Tent translate Turkish
3,525 parallel translation
It's a coffee can. Aw. Anyway, I'll be fine once I find a nice tent to protect me from the coyotes.
Çakallardan korunacağım çadır bulunca her şey hallolacak.
So... something, like... you know, with a tent and trophies and... and big lawn and people and... you know, that sort of thing.
Yani... şöyle bir şey... Çadırı ve ödülleri olan, ve... ve kocaman bir çayır ve insanlar ve... Bilirsin işte, bunun gibi şeyler.
Lieutenant Wade is giving an in-progress debrief on Operation New Dawn in the Ohio tent at 1700 hours.
Teğmen Wade saat 17 : 00'de Ohio çadırında Yeni Şafak Operasyonu hakkında bilgi verecek.
- I'm wearing a tent. - Shut up.
- Çadır giymiş gibiyim.
Bring him to my tent.
Benim çadırıma getir.
I'm going to take your head and put it on a pike outside my tent as a warning.
Kelleni alacağım ve ibret-i alem olsun diye meydana koyacağım.
And you tent the white meat with the foil?
- Beyaz eti folyoya sardın, değil mi?
I taught you to tent the white meat.
- Onu senin yaptığını sanıyordum.
You're plugging the tank with a tent repair kit?
Tankı, çadır tamir setiyle mi tıkıyorsun?
Like, why would you drag a tent out to the forest when you can build one with blankets in your own living room?
Oturma odasında, battaniyelerle bir tane kurabiliyorken neden ormana kadar bir çadır taşıyalım?
Hey... you two fine outdoorsman want to set up the tent while I look for firewood?
Hey... Siz iki iyi doğa adamı çadırı kurmak isteyebilirsiniz... Ben ateş için odun ararken?
Dude, you can't even put up a tent.
Dostum, daha çadırı bile kaldıramıyorsun.
Is that my tent?
- O bdnim çadırım mı?
I'm in front of this long tent.
Uzun çadırın ön kısmındayım şu an.
Otherwise, your establishment is not where Barney Stinson is gonna pitch his tent.
Aksi takdirde, Barney Stinson işletmende çadırı kurmayacak.
Sat in a muddy tent playin'gin rummy.
Çamur içinde çadırda oturup pişti oynadım.
You know what happens if we don't get this tent up before dark?
Çadırı hava kararmadan kuramazsak ne olur, biliyor musun?
Look, I'll take care of the tent, all right?
Sen çadıra göz kulak ol, tamam mı?
Uh, George, I'm kind of in the middle of this whole tent thing, so may-maybe we could do this another... time.
George, tüm bu çadır olayları falan bayağı bir meşgulüm be-belki başka bir zaman hallederiz o işi.
You're just there to get the rubes in the tent.
Sen sadece avanakları tuzağa çekmek için kullandığımız bir şeysin.
- I can sleep in the tent if you want.
- Çadırda da yatabilirim, istiyorsan.
Without the car, they can't abandon the tent and equipment and flee.
Başka araba olmadığına göre aynı çadırda uyuyacaklar.
So that we would use this to sweetly cook and eat together and have no choice but to share the only tent.
bununla beraber, bizim birlikte yememizi istemişler. ve yalnızca bir çadır kurmuşlar, böylece birlikte yatabiliriz.
Gil Da Ran, why don't you just pitch the tent somewhere else while you're at it.
Gil Da Ran, çadır mı taşıyacaksın?
We're setting up our tent right now. Can we bother you for some help?
Çadırı kurmak istiyoruz, yardım eder misiniz?
This is our first time setting up a tent, so...
İlk kez yapıyoruz da...
The weather is nice so that tent isn't going anywhere. Just put it up partially and let's go.
Hava o kadar güzel ki bu çadıra bir şey olmaz.
Come over to our tent here tonight.
Yemekten sonra ziyaretimize gel.
The noonas'tent is that way.
Noona'ların çadırları o tarafta değil.
You really aren't going to the noonas'tent?
Gerçekten noona'ların çadırına gitmiyor musun?
'Lil Gideon's tent of telepathy.
Küçük Gideon'un telepati çadırına.
Are you okay living in a place like this in a tent?
Benimle burada bir çadırda yaşamaya hazır mısın?
When we were trying to get to Manchuria, the month we lived in a tent, were the happiest moments of my life.
Sizinle Mançurya'ya gitmeye çalışırken birlikte çadırda kaldığımız zamanlar ömrümün en mutlu anlarıydı.
And here, you don't have to sleep in a friggin'tent under a dick.
Hem burada bir çükün altındaki boktan bir çadırda uyumak zorunda değilsin.
- I like my dick tent.
- Çüklü çadırımı seviyorum.
A mortar round came and found me in my tent.
Bir havan topu gelip beni çadırımda buldu.
Ripped through the tent, knocked over the snowcat like it was a toy.
Çadırı paramparça etti, kar motorunu da oyuncakmış gibi devirdi.
Just living in a little tent over there.
Şuradaki küçük bir çadırda yaşıyorum.
Where do you pitch your tent?
Nereye çadır açtın?
For sleeping tent and shredding muscles.
Kasları doğramak ve çadır için.
A word of advice between friends? Take down your tent and come back to New York with us.
Sana dostça bir tavsiyede bulunayım çadırını sök ve bizle birlikte New York'a gel.
So, this is your tent.
Peki, bu sizin çadırınız.
Hey, do you remember he used to tell stories in the tent in the backyard?
Arka bahçedeki çadırda bize hikâye anlattığı zamanları hatırlıyor musun?
We wait until they fall asleep and then we sneak into their tent, all right?
Uykuya dalmalarını bekleyip, çadırlarına sızacağız, tamam mı?
We sneak into the tent, steal Don's keys then we take the RV back to the shop and I can swap out their radiator hose for ours.
Çadıra sızıyoruz, Don'un anahtarlarını çalıp karavanla tamirhaneye gidiyoruz ki, onların hortumunu bizimkine takalım.
I don't know. I just got earfucked in a tent.
Bir çadırda, kulaktan sikildim.
Just don't leave the tent.
Çadırdan ayrılma yeter.
- Who's tracking the names? - There's a list in the triage tent.
- Triaj çadırında liste var.
I wish for my tent.
Çadırımı istiyorum.
27th Regiment Command Lt. Col. Sefik's Command Tent Yes, Sir?
Buyurun, başkanım.
Um... a tent stake.
Çadır kazığı var.