That wasn't a lie translate Turkish
67 parallel translation
If I said it wasn't true about the Kellerson that it was all a lie, then I'll be doing
Evet, anne. Ama morali bozukken çalışamaz.
I hope that wasn't a lie as well.
Umarım aynı zamanda bir yalancı değildir.
That wasn't a lie.
Bu yalan değildi.
It wasn't that great a lie.
O kadar da iyi bir yalan değildi.
Just for your information, that wasn't a lie.
Ayrıca bilgin olsun ; yalan söylemiyordum.
That wasn't a lie.
O yalan değildi.
And the decision to lie - - that was a choice too, wasn't it, Susan?
Ve yalan söylemeye karar vermek - - bu da bir seçimdi, değil mi Susan?
So this talk about loving your husband that was a lie, wasn't it?
Öyleyse kocanızı seviyor olduğunuz hakkındaki konuşmanız bir yalandı, değil mi?
That story you told me about you and Daniel Talbot being an item, that was a lie, wasn't it?
Bana, Daniel Talbot ile birlikte olduğunu anlattığın hikaye yalandı, değil mi?
That wasn't a lie, Peter.
Bu yalan değildi, Peter.
- Hey, what wasn't a lie was your performance in that courtroom.
- O mahkeme odasında yaptıkların yalan değildi.
That's the first thing that came out your mouth that wasn't a fucking lie.
Ağzından çıkan ilk kelime, bunların yalan olmadığıydı.
Well, that wasn't a lie.
Yalan değildi.
That wasn't a lie.
Yalan değildi.
But that was a lie, wasn't it?
Fakat bu yalandı, değil mi?
We knew that she'd be able to tell if you were lying to her, so as far as you were concerned, it wasn't a lie.
Eğer ona yalan söyleseydin bunu bilirdi, senin de endişelendiğin gibi, bu bir yalan değildi.
That wasn't a lie.
O kısmı yalan değildi.
That wasn't a lie.
Biliyor musun?
And my father told him to get out that he had earned that money and that he wasn't give him a penny of it and that he had pressed the alarm button and the police were on their way, which, you know, was a lie.
Ve babam ona def olmasını, kazandığının kendi parası olduğunu, ona bir kuruş bile vermeyeceğini, alarm düğmesine bastığını ve polisin yolda olduğunu söyledi ki anlamışsındır bu yalandı.
I liked you- - that wasn't a lie.
Senden hoşlandım.
No, that wasn't a lie.
O bir yalan değildi.
Was there anything you said to me - anything you did - that wasn't a lie?
Bana söylediğin herhangi bir şeyde yaptığın herhangi bir şeyde doğruluk payı var mıydı?
I don't need anything — that wasn't a lie.
Yalan değil bir şey dilememek dünyadan
And if they do and if it leaves a mark, if that kid or any kid is troubled by some lie or something that wasn't said, then they're really gonna need to talk about it eventually.
Bunu yaparlarsa ve bu bir iz bırakırsa, o çocuk ya da herhangi bir çocuk bazı yalanlardan ya da söylenmeyenlerden etkilenirse sonrasında, bir anda bu konuda konuşmaya ihtiyaçları olabilir.
That wasn't a lie?
Bu yalan değil.
How did you get out? Now, I won't lie, it wasn't easy finding a way to get that lock open.
boktan şiir, * Bruce Forsyth'in elbiseli fotoğrafı, tenis topu...
When I was dying... You realized that a little white lie between coworkers wasn't such a big deal.
Ben ölüyorken küçük, beyaz bir yalanın, iş arkadaşları arasında pek de önemli olmadığını farkettin.
- That wasn't a lie!
- O gerçekti!
But that wasn't a lie.
Fakat yalan söylemiyordum.
First time you saw me, if that wasn't a lie.
Beni ilk gördüğümde üzerimde ne vardı.
That wasn't a lie.
Bu bir yalan değildi.
That was a lie, wasn't it?
Yalandı değil mi?
We asked if you knew anyone who wanted your partner dead, and you said no, but that was a lie, wasn't it?
- Ortağınızın ölmesini isteyen biri olabilir mi diye sormuştuk ve..... bize yok demiştiniz ama yalan söylediniz, değil mi?
That was a lie, wasn't it?
Bu bir yalandı, öyle değil mi?
If you think everything I said was a lie, then I'll prove that it wasn't.
Eğer her söylediğimin yalan olduğunu sanıyorsan Sana aksini kanıtlıyorum.
So I told a little white lie to my boss'cause I wasn't where I was supposed to be last night, and I said that you and I... can you just say yes if anyone asks?
Alında dün olması gerekiyodu ama patronuma küçük bi yalan söylemek zorunda kaldım.
It wasn't that big of a lie.
O kadar büyük bir yalan değil.
That wasn't a lie.
O bir yalan değil.
Well, so why would he lie about a story that wasn't true?
Neden doğru olmayan bir olay hakkında yalan söylesin?
Are you? How do I know that wasn't a lie, too?
Bunun da bir yalan olmadığını nereden bileceğim?
Of course, that was just part of a bigger lie, wasn't it?
Ama bu sadece daha büyük bir yalanın parçasıydı, değil mi?
That wasn't a lie.
Bunlar yalan değil.
It's the only thing in my life that wasn't a lie.
Hayatimdaki yalan olmayan tek seydi.
It's the only thing in my life that wasn't a lie.
Hayatımda yalan olmayan tek şeydi.
- That was a lie, wasn't it?
- Yalan söylemişti değil mi?
- That was a complete lie, wasn't it?
- Sallıyordun değil mi?
Oh, oh, that-that wasn't a lie.
O yalan değildi.
That was a lie, wasn't it?
Yalandı, değil mi?
But I need you to know that when I said I wanted to leave Starling with you, that wasn't a lie.
Ama şunu bilmen gerekiyor, sana Starling'i beraber terk etmek istediğimi söylediğimde yalan söylemiyordum.
I want you to know that it wasn't all a lie.
Her şey yalandan ibaret değildi.
That part wasn't a lie.
O konuda yalan söylemedim.
that wasn't very nice 41
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't part of the plan 20
that wasn't a question 26
that wasn't me 262
that wasn't my intention 19
that wasn't it 39
that wasn't your fault 51
that wasn't nice 26
that wasn't so bad 124
that wasn't supposed to happen 22
that wasn't part of the plan 20