Whizzing translate Turkish
98 parallel translation
- Jump into slacks and let's get to whizzing.
- Pantolon giy... -... vınlayalım.
I ain't seen nothing all day, except you men and what trains go whizzing by.
Bütün gün hiçbir şey görmedim, siz ve vızır vızır geçen trenler dışında.
No more showdowns, no more bullets whizzing by.
Daha fazla düello yok, vızıldayan kurşunlar yok.
Thus, up it went, round and round, whizzing over the U.S. seven times a day.
Böylece fırlatılıp günde yedi defa Amerika Birleşik devletleri üzerinde turlamaya başladı.
It just changed direction and went whizzing off.
Yön değiştirdi ve vız diye kayboldu.
You don't see him, just things whizzing past him
Görmeyeceksin, etrafında bir şeyler uçuşacak.
Bullets whizzing by like blowflies.
Beş adamımızı kaybettik. George, git hazırlan.
About ten minutes later, a bottle came whizzing over the cliff and smacked down in the water right next to me.
Yaklaşık 10 dakika sonra... kayalıklardan bir şişe gelip tam yanımda suya düştü.
Whizzing up and down like fireworks at a fairground.
Bir fuarda göğe saçılann havaiyi fişekleri andırıyordu.
Whizzing, bashing, crashing... rolling.
Pır pır, dayak, seri... yuvarlan.
That bullet whizzing by panicked Corky. He did the wrong thing.
Kurşun vınlayınca Corky paniğe kapılıp hata yaptı.
Everybody riding out, shooting... ... smoke all over, folks yelling, bullets whizzing by?
Böyle koşuşma, ateş kör duman, bağrışma, vın vın kurşun ha?
I'm whizzing'with the door open, and I love it.
Kapı açıkken işiyorum. Ve buna bayıldım!
- Arrows missing, bullets whizzing...
- Oklar, kurşunlar!
If we were, we'd be whizzing by it at 50 mph.
Evet ama sahiden orada olsa, 80 km. hızla kaçıyor olurduk.
It's not like you live in Compton, Sue, with bullets whizzing by your head.
Compton'da yaşadığın gibi değil, Sue, mermilerin kafanı sıyırdığı gibi.
That's Allie changing Hannah's diaper on the Great Wall, and there's Allie changing Hannah in Tiananmen Square, and here I am whizzing behind some temple.
Bu fotoğrafta, Allie, Çin Seddi'ne Hannah'nın bezini değiştiriyor. Burada da Allie, Tiananmen Meydanı'nda Hannah'nın bezini değiştiriyor. Burada ben bir tapınakta hırıldıyorum.
( coins whizzing down a very long distance )
Şu kapıların arkasında saklanıyor.
Whizzing by!
Şöyle böyle!
I got them off a lucky guy while his lucky seeing-eye dog was whizzing.
Şanslı köpeği işini gördüğü sırada, şanslı bir adamdan çaldım.
I didn't know women got into whizzing contests.
Kadınların kurnazlık yarışına girdiğini bilmiyordum.
Kissing is great, but my mind starts whizzing with the weirdest thoughts... and suddenly I'm thinking of something that needs to be done.
Ama aklıma garip fikirler geliyor. Aniden, yapılması gereken adi şeyler.
Just as they're approaching the speed of light, they are steered into collisions with particles whizzing in the opposite direction.
Işık hızına yakın bir hıza erişen protonları, karşı yönden gelen parçacıklarla çarpıştırırlar.
Just whizzing by.
Hızla gelip geçerdi.
Morph synth's, which are creating sort of futuristic vehicle noises, which you take the pitch down a little bit, and pan it at the same time... That creates an artificial Doppler sound, what looks like ambulance is whizzing past you... bringing some footsteps... and some heartbeats for extra tension...
Biraz aşağıya indirip ve sağa sola sesi değiştirerek Doppler sesine... ambulans vızıltısına, ayak seslerine kalp atışlarına benzer ses üreten bu sentezleyicilerimiz vardı.
[ROCK WHIZZING]
Havayolundaki dogru seçiminiz. Ama sen yanlis olani seçtin.
- X? Launching. [ROCK WHIZZING]
Xbox için gece bes kere kalkmam gerekiyor.
Blows were dealt in succession, bullets were whizzing and ricocheting.
Ardı ardına patlamalar oldu ve mermiler havada uçuştu.
And your teeth like hard, shiny pegs of cream... ( Blender whizzing )
Dişlerin sıcak, parlak bir krema gibi.
" Hey, if television can break up a photograph... ... into millions and millions of tiny pieces and send it whizzing through the air... ... then reassemble it on the other end...
