They're not so bad translate Turkish
71 parallel translation
From what I've seen, they're not so bad here either.
Gördüğüm kadarıyla buradakiler de fena değil.
They're not so bad off.
O kadar da kötü değil.
Yes, I know. So they're trailing by a few points. I'm still not gonna take a chance, put Ludden in there with his bad knees.
Birkaç puan kaybettik, tamam ama yine de dizi kötü, Slanton'u oyuna sokmam.
They're both just getting over really bad colds... and I had a terrible time getting them to sleep... so please try not to wake them.
Her ikiside gerçekten kötü üşütmüşler... ve onları uyutmak için oldukça uğraştım... bu yüzden lütfen onları uyandırma.
Oh, I know we got off to a rocky start but they're not so bad. Really.
Biliyorum zorlu bir başlangıç oldu, fakat gerçekten o kadar da kötü değil.
They're not so bad.
O kadar da kötü değiller.
They're not so bad that we have to have a meeting.
Böyle bir toplantı yapmamızı gerektirecek kadar kötü değiller.
Ah, they're not so bad.
O kadar da kötü değiller.
When you get used to it, they're not so bad.
Zamanla alışırsın, çok kötü değiller.
Look, they ´ re not so bad.
- Bak, o kadar da kötü değiller.
They're not so bad.
- O kadar kötü değiller ki.
You know, maybe they're not so bad when you really look at things, and doesn't the Bible say, you know,
Olanlara bakarsan belki o kadar kötü değillerdir. Hem ayrıca İncil şöyle demez mi?
They're not so bad once you get to know them.
Onları tanıdıkça kötü olmadıklarını görüyorsunuz.
They pay late, they're as ugly as sin, but they're not so bad after all...
Kirayı geç ödüyorlar ve çok çirkinler. Ama çok da kötü sayılmazlar.
They're as ugly as sin, but they're not so bad after all...
Çok çirkinler ama çok da kötü sayılmazlar.
Not that they're so bad.
Kötü oldukları için değil.
They're not so bad.
Çok da kötü değiller.
They're not so bad.
Fena değiller.
I mean, they're not all so bad.
Yani, tabi hepsi de kötü değil.
- They're not so bad, so we're taking them along with us to Iglulik.
Ama babam beklemek istiyor, gitmeden daha çok et yakalamak için.
They're not so bad here.
O kadar da kötü bir şey değil.
I felt bad,'cause I mean, it's actually kind of my fault that they're not letting you see him, so...
Kendimi kötü hissediyorum, yani bir açıdan benim hatam, onu görememen, ben de- -
Well, he--he's not a very accurate witness, so if they're bad things, know that he exaggerates.
Pek hassas bir tanık değil, onun için kötü şeyler varsa, abarttığını bil.
Not personally, but I heard they're into a lot of bad stuff, so anything they want with Nate can't be good.
Kişisel olarak tanımıyorum, ama kötü işlere bulaştıklarını duydum... yani Nathan'dan istedikleri asla iyi birşey değildir.
Then they're not so bad, you know?
Çok da kötü şeyler olmayabilir.
And they're, you know, not so bad as you say they are.
Ve söylediğin kadar kötü değiller.
I like to think they're saying, "Come on, it's not so bad."
"Hadi ama, o kadar da kötü değil" dediklerini düşünmek hoşuma gidiyor.
Okay, they're not so bad.
O kadar da kötü değiller.
- They're not so bad.
- O kadar da kötü değiller.
He's right, Kev. And Gordon and Wade, they're not so bad.
Gordon ve av, o kadarda kötü değiller.
They're not so bad to look at.
Hiçte fena görünmüyorlar.
- They're not so bad.
- O kadar kötü değiller.
They're not so bad.
O kadar kötü değiller.
They're not so bad once you get to know them, which you already do?
Onları tanımaman çok kötü değil, sana ne oldu?
'cause they want it so bad and they're just not getting any.
Çünkü çok fazla istekleri olur ve hiçbiri de yerine gelmez.
So you're not here to fire people? Not unless they show me a bad time.
Bana iyi zaman geçirtirlerse kovmam.
They're not so bad, once you get to know them.
Tanışsan o kadar da kötü olmadıklarını görürsün aslında.
Why does it hurt so bad to watch someone move on with their life when you know they're not the right person for you?
Birisinin hayatına devam etmesini izlemek niye insanın canını yakar ki senin için doğru insan olmadığını bilsen de?
You know, Emerson, they're not so bad.
Biliyor musun Emerson, hiç fena değiller.
They're not so bad.
- Hiç fena değiller.
Oh, they're not so bad.
O kadar da kötü değiller.
You know, they're not so bad.
- Hiç fena değiller.
So rather than let them go bad when they're not selling, the company I work for gets them out to the doctors at steeply reduced prices.
Onları satamayıp atmak yerine, çalıştığım şirket ilaçları doktorlara çok ucuza veriyor.
They're not so bad, are they?
Çok kötü değiller, değil mi?
He and his wife, they're gonna be in a real bad way, so when you talk to'em, use the boy's name, and not in the past tense.
Çocuktan bahsederken geçmiş zaman kullanma.
They're not so bad, your security.
Onlar çok kötü değiller, güvenlikçilerin.
They're not so, bad.
O kadar da kötü değiller.
- They're not so bad.
O kadar da kötü değiller.
Of course, they're not so bad on men.
Erkeklerde kötü durmuyor tabii.
I got a few on my legs too, but... they're not so bad. They'll go away.
Biraz da bacağımda var ama o kadar kötü değiller, geçer gider.
- Wait, so they're not the bad guys?
- Bekle bunlar kötü adam değil mi?
they're not happy 17
they're not going anywhere 43
they're not yours 24
they're not here 176
they're not stupid 24
they're not 686
they're not mine 63
they're not the same 18
they're not bad 26
they're not home 27
they're not going anywhere 43
they're not yours 24
they're not here 176
they're not stupid 24
they're not 686
they're not mine 63
they're not the same 18
they're not bad 26
they're not home 27