Vitality translate Turkish
197 parallel translation
But, gentlemen, the bureau did have as weapons truth, drive and vitality.
Fakat beyler, büronun silahı olduğu kadar sadâkati, enerjisi ve yaşama gücü vardı.
She's the renewal of vitality and courage and aspiration.
Canlılığın, cesaretin ve tutkunun canlanması.
We Nazis are finding a new life, a new vitality for our people... by returning to the primitive virtues.
Biz Naziler yeni bir hayat buluyoruz, halkımıza yeni bir yaşama gücü tabii, eski erdeme geri dönerek.
The cat's vitality for only $ 1.
Kedinin dayanma gücü için sadece 1 dolar.
She had warmth, vitality.
Onda bir sıcaklık ve hayata bağlılık havası vardı.
She has a wonderful vitality, a natural optimism... and that's the best medicine anyone can have.
Güzel bir yaşama gücü ve doğal iyimserliği var, buysa en iyi ilaç.
Well, she has great vitality and "joie de vivre".
Canlılık ve joie de vivre dolu.
Its youth! Its genius! Its vitality!
Gençliği, dehası ve canlılığıyla.
No animation, no vitality. You must revise your diagnosis.
Cansız, halsiz...
- All that vitality.
- Bütün yaşam gücünüzle.
There were cornflowers and gladioli everywhere, morning glories and day lilies born again from the ashes, with an extraordinary vitality unheard of in flowers before then.
Her yanda mavi kantaronlar, kuzgun kılıçları... ve o güne değin görülmemiş bir coşkunlukla... küllerin altından fışkıran... kahkaha çiçekleri, sabah sefaları.
Endow our men with strength and vitality and our women with endless fruitfulness.
Erkeklerimize güç ve hayat,... kadınlarımıza sonsuz bereket ver.
All these people's vitality irritates me.
Tüm bu insanların canlılığı beni rahatsız ediyor.
out of their vitality their hopes and their sorrows grew legends of courage and pride to inspire their children and their children's children.
Hayatlarındaki güçlük dolu sadelik, dirilik umutlar ve acılar çocuklarına ve çocuklarının çocuklarına ilham kaynağı olacak cesaret ve haysiyet üzerine efsaneler yazdırdı.
I never saw a baby with more vitality.
Bu kadar hayat dolu bir bebek hiç görmedim.
Her vitality attracts clients.
Yaşam gücü, müşterilerin ilgisini çekiyor.
I wanted to fill Gina with vitality.
Gina'yı hayat vermek istedim.
It proves that our young men still have vitality, courage, and the will to win at all costs.
Bu, bizim genç adamlarımızın hala cesaretli olduklarını ve ne olursa olsun kazanma arzularını kanıtlıyor.
During last June and July, when the Red Guard appeared, Mao was aware of their vast vitality and gave them his warm support.
Geçtiğimiz haziran ve temmuzda Kızıl Muhafızlar ortaya çıktığında Başkan Mao bunların yaşamsal önemini anında kavrayıp onları kararlı ve hararetli bir şekilde destekledi.
"Set aglow by the wind... " Simone radiates a wild vitality.
Rüzgârda parlayan Simone vahşi bir cazibe yayıyordu.
It has the spirit, vitality of the struggle that has made our nation the greatest on Earth.
Ruha sahip, milletimizin Dünya'da yaptığı mücadelenin canlılığını gösteriyor.
Our bodies cut and scarred, as if from battle, the loss of blood and constant pain began to sap our vitality.
Vücutlarımız kesilmiş ve yara iziyle dolu, sanki savaştan çıkmış gibi kan kaybı ve sürekli acı yaşama gücümüzü tüketmeye başladı.
full of vitality, carefree.
Hayat dolu, tasasız.
Health, vitality, strength, life.
Sonuçta sağlık sıhhat, kuvvet ve hayat veriyor.
I find that it has a new vitality here in Germany, with its great leader and chancellor, Adolf Hitler, that I admire very. New Germany will construct for you optimum centered government of the current world.
