Unrelated translate Turkish
540 parallel translation
They appear to be unrelated but their funding comes from Duke Red.
Bağımsız gibiler ama para kaynakları Dük Red.
It all seemed so far away, so unrelated to you.
Tüm bunlar sana çok uzak şeyler, seni alakadar etmeyen şeylerdi.
He's a public relations man, which can be many things unrelated and not public at all
Kendisi halkla ilişkiler danışmanıydı, ama birbiriyle ve halkla ilgisi olmayan bir sürü iş yapardı.
You call this mess of unrelated mathematics "accounts"?
Bu alakasız işlemlere hesap mı diyorsunuz?
- If you must know Jennifer's here for two completely unrelated reasons.
- Jennifer'ın burada tamamen... ilişkisiz iki nedenden dolayı burada olduğunu anlamalısın.
Maybe a little unrelated case of theft. Better look somewhere else for the painting.
Bir araştırma yapıp, tabloyu başka yerde aramalıyız.
Now when Elsa gets that tomorrow morning, she's supposed to send a completely innocent and unrelated reply to a prearranged accommodation address.
Elsa sabah kartpostalı alınca... önceden belirlenmiş bir aracı adrese tamamen masum... ve alakasız bir cevap göndermesi gerekiyor.
It seems to be unrelated to both of them.
İkisiyle de alakası yok gibi.
His conversation was disjointed, his thoughts a little foggy, unrelated. Chekov!
Konuşması kopuktu, düşünceleri biraz bulanık, ilgisizdi.
Either you are completely unrelated to the man you claim to be your father... and you'll never succeed in getting enough money - for I should need a great deal -
Babanız diye iddia ettiğiniz kişiyle tümüyle ilgisiz biri de olabilirsiniz ve yeterli parayı asla elde edemeyebilirsiniz.
And that she was mumbling some strange, unrelated words.
O sırada bazı anlamsız sözcükler mırıldanıyordu.
You referred to CIA activities unrelated to the satellites.
Az önce uydularla ilgisi olmayan CIA etkinliklerine değindiniz.
So maybe The Effect and the grid are totally unrelated.
Bu yüzden, belki de manyetik alanla "Olay" bir biriyle bağlantılı değildir.
They are completely unrelated.
Birbirleriyle hiç ilgileri yok.
Unrelated items, and each one innocuous in itself.
Bağlantısız parçalar kendi içinde zararsız.
I did one small, unrelated project at Los Alamos many years ago.
Uzun yıllar önce Los Alamos'ta pek ilgisiz bir projede çalışmıştım.
Looks like the flying squirrel we just saw but it is totally unrelated, it comes from South-East Asia.
Az önce gördüğümüz uçan sincaba benziyor ama aslında tamamen farklı bir tür.
Authorities disclosed the latest Smog Stranglings suspect was apprehended this week on an unrelated charge but somehow managed to escape from the police car in which he was being held.
Yetkililer, son Gizemli Katil şüphelisini geçen hafta başka bir suçtan yakalandığını ancak tutulduğu polis arabasından bir şekilde kaçıp kayıplara karıştığını açıkladı.
Tobias Lehigh Nagy, who is also wanted in connection with unrelated slayings in the Northwest is still at large, his whereabouts unknown.
Ayrıca Northwest'teki başka cinayetlerle bağlantısı olduğu için aranan Tobias Lehigh Nagy'nin şu anda serbest ve nerede olduğu meçhul.
Replicators and stabilizers are totally unrelated.
Çoğaltıcılar ve dengeleyiciler tamamen alakasız sistemler.
And this is a totally unrelated topic.
Söyleyeceğim bununla alakasız bir konu.
In a completely unrelated story, Montgomery Burns has just closed a deal... to buy the Springfield Blood Bank.
Ayrıca Montgomery Burns Springfield Kan Bankası'nı satın aldı.
Since the victims are unrelated and we cannot predict who will be next, we must use the fact that a killer won't always succeed in finding a victim.
Kurbanlar arasında hiçbir ilişki gözlenmediği için sıradaki kurbanın kim olacağını tahmin edemediğimizden,... katilin her zaman bir kurban bulmakta başarılı olmayacağı gerçeğini kullanmalıyız.
There is the possibility they have an unrelated likeness.
Aralarında görünüş dışında bir bağ olma olasılığı da var.
