English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Treadmill

Treadmill translate Turkish

288 parallel translation
I tried not to think any more... but my mind was on a treadmill.
Daha fazla düşünmek istemedim ama aklımda bu düşünce sürekli dönüyordu. Neden yalan söylemişti? Neden gitmişti?
Like an idiot... I fumbled in and out of one gorge after another... pushing along with no more sense or reason... than if I had been on a treadmill.
Bir budala misali... düşe kalka bir koyaktan diğerine girip çıkıyor... dolap beygiri gibi, ne yaptığımı bilmeden... yürüyüp duruyordum.
And the Treadmill and the Poor Law, they're still in full vigour, I presume?
Peki, sendikalar ve muhtaçlar yasası, sanıyorum ki onlar da gayet iyi durumdalar?
Then he ate his treadmill.
Sonra da döner merdivenini yedi.
I want you to think of your hamsters as a little army... marching along on a treadmill... running their little legs off, running as fast as they can... making that engine just purr right along the road.
Hamsterlerini küçük bir ordu olarak düşün, döner merdivende yürüyüp gidiyorlar küçük bacakları kendilerini taşıyıncaya kadar koşuyorlar o makineleri mırıl mırıl ses çıkartıyor.
The treadmill, the poorhouses still in full vigor? - All very busy, sir.
Fakirhaneler tam anlamıyla çalışıyorlar?
I've been on homicide for five years, and it's become such a treadmill.
Beş yıldır cinayet masasındayım, ve hep aynı şeyler.
I burned your ass on the treadmill.
Koşu bandında sildim seni.
He's running on the treadmill.
Ayak değirmeninde yürüyor.
A treadmill.
Bir koşu bandı.
His wife said he was using the treadmill just before he keeled over.
Karısı yürüme bandında olduğunu söyledi. Ölmeden önce bırakmış.
We bought a treadmill last week. Well, we had one.
- Geçen hafta koşu bandı aldık.
Give me a treadmill lesson. - About the tread...
- Koşu bandı dersi verirsin.
He gagged her and tied her to the treadmill, and turned it up to Olympic levels.
Ağzını tıkayıp koşu bandına bağladı ve olimpiyat seviyeye ayarladı.
She was one of those armies of young people... Who come to New York filled with dreams, and end up on a treadmill, working and working, forgetting what they wanted and why they came here.
Pembe hayallerle New York'a gelerek monoton bir işe girip buraya neden geldiklerini unutanlardan oluşmuş koca bir ordunun neferlerinden biri.
I haven't touched my treadmill in weeks.
Haftalardır koşu bandıma dokunmadım.
Watching a rat running on a treadmill might not be everyone's idea of fun. But to some American and Swedish scientists it's justification for breaking out the champagne.
Tekerlek çeviren bir kobayı izlemek herkesin... eğlence anlayışına uymayabilir ama... bazı Amerikalı ve İsveçli bilimadamları için bu... şampanya patlatmak için yeterli sebep.
Evelyn injects her face with cow fat six times a year. Two hours on the StairMaster... an hour on a treadmill, daily. Jane :
Evelyn yılda altı kez yüzüne inek yağı enjekte ediyor.
You get on the treadmill, turn your back to that picture like you're running away.
Resme sırtını dönüp alette koşuyorsun ondan kaçarmış gibi...
How'd I feel if somebody bust my ass while I'm on the treadmill?
Ben halter çalışırken biri kıçımı delse nasıl hissederdim?
Every day I would either be on the treadmill or the ergometer.
Her gün ya koşu bandında ya da ergometrede oluyordum.
I lost one of my shoes and I still needed to exercise... so I tried exercising barefooted... which really hurt the bottom of my feet, running on the treadmill.
Ayakkabılarımın birisini kaybettim ve egzersiz yapmam lazımdı. Bu yüzden, çıplak ayakla egzersiz yapmaya çalıştım ama koşu bandı ayağımın altını epey bir acıttı.
Dr. Fogg at Cambridge did a similar study with rodents and could double serum cortisol with five minutes on the treadmill.
Cambridge'de Dr. Fogg kemirgenlerle aynı tür bir araştırma yapmış ve... ... 5 dk. koşunun, serum kortizolünü iki katına çıkardığını bulmuş.
