Starved translate Turkish
1,024 parallel translation
But when on those lone, shivering marshes a boy was kind to a half-starved convict, that boy took the place of the child he had lost.
Ama o ıssız ve soğuk bataklıktayken... bir çocuk, açlıktan ölmek üzere olan bir mahkûma yardım etti. İşte bu çocuk, kaybettiği evladının yerini aldı.
One is starved for Technicolor up there.
İnsan yukarda renk için ölüyor.
- Yes, yes, I'm starved.
Evet, açlıktan ölüyorum.
- Do you think he's starved for vitamins?
- Sizce vitaminsiz mi kaldı doktor?
You've been starved for feelings - any real feelings.
Duyguya açtın sanki, gerçek duygulara.
He starved to death.
Açlıktan öldü.
I'm starved.
Açlıktan ölüyorum
You can sit on a bench till you're three-quarters starved.
Açlıktan ölene dek bir bankta oturabilirsin.
You're as thin as a starved cat.
Çok zayıflamışsın.
I'm starved.
Açlıktan ölüyorum.
Morris may not have have hurt me or starved me of affection more than you did.
Morris beni senin kadar incitmeyip, sevgisinden yoksun bırakmayabilirdi.
We nearly starved for three days, but you wanted this expensive hotel.
Neredeyse üç gündür açlık çekiyoruz ama bu pahalı oteli isteyen sendin.
"We was more starved out, you might say."
"Daha çok yokluk çektik diyebilirsiniz."
"I don't understand all these plays about love-starved Southern women."
"Şu aşka susamış Güney kadınları hakkındaki oyunları anlamıyorum."
"Love is one thing we were never starved for in the South."
"Aşk Güney'de susuzluğunu hiç hissetmediğimiz birşeydir."
If we'd have starved to death, I'd have never sold a man jack of you. Gather round, lads.
AçIıktan ölecek olsaydım, bir tek adamımı bile satmazdım.
Thank you. I'm starved.
Evet, teşekkür ederim.
- A starved body has a skinny soul.
- Açlık çekmiş vücudun ruhu zayıf olur.
- Sometimes my brain gets starved.
- Bazen beynim aç kalıyor.
Feast day. Gee, I'm starved.
Ziyafet günü ha, ben de zaten çok acıkmıştım.
I'm starved. - I'm all ready.
- Hemen şimdi hazır.
Now truly alone, starved for the sound of another voice, any voice.
şimdi tamamen yalnızım, başka birşeylerin sesini duymak istiyordum. herhangi bir ses.
For which my soul shriveled and starved!
Uğrunda ruhumu eskittim bir şey!
Yeah, he's starved, so am I.
Evet, açlıktan ölebilir, tabi ben de.
I'd be alive again if I hadn't starved to death.
Açlıktan ölmüyor olsam bile bu kokuya dayanamazdım.
- Well, I'm starved.
- Ben çok açım.
So, at first, starved, dreading going to a store to order something to eat.
Yani, ilk başta, açtı, mağazaya gidip yiyecek alma konusunda endişeliydi.
The boy must be starved
Çocuk açlıktan ölüyor olmalı.
Lunch, everybody. Back at 2 : 00 sharp. I'm starved.
Saat tam 2'de burada olun.
I'm starved!
Kurt gibi acıktım!
And give her her cloak, that she may hide her starved appearance.
ve kıza açlıktan ölmek üzere olan görüntüsünü gizleyebilmesi için elbisesini verin.
A bunch of starved scarecrows, whipped and dead broke.
Korkuluğa döndük. Acımızdan ölüyoruz ve meteliksiziz.
Nothing as deadly as a half-starved Chiricahua.
Kimse aç bir Chiricahua kadar ölümcül değildir.
I'm starved.
Ben çok acıktım.
It was just like I said, the poor man was starved.
Tam da dediğim gibi, yoksul adam iyice acıkmıştı.
We'd have starved without him.
O olmasa açlıktan ölürdük.
- All I know is, I'm starved.
Açlıktan ölmek üzereyim, orası kesin.
You were starved, Mr. Allison.
Açlıktan ölüyordunuz, Bay Allison.
Are you starved for adventures?
Canın macera mı istiyor?
I was starved, so I went ahead and ordered pork stews.
Çok acıkmıştım, bu nedenle dayanamayıp, domuz haşlama istedim.
Are you starved?
Çok aç mısın?
He was starved for weeks, kept in the mine till the time was ripe... then given the scent.
Haftalarca aç bıraktılar, zamanı gelinceye kadar madende bıraktılar ve sonra kokuyu verdiler.
Stop acting like starved mongrels.
Aç sokak itleri gibi dalaşmayı kesin.
Another day and we'd have starved to death.
Bir gün daha sürseydi açlıktan ölürdük.
I think really he was half-starved from living on pills and salads.
Haplar ve salatalar ile beslenmekten dolayı gerçekten de yarı açtı sanırım.
Last couple of years he had me worried. Lately he ain't been looking at the girls like he was starved.
Endişe dolu yıllar geçirdi son zamanlarda kadınlara hiç bakmıyordu.
Even poor, starved Rachel with her wet calf eyes.
Hatta ıslak dana gözleriyle açlık çeken Rachel'i bile.
Only if we've starved
Ancak çok acıktığında
YOU MUST BE STARVED.
- Çok aç olmalısın
I hope the kids are ready. I'm starved. Me, too.
- Umarım çocuklar hazırdır.
You must be starved.
Açlıktan kıvranıyor olmalısın.