" Eğer televizyon bir resmi milyonlarca küçük parçaya bölüp hava ile ta uzaklara gönderebiliyor ve diğer tarafta onu tekrar bir araya getirebiliyorsa neden aynı şeyi çikolata ile yapamayayım?
Fought for my country, stood on the front line with bullets whizzing by my head.
Kafamın dibinden geçen kurşunlarla ülkem için savaştım. Bana anlatma!
Catherine's naked, flawless body, as the galaxies go whizzing by over the glass-domed ceiling.
Catherine çıplak, kusursuz vücut,... galaksiler camdan yapılma kubbe tavanın üzerinden vın diye geçerler.
Bullets whizzing by his head, scared shitless?
Kafasına kurşun sıkılırken korkması?
What part of those bullets whizzing by your head didn't you get?
Başından vızır vızır geçen o mermilerin sebebi ne sence?
I'd appreciate it if he wasn't whizzing'on my shrubs.
Eğer çalılarımı pislemese bunu ben de takdir ederim.
It's funny'cause people back home think that space travel is gonna be all... whizzing about and teleports, anti-gravity.
Çok garip. İnsan evinde otururken uzay yolculuğunun oraya buraya ışınlanmak ve ters yerçekiminden ibaret olduğunu düşünüyor.
As if the bullets whizzing past my head weren't encouragement enough!
Sanki başımın üstünden geçen kurşunlar yeterince cesaret verici değilmiş gibi!
All that humanity whizzing by in a frenzy of burgers and chips, bank holiday fun, burst tyres, screaming kids and sudden heart-attacks.
"Bütün bu insanlık burger ve patates kızartması çılgınlığının yanından pırpır geçiyor." "Tatil günü eğlencesi, patlamış lastikler, çığlık atan çocuklar" "Ve ani kalp krizleri."
WE ARE WHIZZING ALONG, AREN'T WE?
Gerçekten de uçarak gidiyoruz, değil mi?
It's, uh, that way, and these things whizzing byhere--they're cars.
buradan, ve burada ki vızıldayan şeyler de.. arabalar.
After I caught one in the back, wound up whizzing in a bag... guess they had no use for me no more.
Arkamdan bir kurşun yiyip yaralanınca, sanırım beni daha fazla istemediler.
You're a giant, and there's a... there's a tiny village in the toilet bowl that's on fire, and you have to put it out by whizzing all over it.
Sen bir devsin ve ufak bir... ve tuvalet deliğinde alevler içinde bir köy var. Sen de çişinle o alevleri söndürmelisin.
Cosmic shrapnel whizzing around at thousands of kilometres an hour.
Saatte binlerce kilometre hızla vızır vızır geçen kozmik şarapneller.
Cal just thought we should be able to explain why it was whizzing around space.
Cal, saatte 25.000 mil hızla, uzayda niye gezindikleri... açıklayabileceğimizi düşünmüştü. - Ve hepsi bu.
On the first day of Christmas Santa Was on fire and Bubba Was a-Whizzing on his head on the second day of Christmas Santa said to me
Noelin ilk gününde noel baba yanıyordu ve Bubba başının üstünde pır pır ediyordu Noelin ikinci gününde noel baba bana dedi ki
"Lizzing" is a combination of "laughing" and "whizzing."
Gaçırıyorum, "gülüyorum" ile "altıma kaçırıyorum"'un bir birleşimi.
All the whizzing of their hair around Just to distract from the fact that they're not really good dancers.
Bütün o saç sallamaları iyi dansçı olmadıklarını saklamak içindi.
I'm now whizzing through this sucker, like if it was nothing, I'm flying through it.
Kapı beni kendine çekiyor ve içinden vızıIdayarak hızlıca geçiyorum
Ready to fly? You whizzing
Uçmaya hazır mı?
[Popping, whizzing]
Ne istiyorsun?
Dennis, can I just say one last thing about Mars... which may be strange coming from a science fiction writer... but, right now, you and me, here... put together entirely from atoms... that have been part of millions of other organisms before they became us... sitting on this round rock with a core of liquid iron... held down by this force, that so troubles you, called gravity... all the while spinning around the sun at 67,000 miles an hour... and whizzing through the Milky Way at 600,000 miles an hour... in a universe that very well may be chasing its own tail at the speed of light.
Mars hakkında son bir şey söyleyebilir miyim? Tabii bunu bir bilim kurgu yazarının söylemesi sana tuhaf gelebilir. Ama şu anda, sen ve ben, burada tamamen farklı atomlardan oluşmuş bir halde ki bu atomlar bizi oluşturmadan önce milyonlarca başka organizmayı oluşturuyordu.