We don't have to go translate Turkish
926 parallel translation
- We have to go back today, don't we? - Yes.
- Bugün dönmek zorundayız, değil mi?
Mac, Mac, tell him not to go! Don't be a fool, lassie, you know what we have to do.
Aptallık yapma kızım, ne yapmamız lazım biliyorsun.
We don't have to set in no bar room blowing away our jack cause we got no place to go,
Gidecek yerimiz yok diye paramızı meyhanelerde eritmiyoruz.
Perhaps we don't have to go.
Belki de terk etmek zorunda kalmayız.
I still don't understand why we have to go all the way out there to look at it.
Neden bütün bu yolu ona bakmak için gitmemiz gerektiğini hala anlamıyorum.
Well, I don't think we'll have to go any farther.
Pekala, daha uzağa gitmemize gerek olduğunu sanmıyorum.
We don't have to go home.
Eve gitmemiz gerekmiyor.
Why don't we all go down to Charlie's Place and have a drink?
Hep birlikte Charlie'nin Barı'na gidip içki içmeye ne dersiniz?
First off, we don't have no homes left to go back to.
Önce bizim dönecek hiç evimiz yok, orayı terk ettik.
We'll have some rope to go with that if we don't think fast.
Hızlı düşünmezsek ipi de görürüz.
If we don't get out of here fast, we'll have to go spinning.
Eğer hemen buradan çıkmazsak, spinning dersine gideceğiz.
Or we don't have to go to a club.
Belki bir kulübe gitmesek de olur.
I'm so glad we don't have to go to Maureen's. - She's such a filthy cook.
Maureen'lere gitmek zorunda olmadığımıza sevindim.
We meet, and if we chat, we don't even have time to kiss... and if we kiss... it's soon time to go... and I'm left alone with all the things I wanted to tell you.
Buluşuyoruz ama sohbet edersek, öpüşmeye bile vaktimiz kalmıyor... öpüşürsek de bir bakmışsın ayrılma vakti ve sana anlatmayı düşündüğüm onca şeyle başbaşa kalakalıyorum.
We don't have to go in.
İçeri girmemiz gerekmiyor.
Look, why don't we go back to the West End and have dinner, huh?
Bak, West End'e dönüp yemek yiyelim mi?
Why don't we all go over to the Plaza and have that drink we were, uh...
Haydi hep birlikte Plaza'ya gidelim de şu içkilerimizi...
Be the life of the next party you go to... but we don't have opportunity night here.
Partilerde alkış toplayabilirsin. Ama burada yetenek müsameresi yapmıyoruz.
We don't have to go to Europe.
Avrupa'ya gitmemiz gerekmez.
We don't want to have a perfectly good negligee go to waste, do we?
Nefis bir sabahlığın ziyan olmasını istemeyiz, değil mi?
I don't think we have to go anyplace to cast our vote, Judge.
Karar için bir yere gitmemize gerek olduğunu sanmıyoruz, Yargıç. Suçlu bulduk.
They told me we don't have to go to court.
Teşekkür ederim. Mahkemeye gitmemize gerek kalmamış.
Why don't we have a crack at it, go up to the mountains for a few days?
Neden biz de katılmıyoruz? Birkaç günlüğüne dağlara gideriz.
We made a bargai n That i don't have to go U nti I i make a p itch.
Bir konuşma yapana kadar gitmeyeceğime dair anlaşmaya vardık.
But we don't have to go.
Ama gitmek zorunda değiliz.
Look, why don't we go out and have a drink or take a walk or something to celebrate?
Bunu kutlamak için bir şeyler içmeye ya da yürüyüşe çıkmaya ne dersin? Tamam.
Then we don't have to go through town.
O durumda şehirden geçmemiz gerekmez.
- My darling. - Listen, dear. Why don't we go down to the bar and have a nightcap?
Neden bara inip, yatmadan birer içki içmiyoruz?
There, that's the Great Seal of England, don't lose it, without the seal, there's no more England and we'll all have to pack up and go back to Normandy.
İşte, İngiltere'nin büyük mührü, kaybetme, bu mühür olmaksızın İngiltere ülkesi olmaz. Ve bizler de pılımızı pırtımızı toplayıp
Go on, Cleofas, we don't have any time to lose.
Haydi Cleofas, kaybedecek zamanımız yok.
Well, don't you think we ought to go and have a look at it?
Gidip bakmamız gerektiğini düşünmüyor musun?
- Don't we have to let the traffic go?
- Trafiği yeniden serbest bırakmamız gerekmez mi?
We don't have very far to go. Only 70 miles.
Hadi ama, Sarışın, fazla yolumuz kalmadı.
If everything don't look just right to him, we'd have to go a long ways to find him again.
Eğer her şey onun beklediği gibi olmazsa, Onu tekrar bulmak için çok uzun bir yol gitmek zorunda kalacağız.
- We don't have to go anywhere.
- Biz bir yere gitmek zorunda değiliz.
That don't mean we have to go home in it.
Bu onunla dönmemiz gerektiği anlamına gelmez.
Luckily, we don't have far to go.
Neyse ki bizim ev yakın.
Now, Neddy, why don't you sit down and have a drink and then we'll all go to the Grahams'?
Gel Ned otur da bir içki iç. Sonra hep beraber Graham'lara gideriz.
We don't have enough uniforms to go around, so the rest of you will wear sweat suits, but they're very nice.
Herkese yetecek kadar formamız yok. Geri kalanlarınız eşofman giyecek. Ama onlar da çok güzel.
We just put those in there to bed. Don't go. We have plans for you too.
Onları orada biz uykuya yatırdık,... kaybolma, senin için de planlarımız var.
If we don't have any money, I can't go to Miss Hunter's College, understand?
Elimizde para kalmayınca da, New York, Hudson'daki Bayan Hunter'in okuluna gidemeyeceğim. Anladın mı?
We don't have to go lookin'for Shelly now.
Bence çok hevesli olmamalısın.
So if you don't mind, I'll go on doing what I have to do and we can talk.
Bu nedenle sakıncası yoksa, ben çalışırken konuşabiliriz.
So we'll have to let it go at that for the time being since we don't have any alternative, and I really can now get on with my game.
Bu durumda herhangi bir seçeneğimiz olmadığına göre, şimdilik her şeyi oluruna bırakacağız, ve şimdi gerçekten ben kendi oyunuma devam edebilirim.
For the enlisted men, our entertainment... Because you're entertaining only between battles or on one day's leave, and you may die next day, we don't have much time for any lengthy entertainment, we go straight to the comfort girls.
Gönüllü askerleri eğlendirirdik çünkü çatışmaların arasında bir iki gün eğlenebiliyordunuz ve ertesi gün ölebilirdiniz, uzun eğlencelere çok zamanımız olmuyordu direkt olarak rahatlatıcı kızlara gidiyorduk.
Yes, well, if we don't have any luck, I'll go to the police.
Evet, eger birsey cikmazsa polise giderim.
If we don't go for Gandil, I have to borrow...
Gandil'e evet demezsek, borç almam gerek.
We have to go talk to your boss if you don't talk to us.
Eğer bizimle konuşmazsan patronunla konuşmak zorunda kalırız.
We'll have to get the wasps in their nests, and they don't go home till after dark.
Eşek-arılarını yuvalarında yakalamak zorundayız... ve gece çökene dek evlerine dönmezler.
You know, we have to trust each other... because most people don't go through as much as we have.
Birbirimize güvenmeliyiz çünkü çoğu insan bizim kadar badire atlatmamıştır.
But maybe we don't have to go.
Ama belki gitmemize gerek yok.