Bizzat hayranı olduğum büyük lideriniz şansölye Adolf Hitler ile Almanya yeniden hayat bulmuştur.
One thinks of living, Mrs. Heyer, of vitality, children...
İnsan yaşamaktan bahseder Bayan Heyer, çocuklardan...
The girl stands for health, vitality, love.
Kız sağlığı, aşkı için hayatta kalmaya çalışıyor.
It's what gives me my energy, my vitality, and my natural disposition.
Bana enerjimi, canlılığımı ve doğal mizacımı bu veriyor.
If that woman slept normally, her vitality would crush everyone.
Eğer normal uyuyabilseydi, o enerjisiyle herkesi paramparça ederdi.
Slavery, the cancer of the ancient world had sapped classical civilization of its vitality.
Kölelik, antik dünyanın kanseri.. klasik medeniyetin en önemli temelini baltalıyordu
But us British, we're used to a bit more vitality, imagination, touch of the Dunkirk spirit, know what I mean?
Biz İngilizler, bizim biraz daha canlığımız ve hayal gücümüz var. Dunkirk ruhu var bizde.
I'm afraid today's society has lost that vitality that compelled men in the past.
Korkarım ki, günümüz toplumu geçmişte insanoğlunu zorlamış, yaşam gücünü kaybetmişler.
When the theatre loses its power to surprise, it loses vitality.
Tiyatro, şaşırtma gücünü kaybedince, canlılık kaybeder.
full... of... vitality...
tamamen... tam... zindelik...
Your body shows the vitality to live.
Bedenin yaşamak için gerekli güce sahip.
Tonight... get me a living being... to increase my vitality, and lengthen my span of life
Bu gece, enerjimin artması için yaşayan bir varlık bulup getirin. Ki hayatta kalma sürem uzasın.
Oh, Sir, you have so much vitality!
Çok canlı duruyor, efendim.
His vitality is tremendous, my lady.
Yaşam enerjiniz hayranlık uyandırıcı, hanımefendi.
And when I think of the music I might have written if not for the guilt which has murdered my vitality all these years!
Ve yaptığım müziği düşününce bunca yıl yaşama gücümü öldüren biri için gerek değilmiş!
The animal extract was sold at an enormous profit to those foolish or desperate enough to imagine that a course of serum could restore their lost vitality without any other effects.
Hayvan özü inanılmaz bir karla satılmış. Alanlar ya aptalmış ya da bir serumun kaybolmuş canlılıklarını hiç bir yan etki olmadan geri getireceklerini düşünecek kadar çaresizlermiş.
It offers us the taste of youth and vitality, and then makes us witness our own decay.
Bize gençliğin ve hayatın tadını sunar ve sonra bizi kendi çürümemizin şahidi yapar.
It's full of vitality and wit.
Hayat ve zeka dolu.
For long life and vitality.
Uzun yaşam ve dirilik için.
Uh-huh. I don't know where you get all that vitality.
Bu dayanma gücünü nereden buluyorsun anlamıyorum.
- Helen has such a-a-a- - a new vitality.
- Helen'a müthiş bir canlılık gelmiş.
Helena is a city turned modern overnight... bursting with all the energy and vitality... of our times.
Helena, birdenbire modern bir şehir oluverdi... günümüzün enerjisi ve canlılığıyla dopdolu.
Did you greet the sunrise with plenty of vim, vigor and vitality, only to feel the wind go out of your sails just after lunchtime?
Sabah güneşin doğuşunu neşe ve enerji ile karşılayıp... öğlen yemeğinden sonra kendinizi halsiz mi hissettiniz?
Surely it's the clearest expression of health and vitality.
Elbette cevap ; sağlığın edası ve canlılık.
You should eat something to build your strength and return your vitality.
Gücünü ve zindeliğini geri kazanmak için bir şeyler yemelisin.
And what could they tell us about the vitality of the sea?
Ve onlar denizin yaşam gücü hakkında bize ne anlatabilirler?
- It's vitality.
- Bu hayati birşey.