English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ R ] / Rattling

Rattling translate Turkish

592 parallel translation
( doorknob rattling ) Bonnie : Hey, why is this door locked?
Bu kapı niye kilitli?
Whose anchor chain is that a-rattling like it's full of rust and roaches?
Bu kir pas içindeki çapa zinciri kimin ola?
Well... anyhow, we won't have to listen to'em in the mornin', rattling'the dishes and talkin'and laughin so loud and cheerful.
Sabahları onları, tabak şangırtılarını, gürültülü ve keyifli konuşma ve gülmelerini dinlemek zorunda kalmayacağız.
- You're rattling the skeleton.
- Bir yarayı kaşıyorsunuz.
[Lock Rattling]
[Kilit Tıkırtısı]
- She was rattling on.
- Konuşuyordu işte.
I stuffed it with paper to stop it from rattling.
Tıkırdamaması için kağıtla besledim.
I don't want to walk around in my bones rattling all over the place.
Kemik tıkırtılarıyla etrafta gezinmek istemiyorum.
These trains, taking free men back to a life from which they'd been snatched, these trains rattling back home were trains of joy.
Bu trenler, özgür insanları koparıldıkları yaşamlarına geri götürüyorlar ; eve doğru tıngırdayan bu trenler mutluluğun trenleriydiler.
Lamphere skeletons come rattling out of every closet.
Lamphere'ın sırları her dolaptan çıkıp duruyor.
[Rattling] Hey, you, Whitney.
Whitney, ne taşıyorsun, bir damıtma aleti mi?
- Let me in. Let me in. - [Doorknob Rattling]
Bırak içeri gireyim, içeri gireyim.
Your brains must be rattling.
Beynin hasar görmüş olmalı.
Well, of course... it's only a hobby, but... at least no one can say that I completely waste my time... rattling around in that old house out in the country.
Şey, kesinlikle bu bir hobi, fakat ama en azından kimse o eski evin içinde zamanımı boşa harcadığımı söyleyemez.
You see, this looked like a rattling good short cut.
Şu kestirme yolu görüyorsunuz.
Only suppose I say I heard something come rattling down the incinerator... and I says to myself, "Sounds to me like a pair of shoes with cleats."
Diyelim ki fırının oralarda bir tıkırtı duydum ve kendi kendime, "Pençeli ayakkabı sesine benziyor" dedim.
Walls creak and the windows squeak... and things rattling'all night long.
Duvarların ve pencerelerin gıcırtısı... ve gece boyunca şıkırdıyan şeyler.
Oh, excuse me for rattling on like this, but I think...
Oh, bu şekilde kafa şişirmemi mazur görün, fakat sanırım...
- Our speed's rattling the set.
- Son sürat gidiyoruz.
I hear ice cubes rattling in glasses, I hear people talking, I hear people laughing.
Bardaklarda buzları duyuyorum. İnsanların konuştuğunu, güldüğünü.
Stop rattling.
Tıkırdatma.
No hokey waiters rattling plates when I'm on.
Ben sahnedeyken garsonlar koşuşmayacak.
I've sort of been rattling, haven't I?
Gevezelik edip duruyorum, değil mi?
All the way down here I've been brain-rattling.
Buraya gelene kadar beyin sarsıntısı geçirdim.
And then there was a sound as if his ribs was rattling'to pieces.
Kaburgalarından sanki kırılıyormuş gibi sesler geliyor.
[roller coaster rattling] COME ON, EDWARD, IT'S FUN!
Haydi Edward, eğlenelim!
- Yes, and stop rattling, Major.
- Evet Binbaşı benim, rahatsız etmeyin.
That Arthur Seaton's going to get a good rattling one of these days.
Bugünlerde birisi bu Arthur Seaton'a haddini bildirecek!
When this thing started rattling, I went cold!
Bu şey taramaya başlayınca sesim soluğum kesildi.
They would change direction when they left here, but we'd always hear the distant rattling of those automatic guns.
Buradan ayrılırken yön değiştireceklerini söylediler ama uzaktan kulağımıza makineli tüfek sesleri geldi.
Levity in the young is like unto a dry gourd with the seeds rattling around.
Gençlerin umursamazlığı, içinde tohumlar sallanan kuru balkabağı gibidir.
Your rattling is what made that commercial.
Zevzekliğin reklamda işe yaradı.
Stop the skeletons rattling and all that.
İskeletlerin takırdamasını durdurur.
This is a rattling good detective yarn, you know.
Bu harika bir dedektif kitabı.
And, finally, one day you hear a spoon rattling in his mouth.
Ve nihayet kaşık yeni dişlere vurmaya başlar.
I can hear your tools rattling in your box.
Alet kutundaki tıkırtıları duyabiliyorum.
Do not be deceived by the sabre rattling of the military or the secret police.
Ordunun veya gizli polisin savaş tehditi onları kandıramayacak.
- [Doorknob Rattling] - Shh!
Kıpırdamayın.
- Laura.! - [Door Rattling] - He'll find us together, Laura... as we always have been, as we always should be, as we always will be.
Bizi birlikte bulacak, Laura her zaman olduğumuz gibi, her zaman olmamız gerektiği gibi, her zaman olacağımız gibi.
I can feel the lid rattling.
Kapağın titreştiğini hissedebiliyorum.
[Glass Rattling]
[Bardaklar sallanır]
( Rattling stops )
Onu tekrar çal, lütfen.
I mean, it must get really lonely rattling around in it all by yourself.
Yani, yaşlılık, geniş çevrede gerçek yanlızlıksa, herşey sana bağlı.
Something Clinton said... keeps rattling around in the back of my head, if I could remember it.
Clinton'ın dediği gibi... Kafamın arkasında bir şeyler vızıldıyor, eğer hatırlayabilirsem.
I'm rattling on about myself, but I'm in such a good mood.
Senin kafanı şişiriyorum ama öyle iyi bir havaya girdim ki.
Man O'War started rattling yesterday and threw a kid on its head.
Dün Savaşan Adamlar sallanmaya başladı ve bir çocuğu kafasının üzerine düşürdü.
Enough of saber-rattling.
Yeter kılıç salladığı.
The fields'and forests'rattling, The Seven Seas'refrain.
Parmaklıkların arasından işitir, Yedi Denizin kükreyen ve,
Second, he made her fall so hard on her little behind that the windows are still rattling.
İkincisi, onu poposunun üstüne öyle düşürdüler ki pencereler hâlâ şıngırdıyor.
My knees were rattling.
Dizlerim titrerdi.
( Rattling )
( Rattling )

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]