I get on the treadmill next to his and I get my machine going at his exact pace.
Onun hemen yanındaki koşu bandına binip hızımı onunkiyle birebir ayarladım.
If that's normal, we'll do a treadmill heart scan.
Eğer bu normalse, dönüşümlü kalp taraması yapacağız.
I go to the gym, punish myself on the treadmill.
Jimnastiğe gidip, kendime işkence ederim.
Jackie began his career as just another stuntman working on the Hong Kong movie treadmill.
Jackie kariyerine bir dublör olarak başlamıştı, Hong Kong filmi onun çıkış yaptığı yerdir.
I understand the electrodes, but why does he have to be on a treadmill?
Elektrotları anlıyorum. Peki koşu bandına ne gerek var?
I finished reading your skittle on the treadmill this morning, and you got some bigger problems than your friend King Thong out there.
Bu sabah işteyken oyununu okudum. Ve arkadaşın King Tonga'dan daha büyük sorunların var. Sen neden bahsediyorsun?
Certainly, if Evan Stevens knew that, that Lisa Treadway was a lesbian, he, he would not have - ---
Eğer Evan Stevens, Lisa Treadmill'in lezbiyen olduğunu bilseydi, onunla...
You are not in a treadmill, you're sitting down talking to him
Bir koşu bandında değilsin.
Is he the reason you're always on the treadmill?
Her zaman koşu bandının üzerinde olmanın nedeni o mu?
His cardiologist said he should have a treadmill test and an angiogram.
Kardiyoloji uzmanıyla konuştum. Koşu bandı testi ve belki anjiyogram yapması gerektiğini söyledi.
YOU KNOW, GET ON A TREADMILL FOR ONCE IN YOUR LIFE, WOULD YA?
Hayatında bir kez olsun koşu bandında koş!
I happen to know you were on that treadmill for longer than 30 minutes.
Yarım saattir o koşu bandında olduğunuzu fark ettim de.
No, Mason dropped dead on the treadmill. I use Koch.
Mason egzersiz yaparken öldü. Koch'a gidiyorum.
We need a treadmill...
Bir değirmene ihtiyacımız var...
We look at food and jump on the treadmill.
Kadınlar hiç yemek yemez.
I was exhausted on that treadmill.
Yürüyüş bandında yorgunluk hissetmiştim.
Man, I'm on a treadmill.
İşim çok monoton.
Getting rid of all this stuff that rests on the destruction of nature that separates us from nature, that has people on this treadmill to constantly work and constantly consume.
Bütün bunlardan kurtulmak : doğayı tahrip eden şeylerden,... bizi doğadan ayıran şeylerden, insanların monoton işlerindeki sürekli çalışma ve sürekli tüketme halinden. Bir delilik hali.
Farmers who grow their own seeds, save their own seeds, don't buy pesticides, have threefold more incomes than farmers who are locked into the chemical treadmill depending on Monsanto and Cargill.
Kendi tohumlarını yetiştiren çiftçiler kendi tohumlarını saklıyorlar böcek ilaçlarını almıyorlar üç kat fazla kazanıyorlar Monsanto ve Cargill'e bağımlı olarak kimyasal ayakbağına kilitlenmiş çiftçilerle kıyaslandığında
With a treadmill.
- Koşu bandı varmış.
You see our treadmill has a book stand.
Baksana, koşu bandımızın kitaplığı var.
Waiting for an old lady that fell off her treadmill.
Koşu bandından düşen yaşlı bir kadını bekliyorum.
Let's get this cosmic treadmill rolling.
Hadi şu kozmik koşu bandını görelim.
It's just that, you know, I kind of think that if I ate less and hopped on a treadmill, it might help more than sitting here staring at a bowl full of Hershey Kisses.
Sadece daha az yersem ve spor yaparsam sanki burada şekerlere bakıp oturmaktan daha çok faydası olur gibi geliyor.
Yes, you're on a treadmill.
Evet, bir "Ayak değirmeni" nin üstündesiniz.
More squash than treadmill.
Çok kalabalıktır.
Jump on the treadmill. - See you later.
Koşu bandına atlayın.
A prodigy on a treadmill, take him off. What about Ballou?
Benimle geleceksen çeneni kapalı tutacaksın.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]