We can't just leave him translate Turkish
206 parallel translation
We can't just leave him here...
Onu burada bırakamayız.
Why can't we just leave him?
Neden onu bu kadarla bırakamıyoruz?
I mean, we can't just leave him here.
Demek istediğim, onu burada bırakamayız.
- Grandfather, we can't just leave him!
- Dede, onu bırakamayız!
- We can't just leave him here.
- Onu böyle bırakıp gidemeyiz.
- We can't just leave him.
- Onu böyle bırakamayız.
- WE CAN'T LEAVE HIM. IT'S JUST TOO INCREDIBLE!
- İnsanlarıda yiyemezler ama..
- We can't just leave him behind.
- Onu burada bırakamayız.
But, sir, we can't just leave him out there!
Ama efendim, onu orada bırakamayız!
- We can't just leave him there
- Onu orada bırakamayız
Hey, we can't just leave him laying out there.
Hey, onu böyle yatar vaziyette bırakamayız.
- No, we can't just leave him.
- Olmaz, onu öyle bırakamayız.
We can't just leave him there.
Onu orada bırakamayız.
- We can't just leave him like this, you know.
Onu burada böylece bırakamayız.
We can't just leave him there, you know.
Umm, Larry, onu orada bırakamayız biliyorsun.
We can't just leave him here.
onu burada birakamayiz.
We can't just leave him here.
Onu burada bırakamayız ki.
- We can't just leave him there to die.
- Onun orada ölmesine izin veremeyiz.
WHAT ABOUT HIM? WE CAN'T JUST LEAVE.
Onun hakkında bidiklerimiz...
We can't just leave him here.
Onu burada bırakamayız.
We can't just leave him. He might die.
Onu bırakamayız.
- What about Trepkos? We can't just leave him.
- Trepkos'u bırakamayız.
- We can't just leave him!
- Onu bırakamayız.
We can " t just leave him here.
- Onu bırakamayız. - Hayır dedim.
We can't just leave him.
Babalığı bırakamayız.
- We can't just leave him.
- Onu burada bırakamayız.
- We can't just leave him.
- Onu bırakamayız.
The brig is the closest thing we have, but I don't think we can just leave him down in our dungeon for the rest of the trip.
Hücre, bize en yakın olan şey, ama yolculuğumuzun geri kalanında onu zindana atabileceğimizi düşünmüyorum.
We can't just leave him.
- yakıtımızın çoğunu kullandık.
We can't just leave him in space!
- Gus için dönersek, hepimiz ölürüz.
- We can't just leave him!
Onu öylece terkedemem ki.
We can't just leave him like this.
Onu bu şekilde burada bırakamayız.
- We can't just leave him here!
- Onu burada bırakamayız!
- We can't just leave him here. - Morris...
- Onu öylece burada bırakamayız.
- Well, wait, we can't just leave him like this.
Seni idare ediyordum. - Sağol, üzgünüm!
- We can't just leave him here.
- Onu arkamızda öylece bırakamayız.
We can't just leave him here. - Why not?
Onu burada bırakamayız.
Can't we ask him just to leave the bottle here?
Şişeyi bırakmasını isteyemez miyiz?
We can't just leave him here.
Burada öylece bırakamayız.
Here it goes. " We can't just leave him here to stake himself.
İşte başIıyor. " Onu burada bırakamayız. Kendini yok eder.
WELL, WE CAN'T JUST LEAVE HIM HERE.
Bütün yolu onu görebilmek için geldim...
We can't just leave her with him!
Biz onları bırakamayız!
WE CAN'T JUST LEAVE HIM.
Onu öylece bırakamayız.
WELL, WE CAN'T JUST LET HIM LEAVE.
Öylece gitmesine müsade edemeyiz.
We can't just leave him here for the Caddy or the cold.
Onu, Cadillac dakilere ve soğuğa bırakamayız.
- We can't just leave him!
- Onu böyle bırakamayız! - Onun için başka ne yapabiliriz?
- Tom, we can't just leave him in there.
- Tom, onu orada bırakamayız.
We can't just leave him.
Onu böylece bırakamayız.
We can't just leave him here.
Onu burada bırakamayız!
We can't just leave him like this.
Onu böylece bırakamayız.
We can't just leave him there, Einar.
Onu orada öylece bırakamayız, Einar.