Meant translate Turkish
30,695 parallel translation
Yes, I meant to tell you... I walked past it last night and I... I actually saw it get a little bit bigger.
Ben de onu diyecektim dün geçerken bir baktım da daha da büyümüş gibi.
When I told a boyfriend something was "no big deal," it meant anything from "I just bought weed from your nephew," to "I secretly befriended your ex-girlfriend last year, things got out of hand, and now I'm her bridesmaid."
Erkek arkadaşlarıma "sorun yok" dediğimde bunun anlamı "yeğeninden ot aldım" ya da geçen sene eski sevgilinle gizlice arkadaş oldum ve nedimesi olacağımdır.
That manual is only meant to be seen by Architects and Janets.
Rehberleri görme yetkisi sadece mahalle mimarları ve Janet'lerde.
If I don't see you, I'll know we weren't meant to be. "
Seni görmezsem, birlikte olmamamız gerektiğini anlarım. "
Because I thought if we were meant to be, then you would know it was me!
Çünkü eğer birlikte olmamız gerekiyorsa yazanın ben olduğumu bilirsin sanmıştım!
I meant every word, Abigail.
Her kelimesi içimden geldi, Abigail.
This wait has almost always meant never.
Bu "bekle", neredeyse her zaman "asla" anlamını taşıyor.
The whole apparatus of the state was set up against me, and they really meant to send me to the death chamber in order to make a point.
Bütün devlet aygıtı bana karşıydı ve sırf ibret olsun diye beni ölüme göndermek istiyorlardı.
But some things weren't meant to be.
- Ama bazı şeylerin olacağı yoktur.
- Hey, when I said we can't leave each other alone, I meant information too, and he's not yanking you down there first thing in the morning for nothing.
- Birbirimizi yalnız bırakamayız dediğimde bilgiyi de kastettim. Sabah ilk iş seni oraya boşuna çağırmış olamaz.
- And I meant it.
Evet öyle söyledim.
I meant she doesn't want to come because she thinks that he did it.
Gelmek istemedi çünkü onun yaptığını düşünüyor.
And when I said that, I meant that one of the things that I love about you is your ability to push emotion aside and knock the shit out of people.
Söylediğimde senin sevdiğim yönlerinden birisi duyguları bir kenara koyup insanları alt etmedeki becerindi.
Because you told me it's not over yet, but what you meant is that it's never gonna be over.
Çünkü bana henüz bitmediğini söyledin. Ama demek istediğin ; işin asla bitmeyecek.
But it wasn't meant to be submerged, so what we're breathing now is all we've got.
Fakat batılmak üzere değil, Şimdi nefes aldığımızı elimizdeki tek şey.
I am meant to get her the perfect present.
Ona mükemmel bir hediye almak istiyorum.
I meant to call you, yeah.
Seni aramak istedim, evet.
I meant the bitch with the real power.
Gerçek gücü olan o sürtükten bahsediyorum.
We never meant to mock anyone.
Kimseyle dalga geçmek istemeyiz.
For you and Daisy, that meant throwing in the towel, but we built Aida to protect agents like him.
Dasiy ve sen ondan sonra pes ettiniz ama biz Aida'yı Lincoln gibi ajanları korumak için yaptık.
I never meant for any of this to happen, Robbie.
Bunların hiçbiri olsun istemedim Robbie.
Yeah, I just meant it's time to start connecting the power cells.
Evet, güç hücrelerini bağlama zamanı geldi demek istemiştim.
What I meant to say is I wouldn't describe him as just great.
Söylemek istediğim şey onu sadece harika olarak nitelendirmezdim.
Beth, I said it before, and I really meant it :
Beth, daha önce de söyledim, ve gerçekten :
Believe you me, when I think of the difficulties that our chronic underfunding has meant for our patients, it just makes my blood boil.
İnan bak, hastalarımız için bir türlü gerekli parayı bulamadığımızı düşündükçe sinirlerim boşalıyor.
All joking aside, it may seem like they ain't been dating that long, but when it's the person you're meant to be with, you know right away.
Bütün şakalar bir yana çok uzun zamandır birlikte değillermiş gibi görünebilir ama birlikte olman gereken insanlarla bir araya geldiğinde anında anlarsın.
Wait, what exactly am I meant to take back?
Dur biraz, hangi sözümü geri almam gerekiyordu?
I'm sorry, did I say girlfriend? I meant "Fiancée." And how do I know that?
Sadece serseri cazibesi ve yetenekli sopası.
Well, you know how much Gracie meant to us - - Sal and Me.
Gracie'nin, Sal'le benim için ne kadar çok şey ifade ettiğini biliyorsun.
This is meant to be your day off. I'll be quick.
- Bugün izinli olman gerekiyordu.
I never meant to...
Asla...
That's what I meant.
Bende onu demek istemiştim.
When you said you were going to a better place, I thought you meant... Winnipeg.
Daha iyi bir yere gidiyorum dediğinde Winnipeg demek istediğini sanmıştım.
- He never meant to come down.
- Aşağı inmeyi zaten hiç düşünmemişti.
I meant forgotten.
Ama kastettiğim unutulmuş.
I meant more broadly in terms of your future together.
Daha genel anlamda ikinizin geleceği açısından sormuştum.
Didn't know what it meant.
Bunun demek olduğunu bilmiyorum.
And I thought that meant that I was remembering that he had killed her.
Ve bunun sonucunda, onu öldürdügünü hatirladigimi sandim.
This act of cowardice was meant to cripple our nation.
Bu korkakların amacı ulus birliğimizi zayıflatmaktır.
What if this bomb wasn't meant to explode?
Ya bu bombanın patlamaması gerekiyorduysa?
What if it was meant to be found?
Ya bulunması gerekiyorduysa?
With her, there's a chance for me to live how I was meant to live.
Onunla yaşamam gereken hayatımı yaşama şansım var.
But he didn't mean for me. He meant it wasn't safe for humans. From me.
Güvende olmayan ben değil, insanlardı.
- Maggie, that's not what I meant.
- Maggie, demek istediğim bu değildi.
What they're meant to be.
Ne olmak istediklerini.
You want to change the world, then change is good when you finally become what you were meant to be.
Dünyayı değiştirmek istiyorsun sonunda olman gereken şeye dönüşüyorsan, değişim güzeldir.
But you were never meant to become this.
Ama senin buna dönüşmemen gerekirdi.
We hung out, we got close, then you called me out for liking you, and then I had the guts to admit, "yes, it's true". And you told me that my feelings were real and that I deserved to be happy, and so I thought you meant I deserved to be happy with you.
Takıldık, yakınlaştık sonra senden hoşlandığımı söyledin sonra da ben bunun doğru olduğunu itiraf edecek cesareti buldum ve sen de bana hislerimin gerçek olduğunu ve mutlu olmayı hak ettiğimi söyledin ben de seninle mutlu olmayı hak ettiğimi ima ettin sandım.
Well, that's not quite what I meant.
- Tam olarak kastettiğim bu değildi.
He accidently sends me a text meant for her, with emojis, like a 13-year-old.
O kadına atacağı mesajları kazara bana attı. 13 yaşında çocuk gibi gülücüklü falan hem de.
- What do you think I meant by a load off my shoulders? - What?
- Ne?