Viol translate Turkish
28 parallel translation
Of a summer night young men would bring an orchestra under a pretty girl's window and flute, harp, fiddle, cello, coronet, bass viol would presently release their melodies to the dulcet stars.
Bir yaz gecesi delikanlılar, güzel bir kızın penceresinin altına orkestra getirirdi. Bir flüt, arp, keman, viyolonsel, kornet, bas viola yıldızların altında müziklerini yapardı.
In fact, it's the only thing that makes me forgive that bass viol for getting in my way.
O kontrbası affetmemi sağlayan tek şey de bu aslında.
A viol!
Bir viyola verin!
Bring me a viol!
Bana bir viyola verin!
- A viol for Monsieur Marais!
Bay Marré'ye bir viyola gerek!
My master was a viol teacher. An instrument which, at that time, woke up great enthusiasm in London and Paris.
Üstadım, o dönemde Londra ve Paris'te çok tutulan bir viyolonistti.
He devised a new way to hold the viol between the knees.
Viyolayı dizlerin arasında farklı bir biçimde tutmayı o keşfetmişti.
When Madeleine was big enough to learn the viol, he taught her the positions, the chords, the arpeggios, the ornaments.
Madeleine'in boyu, viyola öğrenmeye başlamaya yetecek kadar uzadıktan sonra... ona pozisyonları, akortları, arpejleri ve notaları süslemeyi öğretti.
Neither the food deprivations nor the cellar confinements could overcome Toinette's frustration of being too small to play the viol.
- Ne yiyecekten mahrum kalmak ne de mahzene kapatılmak Toinette'i vazgeçiremedi.
Toinette outgrew her small viol.
Toinette ise ileride küçük viyolasını terkedecekti.
The Sainte Colombes'three-viol concerts were famous.
Sainte Colombe'ların üçlü viyola konserleri gitgide ünleniyordu.
Monsieur... As you are a master in the art of the viol, I have been ordered to invite you to play at the court.
Beyefendi... viyola sanatında bir usta olduğunuzdan... sizi ders vermeniz için davet etmeyi görev bilirim.
I have trusted my life to a few grey wood boards lost in an orchard. To... To the sound of the seven strings of a viol, to my two daughters.
Ben yaşamımın sonuna kadar kırlarda olmak istiyorum ve kendimi yedi telden çıkan sese ve kızlarıma adadım.
I was comparing my viol's bow to your brush.
Viyolamın yayıyla, fırçanız arasında kıyaslama yapıyordum.
- Go on, Marin. Look, one of the guards noticed that my viol was burning.
Bak Madeleine, nöbetçilerden biri viyolamın yandığını farketti.
Yes. Is the viol still...?
Viyola hâlâ orada...
Not only didn't he speak for six months, but my master never touched his viol.
Ustam altı ay boyunca konuşmadığı gibi viyolasına da hiç dokunmadı.
I heard him dusting his viol or the table.
Viyolasının veya masanın tozunu aldığını duyuyordum.
We'll also need the viol of my late daughter...
Ayrıca ölü kızımın viyolasını da aramamız gerekiyor.
Yet it's got rape and hate in it.
Viol ( tecavüz ) ve haine ( nefret ) kelimelerini bulunduruyor.
Its common name is leg viol or quinton.
Kullanılan ismi, Quinton'dur.
A great friend of mine, who is also the most talented viol... cellist of the planet!
Yüce arkadaşım ve aynı zamanda en büyük viyolo... viyolonselci, İşte!
he that went, like a bass-viol, in a case of leather ;
Biz burda sizin için savaşıyoruz
Viol...
Violet.
Stop the bloodshed, stop the viol...
Katliamı durdurun, Vahşeti dur...
Yes. Exactly, humor is a kind of viol...
Kesinlikle, mizah bir tür....
They're all criminals, delinquents, viol-
Hepsi suçlu, serseri, çakal...
Viol...
Şiddet...