Wasn't translate Turkish
132,582 parallel translation
I wasn't thinking straight.
Doğru dürüst düşünemiyordum.
And it wasn't a heart attack, right?
Kalp krizi de değildi, tamam mı?
She took my place, and I took hers when we kissed, I guess, but it wasn't me.
Sanırım öpüştüğümüzde ben onun yerine geçtim o da benim.
Look, I-i don't know, but that's the only... because it wasn't me.
Bak, bilmiyorum. Fakat tek açıklaması bu. Ben yapmadım çünkü.
It wasn't you at the hospital.
Hastaneye gelen sen değildin.
It wasn't you.
Sen değildin.
Anyway, I need to ask him a couple of questions and confirm he wasn't at the Henderson house that night.
Neyse, bir iki sorup o gece Henderson'ın orda olmadığını doğrulamalıyım.
Whoever killed Tim Ifield, it wasn't Michael Farmer.
Tim Ifield'i kim öldürdüyse o Michael Farmer değil.
The following morning was when Hana Reznikova - called round the flat for cleaning and wasn't let in.
Ertesi sabah, Hana Reznikova'yı... dairesine temizlik için çağırdı ve o içeri giremedi.
He kept talking even though I wasn't answering.
Cevap vermememe rağmen konuşmaya devam etti.
And then when I looked back, he wasn't there any more.
Ve sonra geriye baktığımda, artık orada değildi.
I wasn't expecting all this.
Bütün bunları beklemiyordum.
'But I wasn't harming anyone.'
'Ama kimseye zarar vermiyordum.'
Listen, Mr Huntley, with respect to the 17th of March, we've got strong circumstantial evidence your wife wasn't at home -'as she claims.'
'Dinleyin, Bay Huntley, 17 Mart'la ilgili olarak, iddia ettiğiniz gibi karınızın evde olmadığına dair güçlü kanıtlarımız var.'
He wasn't discharged till two days later.
İki gün sonra taburcu edildi.
Sorry, I really wasn't up to coming in earlier.
Üzgünüm, daha önce gelemedim.
That doesn't mean he wasn't wearing one, just that we didn't find any fibres.
Bu onun giymediği anlamına gelmiyor, sadece lif bulamadık.
Seems like your man wasn't in the right place at the right time.
Sanki adam doğru zamanda doğru yerde değilmiş gibi görünüyor.
- As the phone call wasn't recorded...
- Yaptığınız telefon görüşmesi kaydedilmediği için...
I'm sorry, I wasn't sure if I should say anything...
Üzgünüm, bir şey söyleyip söylemeyeceğimi bilmiyorum...
I realise this wasn't purely a social invitation.
Bunun sadece bir sosyal davet olmadığını fark ettim.
Wasn't me, sir.
Ben değildim, efendim.
That wasn't his fault the Roz Huntley interview went pear-shaped.
Roz Huntley görüşmesi kötü gitti ama bu onun hatası değildi.
This wasn't me, sir.
Bu ben değildim, efendim.
Now, I wasn't sure if that was a real memory or I was confused with an old case.
Bunun gerçek mi yoksa eski bir... davayla karıştırdığımdan emin değildim.
Look, Roz, it wasn't me.
Bak, Roz, karar veren ben değildim.
I figured if I wasn't around, maybe they would pass you by.
Yanınızda olmazsam size dokunmazlar belki dedim.
Wanted to make sure my kid wasn't locked in a closet... beaten... hair pulled out by the root.
Çocuğumun bir dolaba kilitlenmediğinden dövülmediğinden saçlarının kökünden koparılmadığından emin olmak istedim.
And Rosie, sure as shit, wasn't either.
Rosie'nin de öyle olmadığı kesindi.
Well, he wasn't exactly... 100 percent.
Yüzde 100'lük bir durumda değildi.
- No, it wasn't.
- Hayır, değildi.
Desk clerk says a guy paid cash for the room, but it wasn't the victim.
Resepsiyonist odanın parasının nakit ödendiğini söyledi, - ama ödeyen kurban değilmiş.
- It wasn't your fault. - Bethany...
- Senin suçun değildi.
I wasn't gonna say anything.
Bir şey demeyecektim.
Wasn't the whole deal a taunt? No.
- Bu anlaşma alay değil mi zaten?
Maybe he wasn't talking about you.
Belki senden bahsetmiyordu.
There wasn't room in the limo, and I don't have a car.
Limuzinde yer yoktu ve arabam yok.
Wasn't fair.
Adil değildi.
Really, after your father left, if it wasn't for your Aunt Cathy, I think I might have lost my mind.
Cathy Teyzen olmasaydı aklımı kaçırabilirdim.
- He wasn't my boss.
- Patronum değildi.
In Russia, it wasn't option.
Rusya'da mümkün değildi.
It wasn't a fucking trailer park.
Orası lanet olası bir varoş değildi.
I wasn't shagging you because I wanted something.
Seninle bir şey istediğim için yatmıyordum.
Just wasn't the right time for us, you know?
Bizim için doğru zaman değildi.
- Wasn't easy.
- Kolay değildi.
- It "wasn't easy"?
- Kolay değil miydi?
But... the second time I wasn't.
Ama ikinci sefer ayıktım.
That wasn't me.
Bunu ben yapmadım.
Well, it wasn't her wish, exactly, but yes.
Tam olarak onun dileği değildi ama evet.
I wasn't sure if I should expect a typewriter or a tommy gun.
Bir daktilo mu yoksa makineli tüfek mi görmeyi bekleyeyim bilemedim.
I just wasn't brave enough to follow it.
Sadece aynısını yapacak kadar cesur değildim.
wasn't me 102
wasn't it 2231
wasn't i 199
wasn't there 90
wasn't she 258
wasn't he 406
wasn't your fault 38
wasn't that fun 17
wasn't so bad 16
wasn't easy 25
wasn't it 2231
wasn't i 199
wasn't there 90
wasn't she 258
wasn't he 406
wasn't your fault 38
wasn't that fun 17
wasn't so bad 16
wasn't easy 25