında yaşarsın.
I ain't used to livin like this.
Böyle yaşamaya alışık değilim.
You got to promise me we'll come to town every single year we're livin'.
Yaşadığımız sürece her yıl bu kasabaya geleceğimize dair söz ver.
Kentucky's a mighty fine place to live, but... with all the slaves coming in, white folks had a hard time making a livin'.
Kentucky yaşamak için güzel bir yer ama kölelerin gelişiyle beyazlar geçimini sağlamakta zorlanıyordu.
You heard a row, and you saw the fight start... - and you come runnin', and you saw that Scrub was still livin'. - No.
Münakaşayı duydun ve kavganın başladığını gördün koşarak geldin ve Scrub'ın hala yaşadığını gördün.
- Livin'there, maybe?
- Evet. - Orda mı yaşıyorsun?
Fine way to make a livin', robbin'women.
soyguncu kadınlar.
What do you reckon a girl like her's doin'anyway livin'in a town like this?
Sen onun gibi bir kızın böyle bir kasabada neden yaşadığını sanıyorsun?
All he's dreamed about is seein this town come to life again... with people livin'here and workin'and-and stores open.
Onun tüm hayali, kasabaya yeniden hayat gelmesi, insanların burada... yaşaması ve çalışması, ve-ve dükkanlar açmasını görmekdi.
" We're really livin', Jack
Biz capcanlı insanlarız
No woman is. This means luxuries, good livin'.
Bu iyi ve güzel hayat anlamına geliyor.
Stayin'here's better than plowing'from sun up to dark and livin'on side-meat and corn bread and never havin a dollar you don't owe somebody.
Burada kalmak sabahtan akşama kadar saban sürmekten iyidir domuz eti ve mısır ekmeği ile yaşamak birilerine borçlanmaktan bir doların bile olmaz.
"I love him too much to go on livin with a man I'm ashamed of".
"Onu utandığım adamla beraber yaşayamayacağım kadar çok seviyorum." dedi.
There'll be no livin with him from now on.
Artık onunla yaşamak imkansız.
I wonder what he does for a livin'?
Acaba ne iş yapıyor?
I used to see them sometimes when I was a kid sitting'in the livin'room talkin', and I used to adore my old man, because he was always so kind.
Çocukken oturma odasında oturup, konuşurken görürdüm bazen onları benim ihtiyara hayran kalırdım, her zaman öyle şefkatliydi ki.
You're livin'at home now and you've got your father and mother there.
Şu anda bir evde yaşıyorsun ve anne, baban orda.
Jorgensen's offerin'you a good livin'here.
Jorgensen sana burada iyi bir hayat sunuyor.
- She's been livin'with a buck!
- Bir yerliyle yaşıyor!
It's better she's alive and livin'with Comanches than her brains bashed out!
Ölmesindense hayatta olması ve Komançilerle yaşaması daha iyidir!
Well, if this isn't the livin'end!
Pekala, bu olay sonlanmaz!
Why, ma'am, a pretty woman livin'alone?
Neden mi bayan? Yalnız yaşayan güzel bir kadın.
Like you livin'in that fancy hotel.
Mesela senin lüks otelinde?
I'm a quiet-livin'man myself.
Ben sakin yaşayan bir adamım.
Now, a fella that's hardworkin'and clean-livin'... can plant cotton in the bottomland... corn along the edge of the hills.
Temiz yaşayan ve çok çalışan bir adam dip yerlerde pamuk yetiştirebilir ve tepelerin kenarlarında mısır ekebilir.
Summertime, when the livin'is easy.
Yaz vakti, yaşamanın kolay olduğu zaman.
This is more like the land of the livin'!
Burası daha çok yaşamak için bir yer.
We retired? We livin off of income?
Sermayeden mi yiyoruz?
But from now on, they're gonna have to be dealing with him... for all the necessaries of livin'.
Ama bundan sonra onunla uğraşmak zorundalar hayatın gereklilikleri için.
And here I am, livin'right here in the middle of your peaceable little town.
Ve burada huzurlu kasabanızın tam ortasında yaşıyorum.
You've been livin'here for some time, Marcia. How long?
Uzun zamandan beri mi burada yaşıyorsunuz, Marcia?
He's in New York, livin'it up.
- Sen delirmişsin.O şimdi New York'ta gününü gün ediyordur.
A town worth livin'in is a town worth bein'proud of.
Yaşadığınız kasaba ile gurur duymalısınız.
I say it's a way of livin'.
Ben, öyle olmadıklarını gördüm.
It's funny how clean livin all you cat's are.
Sizin temiz bir yaşam sürüyor olmanız ne tuhaf.
You must be livin'in style.
Lüks içinde yaşıyor olmalısın.
What a wonderful life Livin'the life I love
Yine durmayacağız. Durmak istemiyoruz. Uslu çocuklar mıyız, onu bilmek istiyoruz.
Scared the livin'daylights out of me.
Beni fena korkuttu.
I'm makin'an honest livin'.
Ben namusumla çalışıyom.
Uh, you just gonna go back to livin'off the land?
Dağ hayatına geri mi döneceksin?
All that bread and livin'in a dump like this.
O kadar parası varken böyle bir çöplükte yaşıyor...
Come on, give, make life worth livin
Haydi, yaşamaya değer bir hayatımız olsun
Oh, man, this is really livin'.
Oh, adamım, yaşamak bu işte.
No family to speak of, just... helping'in saloons, livin'with this one, that one, free and easy...
Konuşacak akrabam yoktu, barlarda yardımcılık yapıp, bununla, özgür ve sorunsuz yaşıyor...
This is livin', this is style
İşte hayat, işte stil.
This is a tough way to make a livin'.
Böyle para kazanmak zor olmalı.
What does your old man do for a livin'?
Baban ne iş yapıyor?
It's a wonderful life This life I'm livin
- Baba! - Hayır.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]