Steward translate Turkish
684 parallel translation
Here's the steward's account of this year's crops.
Kâhyanın bu yılki hasat raporları burada.
- I'll get the steward.
- Kamarotu çağırayım.
- I'll go and get the steward.
- Gidip kamarotu bulayım.
Steward!
Kamarot!
If that steward is deaf and dumb...
Eğer o kamarot sağır ve dilsizse...
I always visualized myself in a steamer chair with a steward bringing me bouillon.
Şezlonga uzanıp kamarotun elinden et suyu çorbamı alırken hayal ederdim kendimi.
- Steward.
- Kamarot.
If I should send for the steward to have you put out, my husband will hear of it.
Eğer sizi dışarı çıkartmak için kamarotu çağırırsam, kocamın bir şekilde bundan haberi olur.
Steward... do you know if they have any books in the ship's library on angling?
- Evet. Garson... geminin kütüphanesinde balıkçılıkla ilgili kitap var mı?
The people in the compartment and the steward.
Kompartımandakiler ve garson.
- Steward, bring me one of those, please.
- Görevli, bana şunlardan bir tane getirin lütfen.
Steward, this is not for me.
Görevli, bu bana değil.
That steward.
Şu garson.
You see, my father was the steward at the Darcy estates.
Babam Darcy ailesinin kahyasıydı.
Steward, two drinks.
Garson! İki içki.
Steward, some champagne for the colonel.
Garson, Albaya şampanya getir.
This steward is an imbecile.
Bu kamarot embesilin teki.
The steward says you're still in your cabin.
Kamarot, kamaranda uyuduğunu söyledi.
- Joe, the steward.
Kamarot Joe.
It's the steward!
Kamarot.
Well, steward, anything from the commissary yet?
Evet kamarot? Büfemizde bir şey yok mu?
Steward, sir.
Kabin memuru, efendim.
He isn't a steward.
O bir kamarot değil.
The man who was employed in your house as a butler and on your yacht as a steward, and who was subsequently murdered.
Yani evinizde uşak, yatınızda kamarot olarak çalışan... sonradan da öldürülen adam.
It is the false steward that stole his master's daughter.
Tatlı, Ophelia. Hain kahya çaldı efendimizin kızını.
Come on, I know a steward who can fix you up.
Hadi gel. Sana bir şeyler ayarlayabilecek bir görevli tanıyorum.
Steward, you shout too much, we know our job.
Steward. Çok fazla bağırıyorsun. Biz işimizi biliyoruz.
- Steward!
- Steward!
And if you was any kind of a shop steward, You'd be getting him danger money.
Ve sen bir parça işçi temsilcisi olsaydın ona tehlikeli iş tazminatı aldırırdın.
- Steward.
- Garson.
Give me his slate. "highborn, educated, qualified for household steward."
Etiketini verin. "Soylu, eğitimli, ev işi bilir."
Report to the steward there.
Orada uşağı bul.
He was the presiding steward, the chief handicapper, the starter, the judge, the breeder and his own bookie.
O, başkanlık eder, sorun çıkarır oyunu başlatır, hakemlik yapar, tartışma başlatırdı.
I'm the steward assigned to you, lady.
Ben sizin için tahsis edilen görevliyim, bayan.
I'll send the steward tomorrow.
Yarın kamarotu gönderirim.
"Will request transfer to my staff for Ensign Willis Steward Keith."
"Teğmen Willis Steward Keith'i kendi kadroma alacağım."
That'll be all, steward.
Siz çıkabilirsiniz.
- And the steward's mates had three?
- Mutfak da üç porsiyon mu yedi? - Evet, kişi başı bir porsiyon.
The steward had reserved cabin 11 for me.
Görevli benim için 11 numaralı kabini ayırmış.
And then when I went to sea as a steward, people poking at you with umbrellas.
Sonra, denize host olarak gittiğimde, insanlar şemsiyeleriyle dürterdi.
- l come from Ramadi the Steward.
- Ben kahya Ramadi'den geldim.
No, a man named Foussard, a wine steward in a restaurant.
Hayır, Foussard adında biri. Bir restoranda şarap garsonu.
Not as protector, steward, substitute... or lowly factor for another's gain... but as successively from blood to blood... your right ofbirth, your heritage, your own.
Ama naip, nazır, vekil olarak değil ya da başkası adına ikinci derece bir aracı olarak da değil ; silsileden, kan bağıyla, soydan gelme hakkınızla, tek başınıza ülkenin hâkimi olarak üstlenin.
My luncheon will remain the same, steward.
Benim tarifem aynı kalsın garson.
Steward, my Thursday midday meal has always been... and will always be hot soup, fried sole... roast beef and Yorkshire pudding, baked potatoes, suet pudding and treacle.
Garson, benim Çarşamba öğle yemeğim her zaman öyle oldu ve her zaman da öyle kalacak, sıcak çorba, sahanda yumurta biftek, Yorkshire pudingi, fırında patates, süet tatlısı ve pekmez.
Paris, call the high steward.
Paris, bas kahyayi çagir.
The clubhouse steward would put'em in the refrigerator.
Klüp hostesleri onları buzdolabında saklayabilir.
Steward, go draw the great measure of grog.
Kamarot, fıçıdaki maşrapayı doldur, getir.
The smoke-room steward, sir.
- Sigara bu tarafta, efendim.
Steward.
Garson.
Oh, steward, a brandy and soda as well, please.
Garson, bir tane de Brendi soda lütfen.