Rose translate Turkish
12,783 parallel translation
They really rose to the occasion and ran the company very ably in that difficult period.
Gerekeni yaptılar ve şirketi o zor dönemde başarıyla yönettiler.
♪ Some say he rose again ♪
Kimisi der dirildi.
Just like Jack and Rose.
Tıpkı Jack ve Rose gibiler.
Uh- - hmm? Smooth jazz, rose petals, candles- - Not sure what happened there, but oh, my gosh!
Caz müziği, gül yaprakları, mumlar, burada ne oldu bilmiyorum ama oh Tanrım!
Or when Sugar Rose here just wants to float around the Mediterranean on the yacht.
Ya da Rose'cuğum buradayken yatla Akdeniz'i dolaşmak istiyorsa fena bir seçenek olmuyor.
All we have is Rose's word.
Rose'un lafı dışında hiçbir şey yok.
Who's Rose?
Rose kim?
Hold on, Rose.
Dur bir Rose.
Rose, wait up.
Rose, beni bekle.
I just put Jack and Rose down for their nap.
Şimdi Jack ve Rose'u uyuttum.
So Athena's real name is Harper Rose?
Athena'nın gerçek ismi Harper Rose mu?
She goes by Harper Rose or maybe Fiona Dubois.
Harper Rose ya da Fiona Dubois diye geçiyor.
Dom Pérignon Rosé?
- Dom Perignon Rose?
If they don't get his rent, the nursing home will send Dad back to his own house, where he'll discover baby Rose has taken his room.
Kirasını alamazlarsa, huzurevi babamı kendi evine yollayacak o da Rose bebeğin odasını aldığını fark edecek.
Her friend Rose is looking for her.
Arkadaşı Rose onu arıyor.
- Rose.
- Rose.
Rose.
Rose.
But, Rose, if somehow I can't, I don't want you to be waiting forever.
Ama bunu yapamazsam sonsuza kadar beklemeni istemiyorum Rose.
I'll call Rose.
Rose'u ben ararım.
There have only been 17 weddings in the entire history of the White House... two in the Rose Garden...
Tüm Beyaz Saray tarihinde 17 evlilik gördüm. İkisi Gül Bahçesi'nde üçüncüsü sizin ki olacak.
I never saw Cyrus as much of a rose-petal guy.
Asla Cyrus kadar yüzünde güller açan bir adam görmedim
On his wedding day, he's a rose-petal guy.
Onun düğün günü, elbette yüzünde güller açacak.
She's been coming here for months every day and leaving a single red rose.
Aylardır her gün buraya gelip bir tane kırmızı gül bırakıyor.
"The Lady In Black has left a single red rose " next to the Great Lover's final resting place " each day since his death last August.
"Siyahlı Kadın, Ağustos'ta öldüğünden beri her gün büyük aşkının ebedi istirahatgâhının hemen yanı başına tek bir kırmızı gül bırakıyor."
Yes, but Lieutenant Pine rose above his wounds, both physically and emotionally, to become an extraordinary young man.
Evet ama hem duygusal, hem de fiziksel yaralarının üstesinden gelmeyi başarmış ve olağanüstü genç bir adam haline gelmiş.
Somehow I doubt that Rose or Martha or Amy lost their breakfast on their first trip.
Nedense Rose, Martha ya da Amy'nin ilk yolculuklarında kahvaltılarını kustuklarını sanmıyorum.
I'm at this place, Jasmine and Rose, and I'm telling you, they have the best orange blossom ice cream you've ever had.
Jasmine Rose denen yerdeyim. Portakallı dondurmalarının üzerine dondurma tanımıyorum.
Cam told us that Arastoo was taken from this ice cream shop, - Jasmine and Rose.
Cam bize Arastoo'nun Jasmine Rose adlı dondurmacıdan kaçırıldığını söyledi.
The secret is rose petals.
Sırrı gül yapraklarında.
Rose wasn't alone when she disappeared.
Rose kaybolduğunda yalnız değilmiş.
Rose and Crystal were friends since... forever, it seems.
Rose ve Crystal bildim bileli arkadaşlar.
And the fastest way to find Crystal... is to find out who did this to Rose.
Düşünüyoruz Bayan McKinley ve Crystal'ı bulmanın en hızlı yolu bunu Rose'a kimin yaptığını bulmak.
Rose was... a shy girl.
Rose utangaç bir kızdı.
in Rose's case, she not only knew the person... she was trying to have intercourse with them.
Rose'un durumunda onu sadece tanımıyordu onunla birlikte olmaya çalışıyordu.
Then I came here and smelled the deceit, the beatings and the shame... that pervade this home, and I don't blame Rose anymore.
Sonra buraya gelince yalan kokusu aldım. Dayak ve utanç bu evi istila etmiş. Ne var biliyor musun?
The vulgar blooms of France cannot compare To the subtle grace of an english rose.
Fransa'nın kaba çiçekleri İngiltere'nin ince zarif güllerinin yanına bile yaklaşamaz.
How about a rose, Mum?
Şaraba ne dersin anne?
I'll be your Black Rose...
Parlayan zırhının içindeki şövalyen olacağım.
I'll be your Black Rose!
– Senin yerine içeceğim.
My man, don't worry! Should I be your Black Rose?
Erkeğim, merak etme senin yerine içeceğim.
Well, you go back to Ireland and brag to your friends about having sex with someone who once had sex with Axl Rose's best friend's son.
Şimdi sen İrlanda'ya gidip arkadaşlarına Axl Rose'nın en yakın arkadaşının oğluyla sevişmiş biriyle seviştiğini anlatıyorsun.
The so-called "Brandon Bill" rose from the ashes of Brandon Parker's fatal shooting by former police officer Jeffrey Newton.
Eski polis memuru Jeffrey Newton tarafından vurulan Brandon Parker gibi "Brandon Bill" in külleri haline getirecektir seni.
Rose garden, tons of cops... in uniform behind the president. And the victims'families.
Gül Bahçesi'nde, başkanın arkasında üniformalarıyla yüzlerce polis ve kurbanların aileleri.
A black rose grow in his heart.
Yüreğinde siyah bir gül büyüyor.
Oh. A soldier so fierce, he'd kill a rose.
"Öyle vahşi bir asker ki o, gülün bile canını alır."
The sun rose. At least there's that.
En azından güneş doğdu.
Judging by how fast you put your nose up in the air when I offered you an evening of backgammon and rosé- - to welcome you, no less- - I'm really not your girl.
Sana hoş geldin demek için akşam tavlası ve roze şarap önerdiğimde ne kadar hızlı bir şekilde ve ukalaca reddettiğini göz önüne alırsak aradığın kız ben değilim.
Ketchup makes it a rosé.
Rengini veren ketçap.
They're so much better than three Xanax and a glass of rosé.
Bu üç tane Xanax ve bir kadeh şaraptan çok daha iyi.
Rose McKinley.
Rose McKinley.
- Shut your face.
Artık Rose'u suçlamıyorum. Hemen çeneni kapat.