We don't have that much time translate Turkish
73 parallel translation
We don't have much time. That's why I asked you to come right away.
Çok fazla vaktimiz yok, Mr.Prince. Hemen uğramanızı istememin sebebi de buydu zaten.
Striker, we don't have much time, but I'll say this... you pull this off, and a lot of people just might forget that Macho Grande ever happened.
Striker, fazla vaktimiz yok. Şunu söylemeliyim ki bunu başarırsan pek çok insan Macho Grande'yi tümüyle unutacak.
We don't have much time to find that file.
Dosyayı bulmak için çok zamanız yok.
We don't have that much time.
Çok Fazla Vaktimiz Yok!
We don't have that much time.
O kadar zamanımız yok.
I'm not sure we have that much time. In fact, I'm sure we don't.
O kadar zamanımız olmayabilir.
We don't have that much more time.
Fazla zamanımız yok.
I mean, look at it. It would take my whole life. Well, Daniel, we don't have that much time.
Demek istediğim, şuna bir bakın,..... tüm hayatımı alabilir.
Normally, we don't have that much free time, do we?
Normalde bu kadar çok zaman tanımayız.
- We don't have that much time.
O kadar zamanımız yok.
'We don't have that much time.'
Çocuklar, o kadar vaktimiz yok.
We have that much time... don't we?
O kadar zamanımız var, değil mi?
We don't have that much time!
O kadar vaktimiz yok!
We don't have that much time.
Hadi gel, fazla vaktimiz yok.
This is hardly the time, but I don't know how much time we have, so... I just wanted you to know that if you wanted to go out sometime...
Pek zamanı değil, ama ne kadar zamanımız var bilmiyorum, yani... çıkmak istersen, bilmeni istedim ki...
That's going to take time, and we don't have much.
Bu bayağı zaman alacak ve bizim fazla vaktimiz yok.
Well, Mom and I have realized... that we don't really get to spend as much time... with you and Grandma since the separation... so we decided to split up.
Annemle fark ettik ki ayrıldığınızdan beri seninle ve büyükannemle yeterince vakit geçiremiyoruz. Bu yüzden biz de ayrılmaya karar verdik.
I don't think we have that much time.
O kadar vaktimiz olduğunu sanmıyorum.
It's just a shame that we don't have much time.
Fazla zaman olmaması ne yazık.
We don't have that much time. Someone must have heard the alarm.
Birileri alarmı duymuş olmalı.
Well, I'm just saying that, you know, ever... ever since your guys decided to start cohabitating and if you're gonna pop out a puppy that we don't have as much, um, you know, us time.
- Ne? Şey, demek istediğim, bilirsin, siz çocuklar aynı evde yaşamaya karar verdiğinizden beri ve dünyaya bir çocuk çıkarmak istiyorsunuz eskisi kadar beraber vakit geçirmiyoruz.
We don't have that much time.
O kadar fazla vaktimiz yok.
- We don't have that much time.
- O kadar zamanımız yok.
Well, maybe now, you'll let me give you a ride home... since we don't have that much time left.
Belki şimdi, seni eve götürmeme izin verirsin. Madem fazla bir ömrünün kalmadı.
Well, we don't really have, uh... we don't really have that much time left.
Yalniz, pek fazla vaktimiz kalmadi.
Well, we don't have that much time.
O kadar vaktimiz yok.
- We don't have that much time.
- Hayatım, o kadar vaktimiz yok.
So far we only advanced for 51 years But we don't have that much time.
Şu ana kadar yalnızca 51 yıl ilerleyebildik. Bu kadar vaktimiz yok.
We don't have that much time before we cross the bridge.
Köprüyü geçmemize fazla zaman kalmadı.
What if we don't have that much time, anyway?
- Ya o kadar zamanımız kalmamışsa?
No, no we don't have that much time.
Hayır, hayır o kadar zamanımız yok.
That's cool, my dad will be here like in half an hour So we don't have much time let's go
Babam yarım saat içinde gelir hadi gidelim.
Well, Daniel, we don't have that much time.
Pekala Daniel, o kadar zamanımız yok.
Those are the people who will have a much harder time figuring out why they harbor so much inner hatred and resentment. They don't seem to realize that it's just another form of the same exact hatred. So to keep from facing our inner demons, consistently, what do we do?
Bu tür insanların, içlerindeki zalimlikle ve öfkeyle tanışmaları çok daha fazla zaman alacak, çünkü onlar bu yaptıklarının kesinlikle aynı nefretin başka bir formu olduğunun farkında değiller ıçimizdeki bu canavardan tamamen kurtulmak için ne yapıyoruz?
You gotta tell him straight up what happened in that grocery store parking lot, and maybe shock him into reality, because little Holly's three years old and she's out there alone and we don't have much time.
Ona karşı açık olmalı o marketin otoparkında olanları anlatmalı ve belki de gerçeklerle yüzleştirerek sarsmalısın. Çünkü 3 yaşındaki küçük Holly dışarıda bir yerde tek başına ve fazla vaktimiz yok.
Didn't I tell you that we don't have much time?
Sana fazla vaktimiz olmadığını söylemedim mi?
Okay, Rachel, I know that this isn't ideal, but we don't have much time and we need your help.
Mükemmel bir durum olmadığının farkındayım ama fazla zamanımız yok ve yardımına ihtiyacımız var.
We don't have much time left, that's the only way now.
Fazla zamanımız kalmadı, şu an tek yol bu.
We don't have that much time left to live!
Yaşayacak çok vaktimiz kalmadı!
See, we don't have that much time left.
Fazla zamanımız kalmadı.
We don't have that much time.
Fazla vaktimiz yok.
Other than that, I don't think we're gonna have much time to chit-chat with our new alien friends.
Onun haricinde, yeni uzaylı arkadaşlarımızla sohbet etmek için çok vaktimiz yok.
We don't have that much time left.
Çok fazla zamanımız kalmadı.
We don't really have that much time to figure it out, do we?
- Bilmiyorum. - Bu durumu çözecek vaktimiz yok, değil mi?
Look, we don't have that much time.
Bak, çok vaktimiz kalmadı.
We don't have that much time.
Fazla zamanımız yok.
Okay, agreed, but we don't know where they are, and that girl doesn't have much time left.
Tamam, katılıyorum ama nerede olduklarını bilmiyoruz ve o kızın pek fazla vakti kalmadı.
We don't have that much time, Crimea.
O kadar vaktimiz yok Kırım.
There is a war coming, and we don't have that much time.
Yaklasan bir savas var, ve çok fazla zamanimiz kalmadi.
I don't think that we have much time.
Sanırım fazla zaman yok.
We don't have that much time.
O kadar vaktimiz yok.