Painfully translate Turkish
451 parallel translation
If Cora D were to exit this charming free city, your relationship with the Republic would be severely compromised painfully compromised.
Cora D bu çok tatlı özgür şehirden kaçacak olursa cumhuriyet ile olan iliskiler siddetle sarsılacaktır. ,, Acı vererek sarsılacaktır.
While our tank was being filled near Bayonne... pretending to go buy a paper... bravely or like a coward, I fled... from my exquisite creature... as if fleeing fate... yet rather painfully... for I must admit she was the only woman in my life... whom I almost truly loved.
Arabanın deposunu Bayonne yakınlarında doldururken gazete alıyor süsü vererek cesurca ya da korkakça o muhteşem yaratıktan sanki kaderimden acı dolu bir şekilde kaçarmış gibi uzaklaştım ve kabul etmem gerekir ki hayatımda neredeyse gerçek anlamda sevdiğim tek kadın oydu.
You know, you... you made me feel painfully embarrassed, Caldicott.
Beni acı verici şekilde utandırdın Caldicott.
Rather than go painfully and slowly
Acılar içinde ve yavaşça gitmektense...
For at 9 : 30 he was heard calling for help, and a few minutes later he died painfully before he could be reached by his old comrade-in-arms and faithful servant, Andre Latour.
9 : 30'da yardım istediği duyuldu. Ve birkaç dakika sonra acı içinde öldü. Sadık hizmetkarı Andre LaTour'un kollarına erişemeden öldü.
For the last 20 miles I've been painfully aware of that.
Ne yazık ki, son 20 mildir bunun farkındayım.
I've come here every day now for two decades...... painfully picking up a few of the least difficult fragments of their knowledge.
Yirmi yıldır her gün buraya geliyorum. Bilgilerinin en az zor olanlarından ancak birkaçını öğreniyorum.
Long and painfully.
Uzun ve acı verici şekilde.
I've had, uh... I've had one or two too many, as might be painfully obvious to you gentlemen.
Ben sadece görebildiğiniz gibi içkiyi biraz fazla kaçırdım.
Mr. Barnard, I am aware, painfully aware of your distrust regarding Elizabeth's death.
Bay Barnard, Elizabeth'in ölümüyle ilgili, kafanızdaki şüphelerin farkındayım ve bu bana çok acı veriyor.
Painfully sweet and cruel
Hem de merhametsiz olan kalplerde yankılanmalı
You will lead your troops into battle against the Germans, or my friend here will kill you, very slowly and very painfully.
Askerlerini Almanlara karşı savaşa süreceksin ya da buradaki arkadaşım seni öldürür. Yavaşça. Ve çok acı vererek.
Sooner than go painfully and slowly I choose to leave this blemished world my own way.
Acı çekerek ve yavaş yavaş gitmektense, bu kirli dünyayı kendi tarzımla terketmeyi seçtim.
She's a painfully graphic little girl.
O, acı verecek şekilde açık seçik, küçük bir kız.
When you're finished there... you can help me by pulling... this painfully barbed savage's arrow... first by snipping the head off in the back... and then pulling it from the front, quickly so that it doesn't hurt me.
İşin bitince barbarların şu acı veren okunu çıkarmama yardımcı olabilirsin. Önce sırtımdaki ucunu kes sonra da önden hızlıca çek ki canım çok yanmasın.
I s painfully simple, Sergeant.
Çok basit çavuş.
It must've been painfully boring.
Oradaki can sıkıntısı onlara acı vermiş olmalı.
Painfully!
Acı çekerek!
Well, it's painfully obvious.
Şey, acı verecek derecede açık.
Life is painfully short.
Hayat acı verecek şekilde kısa.
Still others are painfully thin... But far worse in the mental state of each, of the average man.
Daha da kötüsü, her biri akıl olarak, ortalama düzeyde.
I'm painfully aware of that, Lieutenant.
Ne yazık ki, ondan haberdarım, Komiser.
I'm painfully aware of that, Lieutenant.
Ne yazık ki, haberdarım, Komiser.
In 1932 Camille drove for the last time into the hills of Hollywood, left her Model T Ford and climbed painfully, hand over hand, up the ladder you can see at the rear of the great H.
1932'de Camille son kez arabasıyla Hollywood tepelerine geldi, Model T Ford arabasını aşağıda bırakarak, elleriyle tepeye tırmandı. Şu tarafta H'nin arkasını görebilirsiniz.
Instead of dying painfully he's decided to die fucking and drinking.
Acı içinde ölmek yerine, sevişerek ölmeyi tercih ediyor.
