We don't have a minute translate Turkish
77 parallel translation
We don't have a minute to loose.
Kaybedecek bir dakikamız bile yok.
We don't have a minute to lose, Roger.
Kaybedecek bir dakikamız bile yok Roger Buradan çıkmalıyız!
Wait a minute, we don't have to pay for this, do we?
Bunun için para vermemiz gerekmiyor, değil mi?
Friends. Just a minute, please. You know we don't have enough time.
- Arkadaşlar bir dakika, biliyorsunuz ki fazla vaktimiz yok.
Why don't we just have a seat over there for a minute?
Bir dakika şurada otursak.
Wait a minute, what do you mean, "We don't have much chance of winning"?
Bekle bir dakika, "kazanmak için fazla şansımız yok" ne demek?
I don't think she meant to go off the edge. - Could we have him for a minute?
- Artık onu alabilir miyiz?
We don't have a minute to lose.
Çok zamanımız yok
Harry... I don't doubt for a minute that you believe you're telling the truth, but we have to consider all the possibilities.
Harry... gerçeği söylediğine dair, hiç bir şüphem yok, ama bütün olasılıkları değerlendirmeliyiz.
We don't have a minute!
Bir dakikamız yok!
But with the constant windstorms and flash floods oppressive heat and home schooling we don't have a minute free.
Ama çok sık fırtınalar ve sağanaklar bunaltıcı sıcak ve evde eğitimle uğraşmaktan hiç vaktimiz olmuyor.
We don't have a minute.
Zamanımız yok.
We don't have to make a decision right this minute.
Hemen şimdi bir karar vermemiz gerekmiyor.
- We don't have a minute to give.
- Verecek zamanımız yok.
I don't know if they have a 40-minute rate or not, but maybe we could- -
40 dakikalık bir fiyatları var mı bilmem ama belki deneyebili...
We don't have a minute.
Bir dakikamız yok.
We don't have a minute!
- Bir dakikamız yok!
- We don't have a minute!
- Bir dakikamız yok!
Well, we don't even know if we have the right computer. We will in a minute.
- Bunun doğru bilgisayar olup almadığını bilmiyoruz.
I don't have much time, we'll be cut off in a minute.
Çok az zamanım var, gidiyoruz.
- We don't have a minute.
- Bir dakikamız yok.
Well, um... we have a table all ready, so... well, why don't you two go on ahead, and we'll be in in a minute.
Um... hazır bir masamız var... Neden siz ikiniz önden gitmiyorsunuz, biz de bir dakikaya geliriz.
Why don't we let Priscilla have a minute to breathe.
Yeter. Priscilla'ın bir dakika nefes almasına neden izin vermiyorsun?
We don't have a minute.
- Bir dakikamız yok.
I'm just telling you. I don't know if we have one or two, but I know he is descending on his own without a clearance. Wait a minute.
Kaç uçağın kaçırıldığını bilmiyorum ama 93 izinsiz alçalıyor.
We're not getting that thing across the river and every minute we spend trying is a minute we don't have, okay?
O şeyi, nehrin öbür tarafına geçiremezsin. Şu anda, olmayan dakikalarımızı harcıyoruz, anlıyor musun beni?
We don't have a minute, Earl!
Hiç zamanımız yok Earl!
I have a client out there being chased by a killer zombie, so maybe we could just focus on that for, I don't know, a minute!
Dışarıda bir yerde bir müşterim var katil bir zombi tarafından takip ediliyor, o yüzden belki de bu konuya yoğunlaşsak daha iyi olacak, ne bileyim, bir dakikalığına!
I'm sorry, sir, we don't have a minute.
Üzgünüm, efendim, bir dakikamız yok.
I don't have a minute. We are trying to rehearse.
Benim bir dakikam yok.
I hate to pressure you, Rodney, but I don't think we have a minute.
Seni sıkıştırmaktan nefret ediyorum, ama bir dakikamız olduğunu sanmıyorum.
That's a minute we don't have, Mr. Keller.
Onları durdurabilirsin.
We don't have a minute.
Bir şey duyamıyorum.
We don't have a minute to lose!
Kaybedecek bir dakikamız bile yok!
♪ And if you have a minute why don't we go ♪
♪ Ve eğer bir dakikan varsa neden gitmiyoruz? ♪
- Well hurry up, we don't have a minute to lose!
Kaybedecek bir dakikamız bile yok.
I've instated a 10-minute minimum so we don't have to waste time with those two-pump Johnnys anymore.
En az 10 dakika sınırı koydum, böylece erken boşalan Johnnylerle vakit kaybetmeyeceğiz.
We don't have a minute. We gotta get out of here.
Çıkıcaz burdan
A minute we don't have.
Bir dakikamız bile yok.
Now, look, you'll not be alone for a minute if you don't want to be, but we have to get it seen to.
Bak şimdi, eğer istemezsen tek başına gitmezsin ama bunu göstermek zorundayız.
I don't think we have a minute, man.
Bir dakikamız olduğunu sanmıyorum dostum.
I don't think we have a minute, Dr. Hart.
Bir dakikamızın falan olduğunu sanmıyorum, Dr. Hart.
Wait a minute. We don't have the rights?
Gösterinin haklarını almadık mı?
- Don't worry, we'll have you out of here in a minute, so just, uh...
- Merak etme seni bir kaç dakikaya buradan çıkarırız,... sadece...
- We don't have a fucking minute!
- Bir dakikamız yok amına koyayım!
We don't have a minute!
Bizim bir dakikamız yok.
We don't have a minute.
Bekleyecek vakit yok.
We don't have a minute to spare.
Boşa harcayacak bir anımız bile yok.
We don't have a lot of time. - Whoa, wait a minute.
Acelet et, hadi, vaktimiz yok.
Well, then why don't we just take a minute and write down the names of all the people that absolutely, positively have to be there, no matter what, to make us happy.
Peki bir dakika içinde, aklımıza ilk gelen, gerçekten orada olmasını istediğimiz ve bizi mutlu edecek insanları yazmaya ne dersin?
We don't have a minute, Toby.
- Bir dakikamız bile yok Toby.