Tighten translate Turkish
845 parallel translation
"Let's tighten up the links with the country"
"Kırsalla bağlarımızı güçlendirelim"
Now tighten her up, Son.
Artık sıkıştırabilirsin evlat.
Let him tighten his belt!
Top!
Don't tighten up.
Çok gerilme.
"We must tighten our belts."
"Kemerlerimizi sıkmak zorundayız"
They'll have to tighten up their belts for a day or two.
Bir veya iki gün kemerlerini sıkmaları gerekecek.
Now I'll tighten them. "
Şimdi biraz sıkıştıracağım " diyor.
Will you get your end wrench and try to tighten those bolts?
Lokma anahtarını alıp şu cıvataları sıkar mısın?
Tighten your shoulder straps as tight as you can stand them.
Omuz kemerlerini dayanabildiğin kadar sık.
Tighten your seat belts.
Kemerini bağla.
Tighten up your cinches.
Kolanlarınızı sıkılaştırın.
We'll have to tighten our belts.
Kemerlerimizi sıkmak zorundayız.
We tighten up and we're all set.
Biz gerhinleştiririz ve biz hepimiz hazırız.
Perhaps I should tighten this a bit.
Belki şunu biraz sıkıştırmam gerek.
Tighten things up!
İşi daha sıkı tut!
Here is an experience which will tighten your throat.
İşte sana nefesini kesecek bir tecrübe.
Tighten it up.
Daha özenli olalım.
Here's some thoughts I had. Tighten them up.
Toplantı için birkaç iyi fikrim var, yaz bunları benim için.
We have to tighten it.
Sıkıştırmamız gerekecek.
The experimenters tighten their control.
Araştırmacılar kontrollerini sıklaştırır.
I close doors and tighten bottle tops.
Kapıları örtüp, şişe kapaklarını sıkı sıkı kapatırım.
Tighten it up.
Sıkış.
Because our ties were loose, I'm killing myself to tighten them.
Bağlarımız güçlensin diye kendimi öldürüyorum.
Listen, be sure to tighten the screw on the right, or the irons will slide down the post.
Doğru vidaları sıkmayı unutma yoksa demir kıskaçlar direkten aşağıya kayar.
Even with the buy we're getting, we're gonna have to tighten our belts.
Öyle olsa bile kemerleri sıkarak alabiliriz.
Tighten it.
Sıkın.
Mrs. Guthrie, you forgot to tighten the girth.
Bayan Guthrie kolan kayışını sıkmamışsınız.
Swordplay tends to make my arm muscles tighten up.
Kılıç ustalığı, kasları iyice sıkılaştırıyor.
- They tighten right up.
- Kaslarım çok sertleşti bu yüzden.
He'll try to tighten the siege first, weaken us.
Önce kuşatmayı sertleştirecektir. Bizi zayıflatacaktır.
Tighten up with it.
Şununla iyice sıkıştırın.
... That is... that is, hell... sun begins to tighten.
Tanrım, Tanrım sen büyüksün. Güneş yüzünü göstermeye başladı, tepe yerim kavrulacak bu gidişte.
"Will tighten up Village security."
"Köy'ün güvenliği arttırılacak."
Tighten your field to the interior of the ship.
- Alanı geminin içiyle sınırla.
Tighten the mainsail, hail the Captain!
- Ana yelkeni bağla, kaptana haber ver!
See how he uses a spanner to tighten that nut?
Bakın, vidayı anahtarla nasıl sıkıyor?
Oh, sometimes I think if I hear another "I mean," I will tighten my tie until I strangle.
Bazen bir "yani..." daha duyarsam boğulana kadar kravatımı sıkacağımı düşünüyorum.
Oh, sometimes I think if I hear another "I mean," I will tighten my tie until I strangle.
Bazen bir "yani" daha duyarsam boğulana kadar kravatımı sıkacağımı düşünüyorum.
- Tighten up that girth.
- Şu yuları sıkılaştır.
Give the order to tighten security
- Haklısınız, dikkatli olalım. - Nöbetçileri artırın.
Tighten.
Gerdir.
Tighten a little more
Az daha gerdir.
The boss wants you to tighten surveillance.
Patron takibi sıkılaştırmanızı söyledi.
You tighten your belt, turn up your collar, do everything you're told, you can be Emperor of the North Pole.
Kemerini sık, yakanı kaldır, sana söylenilen herşeyi yap... North Pole'nun İmparatoru olabilirsin.
Tighten the line.
Hattı daraltın.
Tighten your laces!
Bağcıklarınızı sıkın!
Get the slack outta that line. Tighten up on it.
İpi gevşetmeyin.
- Tighten it up a bit.
- Biraz daha sıkın.
- Tighten it.
- Sık.
I told them to tighten surveillance.
Ben ters anladım! Onlara, takibi sıkılaştırmalarını söyledim.
There are people that live in comfort like you do, and other men that are forced to tighten their belts, but all men are equal, and all men have the right to look straight up... at the sky, where the sun of truth shines down.
Senin gibi konfor içinde yaşayan insanlar var. Bir de diğerleri var : kemerlerini sıkmaya zorlananlar. Ama aslında herkes eşit...