Now, since the victims are unrelated and we cannot predict who will be next we must utilize the fact that a killer will not always succeed in finding a victim.
Kurbanlar arasında hiçbir ilişki gözlenmediği için sıradaki kurbanın kim olacağını tahmin edemediğimizden,... katilin her zaman bir kurban bulmakta başarılı olmayacağı gerçeğini kullanmalıyız.
I assure you his belching is the result of an unrelated alcohol problem.
Sizi temin ederim ki onun geğirmesi alakasız alkol sorunundan.
Speakin'of movies, I was thinkin'too, this is unrelated... but I was watchin TV the other night... and in Japan and there was some movie on.
Film dedin de aklıma geldi. Geçen akşam televizyon izliyordum. Bir Japon filmi vardı.
- Totally unrelated victims.
- Tamamen ilgisiz kurbanlar.
On a completely unrelated topic I'm having a very, very important dinner party tonight.
Tamamen alakasız bir konuya geçiyorum bu akşam çok ama çok önemli bir yemek veriyorum.
- Oh, it's an unrelated article.
- Alakasız bir makale.
It's an unrelated article.
Demek alakasız bir makale.
That two unrelated people in one town contracted the same rare disease is...
Aralarında bağ olmayan bu iki kişinin, ufak bir kasabada, aynı nadir hastalığı taşıması -
You know, all the "A's," all the "B's." 26 unrelated categories, except for "x" which has its own room. Well, how does it work now?
26 alakasız kategori, Tabi "X" hariç onun kendi özel odası var.
- Frank, that's an unrelated DOA.
- Frank, o hastaneye kadar ölen, alâkasız biri.
degrading remarks by other aviators, innuendo about her performance in unrelated situations.
Diğerleri tarafından değerlendirmeler almışsınız ve ilgisiz durumlar üzerindeki performansına değinmişsiniz.
These are not unrelated circumstances.
- Bunlar ilgisiz koşullar değildir...
I think we must accept... that our position in the country is not entirely unrelated... to the continued absence of the monarchy from public life.
Ülkedeki konumumuzun monarşinin devam etmesi için az da olsa gerekli olduğu gerçeğini kabul etmemiz gerekiyor.
Advocate Shen Yuelin, there is a procedure for bringing unrelated charges.
Avukat Shen Yuelin, İlgisiz suçlamalar için bir prosedürümüz var.
Unrelated to this, as far as we know.
Bildiğimiz kadarıyla bununla âlâkası yok.
On the 8th morning, a non-political third party contacted me with an unrelated private agenda.
Aramanın sekizinci gününün sabahı, siyaset dışı üçüncü bir şahıs benimle bu konuyla alakasız özel bir vakayla ilgili olarak iletişime geçti.
Something that's unrelated to our mutual feelings.
Bu görüşmelerin karşılıklı hislerle hiç alakası yok.
He says certain acts that seem unrelated to sex are motivated by sexual compulsion, specially intellectual or artistic acts.
Seksle ilgisiz görünen kimi etkinliklerin özellikle entelektüel ya da sanatsal etkinliklerin cinsel dürtüden kaynaklandığını söyler.
Three young women, completely unrelated except for the fact they died the exact same way as the waitress.
Üç genç kadın, hiç bir ortak noktaları yok Sadece o garsonla aynı şekilde ölmüşler.
Well, they're not completely unrelated.
İkisi bağlantılı sayılır
But now I have to leave on a totally unrelated matter.
Ama şimdi tamamen alakasız bir şey yüzünden gitmeliyim.
All the lowlifes in quiet city Boston start droppin'dead, and you think it's unrelated!
Sakin Boston şehrimizdeki bütün aşağılık adamlar ölmeye başlıyor ve siz ilgisi olmadığını düşünüyorsunuz.
That was a whole different situation, completely unrelated.
O tamamen farklı bir şeydi, bununla ilgisi yok.
- No, it's unrelated.
- Hayır, onunla ilgili değil.
This is unrelated to my modifications.
Bu şeyin, benim değişikliklerimle alakası yok.
They seem to be unrelated.
Alakasız görünüyor.
I arranged for a friend to testify on Internet stocks while, unrelated to that, I bought a technology issue which, partly due to the testimony, shot through the roof.
İnternet stokları hakkında şahitlik yapması için bir arkadaş buldum bu esnada bununla alakasız, bir teknoloji işi aldım kısmen şahitlikten dolayı, tavan yaptı.