English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / Wartime

Wartime translate Turkish

308 parallel translation
Eh? You'll run into trouble if you try and land here in wartime.
Savaş zamanı buraya inmeye çalışırsan başın belaya girer işte.
There's a concentrated effort at readjustment to normal peacetime activity but unemployment, coming in the wake of the wartime boom is beginning to grip the country.
Barış zamanındaki duruma dönüştürmek için çaba sarf ediliyordu ama savaş sonrası gelen işsizlik ülkeyi çalkalıyordu.
Spend the rest of my life doing it. Roy, this is wartime.
Savaşa gideceğin için böyle yapıyorsun.
I explained to the vicar, Myra, that this is an emergency... that we thought during wartime, something could be managed.
Acil bir durum olduğunu Rahibe anlattım savaş zamanı bir şey yapılabilir diye düşündük.
That is a serious offense in wartime.
Savaş zamanında ciddi bir suç.
After all, you're engaged to be married in a few weeks... but I suppose that in wartime life moves a lot faster.
Neticede bir kaç hafta sonra evleneceksiniz... ama sanırım savaş zamanı hayat daha hızlı akıyor.
Rather dilapidated phrases for wartime.
Savaş zamanı için epey döküntü laflar.
Who cares about these things in wartime?
Savaş zamanı bunlar kimin umurunda?
- In wartime, for ordinary visitors.
- Savaş zamanı, normal ziyaretçiler için.
But in wartime, I'm afraid I prefer something more substantial.
Ama korkarım savaşta daha dayanıklılarını tercih ederim.
That's a nice kind of a girl to have around in wartime.
Savaş zamanı etrafta böyle bir kız olması güzel.
For God's sake, ours is a wartime marriage.
Tanrı aşkına, gerek yok. Bizimkisi bir savaş zamanı evliliği.
Accidents do happen in wartime.
Savaş zamanı çokça kazalar olur.
It wasn't a wartime romance, if that's what you're driving at.
Bu, savaş zamanı romantizmi değildi. Eğer kastettiğiniz buysa.
A wedding date is recognized even in wartime.
Savaş zamanında bile bir nikâhın tarihine riayet edilir.
The rapid passage of Jacques Vaché through the wartime sky, his overwhelming sense of urgency, the catastrophic haste that led him to destroy himself ;
Savaş zamanının gökyüzü içinden Jacques Vaché'nin hızlı geçişi, onun karşı konulmaz zorunluluk hissi, kendini öldürmesine neden olan feci hız ;
I don't know if you remember the Ardennes during wartime, but it wasn't exactly a stroll down the Champs-Elysées.
Yağmurlu mevsimde ayağınız biraz kaysa, bileğinize kadar batardınız çamura!
I hope they ease up on their wartime restrictions soon.
Savaş zamanı kısıntılarını yakında kaldırırlar umarım.
They're wartime people.
Onlar savaş zamanı insanları.
So I'm just a wartime officer, but I know where humanity ends.
Belki de bir savaş subayıyım, ama insanlığın sınırlarını bilirim.
A 2,000-pound bomb is not practical under wartime conditions.
2,000-pound bomba savaş koşullarında pratik bir silah değil.
Billy, this test is supposed to simulate wartime conditions.
Billy, bu test savaş koşullarını canlandırmak için yapılıyor.
And of that number, not one pursuit ship is equipped for wartime service.
Ve savaşta kullanılmak üzere bir arama kurtarma uçağımız yok.
Being that it's wartime, I'll do the asking myself.
Savaş zamanı olduğuna göre dansa ben davet ederim.
But in wartime, shortages develop.
Ama savaş zamanında sıkıntılar olur.
In wartime, people will believe any rumour and this...
Savaş sırasında, insanlar söylentilere inanırlar ve bu...
This is wartime. Peacetime reasoning doesn't apply.
Unutma, savaştayız!
And another point, if there is a Loss of Nationality Act it must apply only in wartime.
Vatandaşlıktan Çıkarma Yasası diye bir şey varsa savaşta uygulanır.
It's Article 310 that's a bit troublesome regarding crimes committed during wartime.
Savaş sırasında işlenen suçlara ilişkin asıl 310. madde biraz can sıkıcı.
In wartime, it's much too painful.
Savaştaysa, bu insana daha çok acı verir.
They wouldn't dare. Well, not in wartime.
Hayır kimse buna cesaret edemez, savaş zamanında bu mümkün değil.
You know, it's wartime...
Savaş zamanı, anlarsın.
In wartime the punishment is death.
Savaş zamanında ceza ölümdür.
Whoever's of use doesn't rest up in wartime.
Savaş zamanı işe yarayanlar dinlenmez.
You could call it one of them... ... crazy, quickie wartime marriages, you know?
Sanki o çılgın, şipşak, savaş zamanı evlilikleri gibi.
In wartime, you don't fall in love.
Savaşta, aşık olunmaz, yapılır.
A mistake that could be disastrous in wartime.
Savaş zamanı felaket olacak bir hata.
It's an extension of the wartime O.S.S.
C.I.A savaş zamanının O.S.S'nin devamıdır.
We parted in wartime.
Savaş zamanı ayrı düştük.
In wartime I can work for the fatherland.
Savaşdayız, vatanım için çalışabilirim.
In wartime they open that, and the atomic bombs fall.
Bir karışıklık çıktı mı... şak! Bunları söküyorlar ve bombalar düşmeye başlıyor.
You never have faced the fact it was only one of those wartime romances.
Onun savaş zamanı romantizmlerinden biri olduğu gerçeğiyle asla yüzleşemedin.
Due process of law, Barker, in wartime?
Savaş zamanı kanunlar nasıl işler Barker?
We are an active part of our defences and we run this ship virtually under wartime conditions.
Savunmamızın aktif bir parçasıyız. Bu gemiyi neredeyse savaş zamanı şartları altında işletiyoruz.
You're caught in the vacuum between a peacetime Navy and a wartime Navy.
Barış zamanı ve savaş zamanı Donanma Filosu arasında kalmışsınız.
In wartime?
Savaşta mı?
In the same bed? This is wartime...
Savaş zamanındayız.
At least not in wartime.
En azından savaş zamanında değil.
You can't possibly have had the wartime experience that would...
Muhtemelen ne olduğunu anlayacak kadar savaş zamanına yetişememişsinizdir.
And the West German Federal Government has kindly agreed to make a further search of existing wartime records with a view to finally identifying this missile.
Batı Almanya Federal Hükümeti halihazırdaki savaş kayıtlarında yeni incelemeler yapıp bu füzenin kimliğini tanımlama isteğimizi nazik bir şekilde kabul etmiştir.
It's wartime, madam.
Savaş zamanındayız madam.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]