English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / We've got time

We've got time translate Turkish

1,192 parallel translation
We've got plenty of time.
Çok zamanımız var.
We've got to remove the symbiont while there's still time.
We've got to remove the symbiont while there's still time.
We've only got ten minutes breathing time left.
Nefes almak için sadece 10 dakikamız var.
- A message for Charlie Masucci, and we ain't got a lot of time.
- Charlie Masucci'ye bir mesaj ve fazla vaktimiz yok.
We've got time.
Zamanımız var.
As long as there's a fire, we've still got some time.
Uzun bir ateş var gibi, hala zamanımız var.
We've got plenty of time.
Yeterince zamanımız var.
It's dinner time and we ain't got no stinking entrées.
Yemek vakti ve kokan mezelerimiz yok.
Well, we killed two cops on the way over here... we got married and saw ourselves on TV for the first time.
Buraya gelirken yolda iki polis öldürdük evlendik ve ilk kez kendimizi TV'de gördük.
- We've still got time. The raskers will find us!
Ama "zurtarıcılar" bizi bulur.
And this time I think we finally got it right.
Ve bence bu sefer doğru frekansı bulduk.
- We've barely got time -
Zaten vaktimiz az- -
We've got a lot of lost time to make up for.
Telafi etmemiz gereken bir sürü kayıp zamanımız var.
Well, we've got a four-hour drive ahead of us... plenty of time to get to know each other.
Önümüzde dört saatlik yol var. Bilgi vermek için yeterli bir zaman.
We've got serious time pressure.
Zamana karşı yarışıyoruz.
After this burn, we've got to build time in the flight plan for them to get sleep.
GÜN Ateşlemeden sonra uyumalarını sağlayacak bir uçuş planı yapmalıyız.
I mean, we've got some time.
Yani, biraz zamanımız var.
- We've got time.
- Zaman bol.
We're next - door neighbors, and it's time we got to know each other.
Kapı komşusuyuz ve birbirimizi tanımanın zamanı geldi.
This is the only time we've got.
Bizim olan sadece şu an.
So, why don't we just take some time right now... and ask him some of the questions that you've got on your minds.
Şimdi biraz düşünüp... aklınızdaki soruları Jack'e sorabilirsiniz.
Listen, Rick, we've still got some time.
- Hala vaktimiz var. Pes etme.
You've got way too much free time on your hands. Well, you know, Dick, I've tried a lot of different things since we got to earth, and I've made a discovery- - I'm not good at anything.
- Dünyaya geldiğimizden beri pek çok farklı şey denedim ve bir şey keşfettim : hiçbir konuda yeteneğim yok.
Whether or not you've got a crystal ball, life is a search for answers, and everybody's looking, all at the same time, in the same general place, which is probably why we keep tripping over each other.
Kristal küreniz olsa da olmasa da, hayat sorulara yanıt aramaktır. Ve herkes aynı anda, aynı yerde arıyor. Belki de bu yüzden birbirimize takılıp düşüyoruz.
Don't worry, kid, we've got plenty of time for both.
Dert etme evlat, ikisi içinde yeterli zaman var.
I think we've got time for one quick call.
Bir telefon daha alabiliriz.
And by the time I've dropped off my suitcase, we've exhausted all conversation, and that's when I realize I've got a whole week left with nothing to look forward to but Dad telling the story of how he once shared a cigar with Winston Churchill
Bavulumu açana kadar konuşacak konu tükeniyor. Ve o zaman fark ediyorum ki önümde bir hafta daha var. Ama benim hiçbir beklentim kalmamış
We've got to acquire another Dragon Ball, or this time, we'll be the ones turned into dolls para!
Acele et! Bir ejder Topu daha bulmalıyız, yoksa bu sefer biz oyuncak bebeğe dönüşeceğiz, para!
We've got no time.
Vaktimiz yok.
Listen, Joey, there's something we should probably talk about if you've got some time.
Dinle Joey, vaktin varsa konuşmamız gereken bir şey var.
How much time do you think we've got?
Sence ne kadar zamanımız var?
- We've got plenty of time.
- Çok zamanımız var.
By the time Billy got back to the house he was quite high and we got into an argument about a planned trip to London.
Billy yeniden geldi ve uyuşturucu etkisindeydi tasarlanan bir Londra gezisi için tartıştık.
Sometimes Bob had the bulb and each time he got hit that's when we snapped it.
Bazen bulb onun elinde olurdu. ve ona her vuruşumda deklanşöre basardı.
We've got time.
Zamanımız çok.
Last time we split up, you locked the door... and got strangled. Let's go in together.
Son ayrıldığımızda, sen kapıyı kilitledin ve az daha boğularak ölüyordun.
We've got to buy ourselves some more time!
Biraz daha zaman kazanmalıyız,
Okay, we got three hours left on this thing and I can't drive and argue with you rubes all at the same time.
Pekala, burada üç saatimiz daha var ve sizinle bu saçmalıkları hem tartışıp hem de bunu kullanamam.
We've got to take the Defiant back in time.
Biz Defaintı zamanında geri götürmek zorundayız.
I know it didn't work last time, but with a few modifications... We've only got Iife-support on three out of 14 decks.
Son yaptığımızda işe yaramadığını biliyorum, ama bir kaç ayarlama ile... 14 güverte haricinde, sadece 3 güvertede yaşam desteğimiz var.
We've got some time before she works her way out.
Dışarıya çıkma yolu üzerine çalışmaya başlamadan önce biraz zamanımız olacak.
Any way, we've got a lot of time to figure it out.
Herneyse, bunu çözmek için bir - ömrümüz- var.
We've still got time.
Hala zamanım var.
But we've got time.
Ama zamanımız var.
We've only got about a half-hour of breathing time left.
Yarım saatlik havamız kaldı.
Well, it's a very big park, and we've got plenty of time.
Burası oldukça büyük bir park ve çok zamanımız var.
We got one dead N.S.E.G. doctor... we have a guy who warned the government not to go to Mars... they slapped him in a loony bin... and a seven-minute time gap during the space flight.
Ölü bir N.S.E.G. doktorumuz var... Hükümeti Mars'a gitmeme konusunda uyaran bir adamımız var... Onu bir tımarhaneye soktular ve uzay uçuşu sırasında yedi dakikalık bir zaman boşluğu.
Take it easy, we've got plenty of time 20 seconds
Sakin ol, daha zamanımız çok 20 saniye
We've got plenty of time to prove our censors wrong.
Sansürün hatalı olduğunu kanıtlayacak çok vaktimiz olacak.
It was a little rough for a while, but we've got time.
Her şey fazlasıyla çalkantılıydı. Zamanımız var.
Listen, we got a time bomb in there, and the clock is ticking.
Burada saatli bir bomba var ve zaman geçiyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]