There's that translate Turkish
73,670 parallel translation
I know that you want to believe there's a cure, but what if there's not?
Bir tedavi olduğuna inanmak istediğini biliyorum ama ya yoksa?
There's got to be something in here we can use to get that guy out of there so we can talk to him.
Burada o herifi dışarı çıkarmamızı sağlayacak bir şey olmalı. Böylece konuşabiliriz.
No, I'm not. Listen to me, there's no way Seidel came up with the idea to sell that shit to Velocity himself.
Siedel'in Velocity işini tek başına düşünmüş olmasına imkan yok.
You want to say that a little bit louder so the Fed over there can hear it?
İstersen biraz daha sesli konuş belki polisler net duyamamış olabilir. Rahatla Jerry.
I did that because I had to watch Oliver fail and there's nothing I could do about it.
İzin verdim çünkü Oliver'ın kaybetmesini izlemek zorunda kaldım ve yardım edemedim.
There's always gonna be some reminder that you weren't a lawyer.
Her zaman bir şeyler sana avukat olmadığını hatırlatacak.
Because anybody can see by the way you two are sitting there that he's gunning for your job and you don't like that one bit.
Çünkü sizin oturuşunuzu gören herkes onun senin işine gözünü diktiğini ve bunun hiç hoşuna gitmediğini anlayabilir.
But I'm not sure I want to be with a man who thinks there's ever a reason to treat me that way.
Bana bu şekilde davranmaya sebebi olan biriyle yaşamak istediğimden emin değilim. - Tara...
There's a whole process to get on that committee. There's no way you just happened to be in the pipeline.
Bir anda oraya girmiş olman tesadüf olamaz.
So I decided to ask you if there's a reason I got that pit or if I'm just an asshole for doubting you.
O yüzden şüphelenmemi gerektirecek herhangi bir şey var mı yoksa hepsi benim adiliğim mi direkt sana sormak istedim.
They weren't authorized to let us partner with them. That's what I sent you over there to take care of.
- Donna bizi ortak yapmaya yetkili değillerdi.
And if there's one thing that a jury hates more than a fake lawyer, it's an insurance company that rips off widowers and children.
Jürinin de sahte bir avukattan daha fazla nefret ettiği bir şey varsa, o da dul kadınları ve çocukları soyan bir sigorta şirketidir.
God, she's so concerned that we're gonna ruin her cover, and she's over there chatting up some Spiga D-bags.
Tanrım, sırrını açık ederiz diye korktuğu için şu Spiga pislikleriyle takılıp, sohbet ediyor.
I think about it, and I see there's a lot of good that comes from having a baby with you.
Düşünüyorum ve seninle bebek sahibi olduğumuzda gelecek olan birçok güzel şeyi görüyorum.
Carson told me that you and Laurie Ann were going, uh, to look at the... the situation with the fire, and, um... and if there's something I can do, if there are ways that I could help, um, I want to.
Carson bana, sen ve Laurie Ann'in yangınla ilgili duruma... bakmaya gittiğinizi söyledi ve ve yapabileceğim bir şey varsa, yardımcı olabileceğim yollar varsa, ben istiyorum.
- You don't believe that there's nothing to be done.
- Yapılması gerekenin bu şey olmadığına sen inanmıyorsun.
Touch me like that, when she's there.
O yanındayken.
And there... there's gotta be something that we're not seeing.
Ve göremediğimiz... bir şeyler olmalı.
There's only two roads that will take you off of this property.
Bu araziden çıkılacak iki yol var.
There's no sense in that.
Buna gerek yok.
There's this group that wants to set things right, clean up this country.
Bir grup var. Düzen kurup, ülkeyi temizlemek istiyorlar.
That one there, she's a sociology professor.
Şuradaki, bir sosyoloji profesörü.
Is there an implication in that?
Bir şey mi ima etmeye çalışıyorsun?
It's clear to me that if there were any ethically compromised behavior, you weren't in the middle of it.
Etik dışı bir şey varsa bile sen buna dahil değildin buna eminim.
