No wine translate Turkish
505 parallel translation
No wine, Montgomery?
- Şarap almayacak mısın Montgomery?
For heaven's sake, no wine!
Hayır! Tanrı aşkına, şarap olmaz!
- No wine for you, though.
- Yine de, size şarap yok.
- No wine for me?
- Bana şarap yok mu?
No wine, no women, no song.
İçki, kadın ve şarkı yok.
And remember : no wine, no parties.
Ve unutma, şarap yok, eğlence yok.
Please, no wine.
Şarap almıyayım lütfen.
How can I tell you about the wine when there is no wine?
Olmayan şarap hakkında, Size ne söyleyebilirim ki?
- There is no wine here.
- Burda şarap falan yok.
The priest said there is no wine, sir.
Rahip şarap olmadığını söyledi, efendim.
There's no wine in this town, Captain.
Bu kasabada şarap falan yok yüzbaşı.
I promise you, there is no wine.
Yemin ediyorum, şarap falan yok.
- There's no wine.
- Şarap yok.
- There is no wine.
- Şarap falan yok.
I want to hear from you just once more, "There is no wine."
Senden bir kez daha duymak istiyorum, "Şarap falan yok"
There is no wine.
Şarap falan yok.
It's the simple life - no wine, no women, no song.
Basit bir hayat ; şarap, kadın, şarkı yok.
No, that couldn't have been wine.
Hayır. Bu, şaraptan olamaz.
No, Mr. Czaka, I remember because I put on your table your favorite Rhine wine... the old Riesling.
Hayır, Bay Czaka, Hatırlıyorum çünkü en sevdiğiniz içkiniz Rhine şarabını masanıza koymuştum...
Of course a little wine now- - No!
Tabii arada bir biraz şarap...
- No, it was wine.
Hayır, şaraptı.
No, Joseph might have to ask alex for more wine.
Hayır, Joseph Alex'ten daha fazla şarap isteyebilir.
- No Malaga ; everyone has white wine.
Herkes beyaz şarap içiyor. Oraya oturmayın!
" No more shall my eyes drink the sight of you like wine,
"Gözlerim endamınla sarhoş olamayacak,..."
No, a man named Foussard, a wine steward in a restaurant.
Hayır, Foussard adında biri. Bir restoranda şarap garsonu.
- No, wine... the wine of beauty.
- Güzelliğin şarabını içeceğim.
No wine can change my love.
Hiçbir şarap sevgimi değiştiremez.
Red wine? No...
Kırmızı şarap mı?
'Drink no longer water, but take a little wine for thy stomach's sake.'
'Çok su içmeyin, fakat midenizin rahatı için biraz şarap için.'
I always say, drink no longer water, but take a little wine for they stomach's sake.
Hep söylerim, çok su içme, midenin rahatı için biraz şarap iç.
- You like some wine? - No, thank you.
- Biraz şarap alır mısınız?
No, they just put poison in the communion wine.
Hayır, komünyon şarabına zehir koydular hepsi bu.
No one can resist two barrels of wine.
Hiç kimse iki şişe şaraba karşı duramaz.
Ride a bicycle on the sea, no hands, and turn water into wine, sir.
Deniz üzerinde bisiklet sürüp, suyu şaraba çevirir, efendim.
That his food has no taste, his wine no flavour?
O adamın yemeğinin tatsız ve şarabının kötü olmasına mı? Hayır şaşırmadım.
No wine, please.
Şarap almıyım, teşekkürler.
No wine.
Şarap içmem.
No, we've got to open the wine.
Hayır, gidip biraz şarap içelim.
Winter comes and the cold sets in, when the armies move up, or move back, either way, there's no food and the wine turns to acid.
Ordular ilerlerken, yada geri çekilirken, Kış geliyor ve soğuklar bastırıyor, yiyecek yok ve şaraplar asite dönüşüyor.
They have no more wine.
Şarap kalmamış.
- No. Nor drunk better wine, no.
- Peki ya daha güzel yemekler yemiş miydin?
But the child of a lawman can die on the vine with no man to take of her wine
Ama bir kanun adamının kızı kıymetini bilecek bir adam bulamadan solup gidebilir
I will drink no wine, no...?
Sen şarap içmiyorsun, öyle mi?
No, not after all the wine and laudanum we've given him. He can't feel anything.
Hayır, onca şaraptan ve afyonruhundan sonra hiçbir şey hissetmeyecektir.
No, a bottle of wine.
- Hayır, bir şişe şarap.
Always laughter, always wine... and always the sign outside the door, "No disturbare."
Hep gülerlerdi. Hep şarap içerlerdi. Ve kapıda hep "Rahatsız etmeyin" yazısı olurdu.
No wine, just milk.
Şarap içmez, sadece süt içer.
And when the wine hit it... it went right back into solution--no trace.
Şarapla temas ettiği anda tamamen çözündü ve hiç iz yok.
No, I will finish the wine.
- Hayır, şarabı bitireceğim.
There's no more wine
Şarap kalmadı.
There's no more wine.
Başka şarap kalmadı.