She's not in there translate Turkish
232 parallel translation
They're dead in there. We never realized as we stared so curiously at our unexpected guest how much history might have been differently lived if she'd not been there.
Onlar orada öldü biz beklenmeyen misafire merakla baktığımız için onu hiç fark etmedik yasanmış birsürü farklı tarih olsa gerek eğer o burda olmasaydı.
Well, she's not back there with the nuts and bolts, but she's here, in this town somewhere.
Dışarıda bir yerde değil, bu şehirde bir yerde.
- She's not in there.
İçeride yoktu.
My mother is really, she really lives in a lot of pain because she's sure I'm going to go to hell and there's nothing I can do to tell her that there is, that it just does not exist for me.
Annem... o gerçekten, çok acı çekmiş. çünkü başımı derde sokacağımdan falan emin ve bu konuda yapabileceğim hiçbirşey yok.
She's never gonna be able to see the simple wonder of a leaf in her hand... because there's not gonna be any trees.
Elindeki bir yaprağın basit güzelliğini asla göremeyecek, çünkü hiç ağaç olmayacak.
Max, in years to come, when I tell Erin about all this... there are some things she's just not gonna believe.
24 Numara, kim o?
THERE'S NOT ENOUGH TIME IN THE DAY FOR HER TO DO EVERYTHING SHE WANTS
Sybil şimdi sanat profesörlüğü yaptığı küçük bir kasaba okulunda huzur içinde yaşıyor.
No, when she freed the second grade, there was not a dry eye in the house.
Hayır, ikinci sınıfta sakal bıraktığında evde gözü yaşarmayan tek kişi kalmamıştı.
- If she's not in there, then tell me.
- Orada değilse de söyle.
- She's not in there.
- Orada değil.
She's not in there!
Kız içerde değil!
She's not in there!
Oraya girme. Orada değil!
- She's not in there.
- Burada değil..
Just a matter of time, and whether or not she was out of the car... completely out of the car, or partially in the car... or just sitting in there with the door closed.
Her şey tamamen bir anlık olay, bayan memur aracın içinde miydi yoksa dışında mı? Aracın tamamen mi yoksa kısmen mi dışındaydı? Yoksa aracın içinde kapı kapalı halde mi oturuyordu?
There's a secret compartment, but she's not in it.
Gizli bir bölme vardır. Ama oradan kaybolmuş.
She never got out, she's not in there, there's no trapdoors or mirrors.
Dışarı çıkmadı ama içeride de değil. Ne gizli bir kapı, ne de ayna var.
On the other hand, if there's evidence of premeditation in the killing of Mr Bodine, Berman's not crazy, Mrs Bodine gets to keep her husband's money, and she would have no need to sue you at all, quite the contrary.
Öte yandan, Bay Bodine'in öldürülmesinin planlı olduğunu gösteren kanıt varsa, Berman deli değildir, kocasının parası Bayan Bodine'e kalır ve onun da sana dava açmasına gerek kalmaz, tam tersine.
There's her cousin, an'she were not possessed with a fury... exceeds her as much in beauty as the first of May doth the last of December.
Bir de kuzenine bak. O aksiliği olmasaydı güzellikte Mayıs'ın biriyse, diğeri Aralık'ın son günü.
And she gone all the way up there, and your father... he's not checked in no more, is that true?
Kız kardeşin oraya kadar gitti ve dediğine göre baban artık orada değilmiş, doğru mu bu?
She's not in there.
Orada değil.
She looked down from the sky There was only one thing in Cammy's heart That's not the box
onlar gökyüzünün aşagısında görünüyorlardı yalnızca biri var Cammy'in kalbindeydi kutu degil'di ama macera kralı'ydı kalbindeki kutsal kitabın nerede oldugunu biliyormusun?
Mother was asking... about Jane Fairfax, asking if there was any news from her... even though she said she knew it was not Jane's day for writing.
Annem, Jane Fairfax'dan haber var mı diye sordu. Bugün Jane'in mektup günü olmadığını bildiğini de ekledi.
If she walks in the room while I'm there, I pretend she's not real, that she doesn't exist.
Eğer ben odadayken içeri girerse... sanki öyle biri yokmuş gibi davranıyorum.
You break in, and she's not there?
Eğer kırarsan ve orada değilse?
If there is, she's not in my prayer book.
Benim dua kitabımda yok.
Well, she's not back there with the nuts and bolts, but she's here in this town.
Şey, arka da elinde paralarla oturmuyor ama o bu kasaba da bir yerde.
There's not a problem, unless she's falling in love with you and you're only interested in her as a case study.
Ama o sana âşık oluyor da.. .... sen. ona sadece bir vaka olarak yaklaşıyorsan iş değişir tabii.
Gracie says she's not all there in the head.
Gracie bütün tahtalarının tamam olmadığını söyledi.
Not but what there's a good deal of truth in what she says.
Söylediklerinde doğruluk payı var.
What do you mean, she's not in there?