All right, the truth is... there's a supply drop that's coming for me.
Gerçekten de benim için bir malzeme teslimi yapılacak.
There's an object that's calling to'em.
Onlara seslenen bir nesne var.
That's the counterfeit cunt from Connecticut right there.
Connecticut'ın Kalpazan Kaltağı o.
It's like climbing the stairs to your room in the dark, thinking that there's one more stair than there is.
Karanlıkta odana giden merdivenden çıkarken önünde bir basamak daha olduğunu sanmak gibi.
I can tell you that, as the Baudelaires stood there and gazed out the wide window of Josephine's house,
Baudelairelar, Josephine'in evinin geniş penceresinden dışarı bakıp
And I know there's a part of you that believes me, that never stopped believing.
Ve içinden bir tarafın bana inandığını biliyorumi asla inanmayı bırakmadığını...
But what's odd is that there's nothing to connect these disappearances.
Burada garip olansa bu kayıpları birbirine bağlayacak hiçbir şeyin olmaması.
Though there is now a statue in the nation's capital that bears a striking resemblance to Mr. Rory.
Ancak artık başkentte Bay Rory'ye çok benzeyen bir heykel var.
There's no need of that here.
Burada ona gerek yok.
There's not many people that can get the jump on me like that.
Beni gafil avlayabilecek fazla kişi yoktur.
If there's a flaw in your suit that means the suit is faulty.
Eğer kostümünde kusur varsa, kostüm kusurlu demektir.
There was a cop that took a lightning bolt because "Mon-El's still learning."
"Mon-El hala öğrendiği" için... orada bir polis yıldırıma hedef oldu.
Spend time with him and you will see that there's nothing to be afraid of.
Onunla zaman geçir ve göreceksin ki korkulacak hiçbir şey yok.
That's all I was trying to do in there.
Orada yapmaya çalıştığım şeyde buydu.
There's that famous Kryptonian exaggeration.
İşte meşhur Kryptonlu abartısı.
So there's this planet that a Durlan emissary told me about when I was a kid.
Ben çocukken bir Durlan elçisinin bana anlattığı bir gezegen var.
See, there's a lifetime of firsts that we're going to do together.
Bak, daha birlikte yaşam boyu ilklerimiz olacak.
You were there for your son during the toughest time of his life, and that's what you need to do again now.
Hayatının en zor zamanında oğlun için oradaydın ve şimdi de yapman gereken şey bu.
And there are two people that you love trapped in an evil spaceship.
Senin sevdiklerin de kötülerle dolu bir uzay gemisinde mahsur kalmış.
Do you think that there's a moral to this story, Mr. Donovan?
Bu hikayeden ne çıkardınız Bay Donovan?
That's all that's in there.
İçinde o kadar var zaten.
That means there's still hope... because soon, you'll never think about it again.
Yani hâlâ umut var çünkü yakında bunu hiç düşünmeyeceksin.
That kid out there who's probably already dead and I'm gonna carry that around for the rest of my days.
- Evet, o çocuk çoktan ölmüştür. Ve hayatım boyu bu yükle yaşayacağım.
If there's a car in the owner's name, BOLO that too.
Evin sahibinin arabası varsa, ona da arama emri çıkarılsın.
There's an air of optimism here, as we're being told that Mike and Lucy have found a source of conversation.
İyimser bir hava söz konusu. Bize gelen haberlere göre Mike'la Lucy konuşacak bir konu bulmuşlar.
That's really nice what you did for your friend there.
Arkadaşınız için yaptığınız şey çok hoştu.
Well, there's also that guy.
Bir de şu adam var.
there's that word again 16
that 10639
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that 10639
that's nice 2129
that's enough 4716
that's gross 203
that's it 18340
that's good 7000
that's great 6151
that's right 20311
that's all 8171
that's 10531
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that'll be it 25
that's great work 19
that's my boy 361
that's my girl 410
that's all i got 169
that's awesome 830
that's good to hear 161
that's cool 1334
that all started with a big bang 89
that'll be it 25
that's great work 19