Don't say "painfully", or "regretfully", or "sadly", and above all, talk magmatically, as you always do.
"Can yakıcı", "kırıcı" ya da "üzücü" kelimelerini kullanma,... ve en önemlisi, her zaman yaptığın gibi "derinden" konuş.
painfully.
Ne kadar acı verse de.
Anita took a deep breath closed her eyes, shook her head and said in a voice so painfully clear and final that my heart sank.
Anita derin bir iç çekti, gözlerini kapattı, kafasını salladı, kalbime saplanan, acı bir şekilde açık, 689 00 : 53 : 14,605 - - 00 : 53 : 16,334 ve nihai bir sesle cevap verdi.
A dozen countries have offered the services of their finest detectives... but the president made it painfully clear... that this must be solved by Frenchmen, and quickly... or we can all hand in our resignations.
Bazı ülkeler en iyi dedektiflerini bu görev için önernermişler... Ama başkan kesin kararlı bu dava... ya Fransızlar tarafından bir an önce çözülür... yada hepimiz istifa etmeliyiz.
And as the American government is painfully aware... this isn't the first shipment to go astray.
Amerikan hükümetinin de iyi bildiği gibi bu kaybolan ilk kargo değil.
Painfully careful.
Ölümüne dikkatli.
Painfully.
- Acı ama evet.
Sometimes painfully.
Bazen acı vericidir.
The worms are biting me so painfully!
Bu kurtlar çok canımı yakıyor!
Time to slowly, painfully ease yourself back into consciousness.
Bilinçli hale yavaşça, acıyla geri dön.
I don't know from under what stone you crawled or where you get these ridiculous ideas about me, but it seems painfully obvious you haven't the slightest fucking idea who you're dealing with.
Hangi taşın altından sürünerek çıktığını ya da hakkımda bu gülünç fikirleri nereden edindiğini bilmiyorum ancak kiminle uğraştığın konusunda en ufak bir fikrinin olmadığı açıkça ortada.
... the very same horror... red, white, square painfully painfully-evil and dry.
... aynı korku... kırmızı, beyaz, meydan acı acı kötü ve sıkıcı.
And I won't deny that it painfully hurt my self-esteem.
Ancak acının benim benlik saygıma zarar verdiğini inkar etmeyeceğim.
- My dear, sweet Karen I only intend to embarrass them painfully.
Tatlı Karen, niyetim sadece onlara acı verici bir biçimde mani olmak... hatta MacGyver'a bile.
Isn't it painfully obvious, doctor?
Bu son derece açık değil mi, doktor?
Mm-hmm. For example, during six painfully frustrating months of my adolescence, I built a submarine in our basement.
Örneğin ben, buluğ çağımın altı acı dolu ayı boyunca bodrumumuzda bir denizaltı inşa etmiştim.
"She was lovely, and I spoke too much and too rapidly because I was embarrassed over my feelings toward her, which I felt were painfully obvious."
O harikaydı ve ben çok ama çok hızlı konuştum. Çünkü ona karşı hissettiklerimden utanıyordum. Ama bana acı verecek bir şekilde de belli ediyordum.
You're so painfully transparent, Blackadder.
Sen acınacak derecede saydam görünüyorsun Blackadder.
Now boy... I will kill you slowly and painfully.
Velet, seni yavaş ve acılı bir şekilde öldüreceğim.
You haven't seen what's painfully obvious.
Acı gerçeği bir türlü göremediniz.
I adore the oh, so painfully slow escalation of touch and caress, the tiny nibbling kisses, the sigh of silk on milk-white flesh.
Hafif dokunuşları, okşamaları, küçük öpücükleri, beyaz, süt gibi vücutları severim.
At least he cared enough to remember my birthday, which is more than Ican say for certain two people who sprang painfully, and in some cases, backwards from my loins.
Hiç değilse o doğum günümü hatırlamak nezaketini gösterdi. Aynı şeyi kasıklarımdan acı vererek ve hatta ters olarak çıkan bazı kişiler için söyleyemem.
It's painfully obvious, Raymond. Would you give me the phone?
Sıkıcı bir şekilde ne olduğu ortada, Raymond.
Oh, unfortunately for you... you're going to die... much... more... painfully.
Oh, senin için şansızlık ki... öleceksin... çok... daha... acı çekerek.
Instead of taking years of painfully coming to grips with reality, you change reality.
O yüzden yillarca aci çekerek gerçeklikle bogusmak yerine gerçekligi degistirebiliyordum.
You've made it painfully obvious that you're not one of them people.
Sen üstüne basarak bu insanlardan biri olmadigini belli ettin.