Ne demek, burada değil? Olmak zorunda!
Now she's got my brother back there in her clutches and there's not a fucking thing I can do about it.
simdi kardesim onun ellerinin arasinda ve bunun için yapabilecegim hiçbir sik yok.
There's only one person who can make this right. I'm not going back in there unless she is sedated or trussed up like a turkey. Hey.
Bunu düzeltecek sadece biri var.
All right, but I'm not even sure she's, you know, really in there.
Gerçekten orada olduğundan bile emin değilim.
Yeah. Uh, yeah, my wife was in there for laser eye surgery about 5 days ago, and she's still not seeing all that well.
Karım beş gün kadar önce lazerli göz ameliyatı oldu.
There's no evidence she was, but in theory... Did you not do any reading before you came?
Olduğuna dair bir kanıt yok ama - - Gelmeden önce hiçbir şey okumadın mı?
This is not what I signed up for! - Shh. She's in there taking a bath.
Ben teşkilata bunun için girmedim!
There's no point dwelling on the whole thing, but in some ways she's still my girlfriend, and i don't feel i need anybody new just yet- - not while everything's so fresh.
Bu konuyu kurcalamanın anlamı yok. Ama bazı açılardan, o hâlâ benim sevgilim. Henüz yeni birine ihtiyacım olduğunu hissetmiyorum.
It's really quite a shame, Dawson because there will be a day when you're old and grey and not even the Viagra's doing it for you and you could've looked back fondly on that time you banged the daylights out of that actress in your childhood bedroom while she still had her looks.
Gerçekten çok yazık Dawson. Bir gün gelecek, yaşlanacaksın ve Viagra'nın bile faydası olmayacak. Geriye dönüp, çocukluk odanda güzel bir oyuncuyla seks yaptığın günleri anabilirdin, ama bu olmayacak.
There's no way she's gonna be mad at Mom for that. Lorelai, you obviously do not understand the way things work in your mother's world.
- Annenin dünyasında işlerin nasıl yürüdüğünü anlamıyorsun.
She could not tell a gooseberry bush from a cactus, but the meticulous order in the yard appealed to her, such as the metal chains placed there in order to shield the second and third bushes, lest anybody decided to make use of the deplorably time-honored shortcut to the old lady's bency.
Bektaşi üzümünü kaktüsten ayırt edemezdi. Ama bu avludaki düzenleme hoşuna gitmişti. Üzüm sıralarını korumak için konmuş zincirleri beğenmişti.
- Then suddenly I see there's something that the good nurse Hopkins she does not wish me to know.
Sonra aniden, Hemşire Hopkins'in benden gizlemek istediği bir şey olduğunu anladım.
Sexual deviation might not be on Harley's mind but if you keep being strict, she's gonna realise there's something she's missing out on.
Harley'in aklından seks geçmiş olmayabilir. Ama onu sıkmaya devam ederseniz kaçırdığı eğlenceli ve ayıp bir şeyler olduğunu fark edebilir.
I thought she went to her mother's in Izmir but she's not there.
İzmir'e annesinin yanına gitmiştir dedim ama oraya da gitmemiş...
She's not in there.
Katy içerde yok.
It was Lynette's first time there, and she was determined not to go home alone.
Bu Lynette'in ilk kez gelişiydi ve eve yalnız dönmemeye gerçekten kararlıydı.
She's 76 years old, she's not rich, she doesn't have an enemy in the world, and she's out there somewhere right now scared to death.
O 76 yaşında, zengin değil, dünya üzerinde hiç düşmanı yok, ve şimdi oralarda bir yerde ölümüne korkmuş durumda.
Well, it's my duty to warn you anything she says in there may not be admissible in court.
Benim görevim uyarmak. Söyleyeceği şeyler mahkemede kabul edilmeyebilir.
If there's any witch left in her, it should bring her back here whether she likes it or not.
Eğer içinde bir cadı kaldıysa, onu buraya getirmesi gerekir, beğense de beğenmese de.
Phoebe, lovely woman, fascinating life, but since she has a daily column in the paper, there's not much left to write about, is there?
Phoebe, hoş bir kadın, büyüleyici yaşam, o gazetede bir günlük sütun yana ama, hakkında yazmak için çok şey yaptı var, yok değil mi?
Marie's not in there, is she?
İçinde Marie yok, değil mi?
She know you're there, and you're holding her back by staying in her life, and this thing with cliff- - it's not about him.
Burada olduğunu biliyor, ve onun hayatını engelliyorsun, ve bu Cliff'le olan şey- - Onunla ilgili değil.
she's not here 659
she's not worth it 28
she's not there 101
she's not my type 42
she's not 836
she's not my wife 34
she's not wrong 44
she's not dead 149
she's not my girlfriend 129
she's not picking up 30
she's not worth it 28
she's not there 101
she's not my type 42
she's not 836
she's not my wife 34
she's not wrong 44
she's not dead 149
she's not my girlfriend 129
she's not picking up 30