English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ W ] / Wiggling

Wiggling translate Turkish

142 parallel translation
Instead of wiggling your fanny at the Little Joker, you'd better stay in the shop with your guardian.
Küçük Şakacı'da oynaşacağına dükkânda benimle kalsan daha iyi edersin.
See them down there... coiling and wiggling, sticking their pretty tongues out?
Onları görüyor musun... nasıl da kıvrılıyor, tatlı dillerini çıkarıyorlar?
I'm wiggling both my ears at the same time.
İki kulağımı da aynı anda oynatıyorum.
I can't unhook you if you don't stop wiggling.
Böyle kıpırdarsan seni kurtaramam.
Oh, they just go on swimming, wiggling, thinking.
Yüzmeye, kıpırdanmaya ve düşünmeye devam ediyorlardır sadece.
Wiggling like one.
Oynaşıp duruyor.
Your girl's wiggling her hips!
Senin yavuklu gene kuyruk sallamaya başladı.
You can feel them wiggling practically all the way down.
Boğazınızdan geçerken kıpırdadıklarını bile hissedebilirsiniz.
And while she was wheeling she was wiggling her behind at my Ben.
Arabayı sürerken kıçını da benim Ben'ime sallıyordu.
I SEE SOME FINGERS WIGGLING.
Parmaklarınızın kıpırdadığını görüyorum.
Wiggling, friends.
Hey, yavaş ol, geveze.
Did you ever notice it's impossible to brush your teeth without wiggling your ass?
Kıçını sallamadan dişini fırçalamanın imkansız olduğunu farkettin mi hiç?
Look at her wiggling her ass.
Bak kıçı nasıl kıpır kıpır!
Why, her ass was wiggling', too.
Kıçını da sallayıp duruyordu.
Let's have some asses wiggling.
Kıçlarınızı kıvırın!
I know you have to keep wiggling it to get all the hairs off it.
Kılları uzak tutmak için kıpırdatman gerektiğini biliyorum.
I'm not an expert in the field of sports, but it's my impression that the fans paid to see the little Playmates wiggling their heinies around the bases.
Spor dallarında uzman sayılmam ama izlenimlerime göre hayran kitlesinin para verme nedeni Kızların kalede kalçalarını oynatmasındandır.
I AM WIGGLING IT.
Şu an oynatıyorum zaten.
OFF-KEY AND WIGGLING HER HIPS.
Detone ve ağzını oynatarak.
They have the dumbest waitress I've ever seen, wiggling around in this short skirt, as if anyone was looking.
Gördüğüm en salak garsona sahipler. Sanki birileri bakıyormuş gibi bir de kısa şortuyla kıvırtıyordu.
You got to start wiggling your arms a little bit.
Kollarını hafif hafif oynatmalısın.
Frank, the Benzedrine's got my teeth wiggling.
Frank, Benzedrin dişlerimi kamaştırıyor.
He's wiggling through.
Kalabalığı yararak ilerliyor.
You still so bad about that, you're wiggling your way into an ice pick?
Bunun çözümünü bir buz bıçağıyla öldürülmekte mi buluyorsun?
You were wiggling with your hips.
Kıçlarınızı sallıyordunuz.
Any time things get remotely serious, you start... I don't know, wiggling around.
Ne zaman işler ciddi bir hal alsa, sen... bilmiyorum, kıpırdanmaya başlıyorsun.
Mr. Beverly kept hoping and praying that Edna was wiggling her way back home.
Bay Beverly, Edna'nın eve geri dönüş yolunda olmasını umuyor ve dua ediyordu.
You're like a worm on a hook, wiggling around thinking you might get off.
Kurtulacağını sanarak oltanın ucunda sallanıp duran solucan gibisin.
STOP WIGGLING!
Kes sızlanmayı.
Stop wiggling.
- Gıdıklanıyor. - Kıpırdama.
I bet she had you hard as a rock, wiggling her ass in your face.
Eminim, kıçını suratına yaslayarak seni şehvete getirmiştir.
Quit wiggling!
Yapma... kıpraşmayı bırak!
Stop wiggling, you rotten goat!
Kıpraşmayı kes, seni... bozuk keçi!
Otherwise, later on in life... you're gonna be wiggling all by yourself.
Diğer türlü, yaşamın boyunca... kendi kendine oynaşırsın.
Not to get all girly here, but I feel something wiggling around my toes.
Bana korkak diyeceksiniz, ama ayak parmaklarımın yanında bir şeyler kıpırdanıyor.
I remember, because they were wiggling at me like little boobs.
Hatırlıyorum çünkü sarıları iki minik göğüs gibi oynuyordu.
Imagine whatyou'd feel with my fingers wiggling in your brain.
Bir de parmaklarım beyninin içindeyken hissedeceğin acıyı düşün.
Before I met Gil, I'd have looked at you and walked away wiggling my ass to show what you missed.
Gil'le görüşmeden önce sana bakmak ve yürümek. ... sana neler kaçırdığını göstermek istedim.
There i am innocently trying to free my head from the photocopier, and my ass is wiggling about like an ass maniac.
Ben kafamı fotokopi makinesinden kurtarmak için masumca çalışırken popom arkamda manyak gibi kıvırıyordu.
- But it's wiggling!
- Sallanıyor!
But string theory says this is not the end of the line. It makes the astounding claim that the particles making up everything in the universe are made of even smaller ingredients, tiny wiggling strands of energy that look like strings.
Fakat string teorisi, bunun burada bitmediğini şaşırtıcı biçimde belirtir ve evrendeki herşeyi oluşturan en küçük parçacıkların, daha da küçük bileşenlerden yani titreşen sicimlere benzeyen, enerji iplikçiklerinden oluştuğunu söyler.
If you'd quit wiggling your ass, it wouldn't have fallen off in the first place.
Eğer kıçını sallamayı kesebilseydin, ilk sırayı kaçırmayacaktın.
Alternate wiggling your fins and your tail.
Bir yüzgeçlerini, bir kuyruğunu salla.
Now, let's get these other piggies wiggling.
Şimdi, şu diğer domuzcukları da kımıldatalım.
I'm sure she'd love to hang out with a goofy secretary whose only talent is nostril wiggling.
Evet. Tek yeteneği burun oynatmak olan aptal bir sekreterle takılmaya bayılacaktır.
She hates wiggling her hips, she can't do it.
Kalça sallamayı sevmez ki, beceremez bile.
In a furpile, when all the animals start rubbing and wiggling, some of them start to do things.
Kürk topunda, bütün hayvanlar birbirine sürtünmeye başlar. Bazıları bir şeyler yapar.
I have to start wiggling first thing in the morning.
Yarın sabah ilk olarak kıvırmaya başlayacağım.
I can feel it wiggling around.
İçimde kıvrandıklarını hissediyorum.
It's all arse wiggling.
Sadece popo sallıyorlar.
I've got a degree in arse wiggling, mate.
Ben o işte ustayım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]