English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / Stunning

Stunning translate Turkish

1,428 parallel translation
- Stunning, madame.
- Baş döndürücü, bayan.
- You look stunning!
- Harika görünüyorsun.
You are stunning.
Çok çekicisin.
Stunning.
Harika.
The more I see you the more I find you beautiful... gorgeous, stunning...
Ama sana baktıkça daha da güzel buluyorum... çarpıcı ve muhteşem.
It's the shadows that make it so stunning.
Böylesine hoş yapan aslında gölgeler.
Isn't it just visually stunning?
Görsel olarak çok çarpıcı değil mi?
You look stunning.
Çok çekici görünüyorsun.
You look stunning.
- Çok güzel görünüyorsun.
Stunning. Oh, thank you.
- Ah, teşekkür ederim.
That stunning second round knockout was the crowning moment... of Wayne Barclay's brilliant boxing career.
Bu fevkalade ikinci raundda gelen harika nakavt Wayne Barclay'in göz alıcı boks kariyerinde tamamlama anı oldu.
It was stunning.
Çok güzeldi.
Just stunning.
Tek kelimeyle harika.
And... you look stunning.
Ve büyüleyici görünüyorsun.
This one is stunning.
Bu ise fevkalade.
You're stunning.
Harikuladesin.
She does look quite stunning.
Tamamen nefes kesici gözüküyor.
A stunning knockout. And keep in mind this is taking the human factor out of it.
Çarpıcı bir nakavt ve unutmayın, insan faktörü olmadan.
You're in such shit shape, it's stunning.
Boktan bir durumdasın.
"In a stunning upset on the rugby field yesterday, " the Cock and Bulls defeated Hampshire House
Dün rugby sahasındaki etkileyici bir maçta Horoz ve Boğalar Hampshire Evi'ni yendi.
MEADOW, YOU LOOK STUNNING.
Maedow, bas dondurucusun.
And congratulations. Well done. You look stunning in that dress.
Ve tebrikler.Aferin. O elbiseyle harika görünüyorsun
These waters contain some of mother nature's most stunning creatures.
Bu sular tabiat ananın en nefes kesici yaratıklarından bazılarına sahip.
Meadow, you look stunning.
Maedow, baş döndürücüsün.
Forgive me, I had no idea such a stunning makeover was ahead of me.
Önümde bu kadar muhteşem bir yenileme olduğunu bilmiyordum.
Speaking of stunning... you never told me anything about her.
Enfesten bahsederken bana onun hakkında hiçbir şey söylememiştin.
Stunning.
Hoş.
Truly, stunning.
İçtenlikle, hoş.
Stunning!
Müthiş!
Brian, she's stunning.
Brian, çok çarpıcı bir kadın.
Stunning.
Çok alımlı.
And they sent you theirs and then proceeded to bore me with the details of every stunning vista they witnessed on their recent cruise to Alaska.
Onlar sana selamlarını ilettiler ve sonra, Alaska'ya yaptıkları gezide gördükleri her şaşırtıcı manzaranın ayrıntılarıyla beni sıkmaya devam ettiler.
So why not, with the help of modern technology, give yourself the opportunity to look as stunning as you possibly could?
Neden modern teknolojinin de yardımıyla kendine elinden geldiğince çekici görünme fırsatı tanımıyorsun?
In a stunning new twist in today's major fashionistic drama, Natalie Whitman has decided to preempt any embarrassment her missing photographs may have caused by allowing Mode Magazine to reveal the real her and publish the pictures completely un-retouched.
Bugünkü hayret verici moda dramında, Natalie Whitman utanç yaşamamak için önce davranarak Mode Dergisi'nin gerçek halini açıklamasına ve düzeltilmemiş fotoğraflarını yayınlamasına karar verdi.
And Voodoo has fired up this team after that stunning touchdown.
Voodoo, bu enfes golün ardından takımını ateşlemeyi başarıyor.
It's pretty stunning.
O da olağanüstü.
You are stunning, by the way.
Bu arada, çok güzelsin.
- That's stunning, Nora.
- Çok şaşırtıcı, Nora.
Lily, that is a stunning dress.
Lily, bu gece kıyafeti.
We can hear you perfectly, without ambient interference, through the microphone built into this stunning four carat cubic zirconia.
Bu çarpıcı dört karatlık kübik zirkon içine yerleştirilmiş mikrofon sayesinde,... yakın çevredeki engellere takılmadan seni mükemmel bir şekilde duyabileceğiz,
You both look so stunning this evening.
Bu gece ikiniz de enfessiniz.
After hanging together through thick and thin, through good times and bad, for these Ravens to fall this far is stunning.
Güçlü ve güçsüz zamanlarını, iyileri ve kötüleri... beraberce geçirdikten sonra... Kuzgunların birbirine düşmesi çok yazık.
The hard rock provides excellent anchorage for communities of great variety and stunning color.
Dağın sert kayaları, çarpıcı bir çeşitlilik ve renklilik sergileyen toplulukları için ideal yaşam alanları sunar.
How would a man like that make art as stunning as this?
Böyle etkileyici bir resmi nasıl yapabilmişti?
Oh! Oh, it's stunning.
Ah, bu ne müthiş!
Well-Well, I'm sure you'll look stunning.
Şey, eminim çok çarpıcı görüneceksin.
That's what I thought. This way, the wedding procession starts with you as this beautiful girl, ends with you as the stunning bride you've become.
Şöyle bak, düğün sana benzeyen bu küçük kızla başlıyor ve gelin olmuş halinle şaşırtıcı şekilde bitiyor.
Stunning.
Büyüleyici.
It's stunning.
Enfes.
- Stunning.
- Enfes.
It's a stunning piece of engineering.
Çarpıcı bir mühendislik eseri.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]