English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ P ] / Pearson

Pearson translate Turkish

765 parallel translation
- One of Ivy Pearson's callers...
- Ivy Pearson'un müşterilerinden birisi- -
If it's Ivy Pearson you mean, she ain't in.
lvy Pearson'dan bahsediyorsan, burada değil.
Deliver this to Miss Ivy Pearson, Diadem Court, Soho.
Bunu, Bayan lvy Pearson'a ilet, Diadem Court, Soho'da kendisi.
Miss Ivy Pearson?
Bayan lvy Pearson?
I beg your pardon, sir... but Miss Pearson is waiting for you in the consulting room.
Özür dilerim, efendim... fakat Bayan Pearson görüşme odasında sizi bekliyor.
Miss Pearson?
Bayan Pearson?
You break your season's camp, Professor Pearson?
Bu yılki kampı dağıtıyor musunuz, Profesör Pearson?
When I think of the things poor Matey Pearson puts on her back...
Zavallı Matey Pearson'un giydiği şeyleri düşündüğümde...
Oh, my name's Pearson, sir.
Adım Pearson, efendim.
But, you know, we've got plenty of people here - chaps like young Don Pearson, who brought you up - only too anxious to go out there and give that thing a few good clouts... with a hammer and chisel.
Ama burada sizi getiren genç Don Pearson gibi oraya gidip çekiç ve keskiyle o şeye müdahale etmek için sabırsızlanan epey insan var.
This is Drew Pearson.
Ben Drew Pearson.
Pearson clothing store, 2121 Sterling, held up by a man in brown felt hat, gray gabardine coat, armed with a blue-nosed revolver.
2121 Sterling'deki Pearson giyim mağazası kahverengi fötr şapkalı, gri gabardin ceketli, altıpatlarlı taşıyan bir adam tarafınca soyuldu. Tekrarlıyorum :
Pearson clothing store, 2121 Sterling...
2121 Sterling'deki Pearson giyim mağazası.
- Pearson.
- Pearson.
Has Pearson arrived with the handbag?
- Pearson el çantasını getirdi mi?
I told the agent it was for a Miss Mary Pearson.
Aracıya oranın, bayan Mary Pearson için olduğunu söyledim.
Pop bought all this junk for a graduation party, and there Was no graduation.
Baban da mezuniyet partisi için bir sürü ıvır zıvır almıştı. O ihtiyar Bayan Pearson beni bırakmıştı.
Got a Whole day's Work ahead of me before Mrs Pearson.
Önümde Bayan Pearson'la uğraşacağım koca bir gün var.
Danny, Mrs Pearson marked you absent.
Danny, Bayan Pearson seni yok yazdı.
- We'll show Mrs Pearson.
Bayan Pearson'a birkaç numara gösterelim.
One second, Danny. Go ahead, Mrs Pearson.
Buyurun Bayan Pearson.
- l don't think I can, Mrs Pearson.
Açıklayabilir miyim bilmiyorum Bayan Pearson.
Mrs Pearson, let me talk to the boy.
Bayan Pearson, çocukla ben görüşeyim.
Old Lady Pearson flunked me.
Yaşlı Bayan Pearson beni sınıfta bıraktı Mimi.
Oh, not from the looks of Mr. Pearson.
Bay Pearson'ın haline bakarsak mümkün değil.
For years, Mr. Pearson wouldn't publish a book unless Mother read it first.
Yıllardır, Bay Pearson önce annem okumadan kitap yayınlamadı.
We're very punctual at the Pearson Company.
Pearson Şirketinde çok dakik davranırız.
Philip, I wasn't going to tell you this, but Monday, after work, you stayed in town to have dinner with Mr. Pearson, remember? Mmm-hmm.
Philip, bunu sana anlatmayacaktım, fakat Pazartesi günü, işten sonra, sen Bay Pearson'la yemek yemek için kentte kalmıştın, anımsadın mı?
" ANY OF US BEING FLIGHT OFFICERS COREY AND PEARSON
Pierson ve ciddi bir şekilde yaralı navigasyon sorumlusu.
PEARSON, START MAKING THE GRAVES.
Beş dakika sonra devralacağım.
( Pearson ) SIGNS OF THE SUN, I MEAN.
Evet, fark ettim. Dünya'da bildiğimiz boyuttan farkı yok.
AND HOT, PEARSON, HOT LIKE NOTHING YOU'VE EVER FELT BEFORE.
Soğuyacaktır, efendim. Geceleyin.
( Pearson ) IT'LL BE COOLER, SIR, AT NIGHT,
Tabii gece varsa. Güney'deki dağların oraya gideceğim.
WHAT ABOUT PEARSON?
Ben de batıya... Ben de batıya, hiçliğe gittim.
YOU DIDN'T SEE PEARSON OR HEAR HIM OR ANYTHING?
- Biliyorsun. - Susatıyor, değil mi?
I WANT TO KNOW WHERE YOU LEFT PEARSON'S BODY
- Ölüydü. - Nerede oldu?
PEARSON!
Pierson, ben Albay Donlin.
PEARSON.
Ne?
PEARSON, YOU'RE GOING TO BE ALL RIGHT, BOY.
Bana bir şey demeye mi çalışıyorsun, Pierson? Ne demeye çalışıyorsun?
WHAT, ARE YOU TRYING TO TELL ME SOMETHING, PEARSON?
Oraya mı çıktın? Orada bir şey mi gördün?
PEARSON!
Ne kastettiğini şimdi anladım.
WE JUST CRASHED BACK INTO- - [sobbing] DONOLAN, PEARSON, WHAT HAVE I DONE? I'M SORRY.
Doğa Ana ve ihtimal dışı olaylar silsilesi tarafından yapılmış bir eşek şakası.
Old Mrs Pearson is the one that flunked me, but I showed her.
Bu sene de yapacaktı ama gününü gösterdim.
We also had a talk With that Mrs Pearson Woman.
İşte bunu kutlayacağız. Şu Bayan Pearson'la da konuştuk.
PEARSON, YOU WERE WITH COREY DURING THE CRASH.
Pierson, kaza esnasında Corey'in yanındaydın. - Ne oldu ona?
( Pearson ) WHAT'S THE MATTER, COREY?
Onu da mı nöbete yazdıracaksın?
( Pearson ) COLONEL!
Bunu duyduğuna sevineceksin, Corey.
PEARSON!
Cevap ver, Pierson! Pierson.
ANSWER ME, PEARSON! IT'S COLONEL DONOLAN!
Pierson.
PEARSON?
Ne?
YOU KILLED PEARSON, DIDN'T YOU, COREY?
Zaten bir kişi...

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]