A lie translate Turkish
11,182 parallel translation
I told them I had juicing experience... not a lie if you count the week I dated Lance Armstrong.
Onlara suyunu sıkma tecrübemin olduğunu söyledim Lance Armstrong'la çıktığım haftayı sayarsan yalan da değil.
Okay, that's a lie.
Tamam, bu yalandı.
That's a lie.
Bu bir yalan.
It was a lie Dave couldn't stomach, so he vowed to expose it.
Dave bunu hazmedemedi, bunu açıklamaya karar verdi.
We can safely assume that Dave was killed over a lie.
Dave'in yalandan fazlası için öldürüldüğünü biliyoruz.
A lie is a betrayal of trust.
Yalan güvene ihanettir.
And there is no greater betrayal... than a lie in a marriage.
Evlilikte yalandan büyük ihanet yoktur.
Everything Hank has said to me has been a lie.
Hank'in bana söylediği her şey yalanmış.
Okay, so when I said it gets easier to lie, that was a lie.
Pekala yalan söylemek gittikçe kolaylaşır dediğimde yalan söyledim.
When I suggested the galleon ships at the council meeting, it was all a lie.
Şura toplantısında kalyon gemileri önerdiğimde hepsi bir yalandı.
So you told a lie. Yeah.
Yalan söyledin yani.
- And how do we know that that isn't a lie?
Bunun yalan olmadığını nereden bileceğiz?
And the fact that I've been living a lie for most of my life.
İşin aslı bu sırrı ömrüm boyunca sakladım.
Everyone has a way they want to be perceived- - a cover story, a lie.
Herkesin gitmek zorunda olduğu bir yolu vardır. Hikayeler, yalanlar.
Hey. He told me to say I was his alibi, but it was a lie!
Onun için bahane bulmamı istedi ama tamamı yalandı.
I found that it was all a lie.
O zaman yalan söylediğini anlamıştım.
- It wasn't a lie.
- Yalan değildi.
In this situation, a lie of omission is just that... a lie.
Böyle bir durumda bir ihmal yalanı bu. Yani bir yalan.
But a lie of omission is still a lie.
Ama unutulmuş bir yalan, hala bir yalandır.
Ah, that's a lie!
- Öğretmen hanım burada ne işiniz var? - Sizin ne işiniz var? İş için buradayım.
It was a lie then, and it's a lie now!
O zaman da yalandı, şimdi de yalan! Killian, lütfen.
Everything he gave up was based on a lie.
Yaptığı fedakarlık bir yalan üzerine kuruldu.
That's just a big fat lie you told to try to scare us.
Bizi korkutmak için anlattığın koca bir yalan.
- A white lie?
- Beyaz yalan?
No, honest... unlike you, a man who obviously wears lifts so he can lie about his height.
Hayır dürüstlüktü... senin aksine, yüksek topuklu ayakkabılar giyerek boyun hakkında yalan söylüyorsun.
Which is a total lie, because we only did hand stuff.
Tamamen yalan, çünkü sadece el şeyini yaptık.
Why lie, a guy your age?
Ne yalan söylüyorsun, koca adam?
Um, I usually have to... take a breather and lie down during the warm-up.
Genellikle ısınma sırasında biraz ara verip uzanmam gerekiyor.
I will not lie- - that dress is a work of art, but it is not even in the same league as this T-shirt.
Yalan yok, o elbise bir sanat eseri ama bu tişörtle kıyas götürmez bile.
In this spot, there's not enough room in the cathedral for a sniper to lie down in a prone position, so the only way he could take the shot is if he rested his rifle on the ledge.
Bu noktadan bir keskin nişancının ateş pozisyonu alması için gerekli olan alan katedralde yok. Yani ancak tüfeği pervaza koyarsa ateş edebilirdi.
You did have a choice, and you chose to lie.
Seçeneğin vardı ve sen yalan söylemeyi seçtin.
I guess what I said was technically a... a variety of white lie.
Sanırım teknik olarak bir çeşit beyaz yalan söyledim.
So, The Grinder had a real dilemma in this one,'cause he had to lie.
Grinder burada tam bir çıkmaza giriyor. Çünkü yalan söylemesi gerekti.
Which is a good lie.
Beyaz yalan diyorsun.
It was not a good lie, Ethan.
Beyaz yalan değildi, Ethan.
Is that a lawyerly way of saying you helped him lie?
Bu durum avukat olarak onun yalan söylemesine yardım etmen anlamına gelir mi?
- That's a lie.
- Yani çeten olduğu doğru?
That's a lie.
Sen çalmışsın.
That's... that's nothing but a malicious lie.
Bu... Bu haince bir yalandan başka bir şey değil.
But you can't hide from a surgeon, because the body doesn't lie.
Çünkü vücut yalan söylemez.
It was a good lie.
- Güzel bir yalandı.
Okay, it was a bad lie, but for a good reason.
Kötü bir yalandı ama iyi bir nedeni vardı.
It was a good lie.
İyi bir yalandı.
Come on. It was a good lie.
Gerçekten iyi bir yalandı.
You're gonna want to lie to us, but I'm warning you we know a lot more...
Yine yalan söylemeye kalkacaksın, ama uyarıyorum bildiklerimiz...
You asked a student to lie for you.
Öğrencinden yalan söylemesini istemişsin.
It's not a lie, is it?
Buna karşılık algılarım daha hassaslaştı.
A teacher that understands everything students say, don't say... and even things they lie about.
Öğrencilerinin dediği her şeyi anlayan söyledikleri yalanı ve neler gizlediklerini anlayan bir öğretmen.
You want to tell a little lie to get your labs run faster, great.
Tahlil sonuçlarını çabuk almak için küçük yalanlar söylemene de tamam.
A truly offensive lie about being sick as a kid, and I bought it.
Küçükken hasta olmasıyla ilgili çok çirkin bir yalan söyledi ve ben de inandım.
That is a total lie!
Bu, tamamen yalan!
lien 40
lies 336
lieutenant 4498
lied 36
liebchen 17
lieu 18
liesl 23
liesel 47
lieutenant commander 26
lie to me 48
lies 336
lieutenant 4498
lied 36
liebchen 17
lieu 18
liesl 23
liesel 47
lieutenant commander 26
lie to me 48