Won't translate Turkish
186,769 parallel translation
Isn't it true, sir, that after Trump won the presidency, you were worried the episode would offend him, so you decided not to show it, and that's why you needed a 23rd episode?
Trump seçimleri kazandıktan sonra bölüm kendisini rencide eder endişesiyle bölümü yayınlamamaya karar verip 23. bölüm siparişi vermediniz mi?
But I won't do it.
Boşayan taraf ben olmayacağım.
Michael won't see me at the salon anymore, but... he does it at his home.
Micheal artık benimle iş yerinde görüşmüyor ama evinde yapıyor.
You take the 35 years, they won't prosecute her.
35 yılı kabul edersin, onlar da Maia'ya dava açmazlar.
- Then you won't go away.
O halde yatmayacaksın.
Why won't he talk to you two?
- Sizinle niye konuşmuyormuş?
It won't happen again.
Bir daha olmayacak.
And I promise you won't get someone better.
Ve seni temin ederim ki benden daha iyisini bulamayacaksın.
How am I supposed to make ends meet if he won't pay child support?
Eğer çocuk destek parasını ödemeyecekse görüşmeyi nasıl keserim?
Yes, and there won't be any punitive damages here.
Evet ama burada herhangi bir cezai zarar çıkmayacaktır.
We won't pay a cent for this class action, and we won't help in any way.
Dava için kuruş koklatmayız, yardım da beklemeyin.
We won't let you down, Cabe.
Seni bırakmayacağız Cabe.
No, and without this engine running, he won't get there, he'll just bleed out!
- Hayır ve bu motor çalışmazsa donmayacak da, kanaması durmayacak!
Manual CPR won't do it.
- Elle yaptığın ilkyardım işe yaramayacak.
No, he won't.
- Hayır, boğulmaz.
It won't budge.
Açılmıyor.
Because your phosphorous varnish won't work.
Çünkü fosforlu verniğiniz işe yaramayacak.
They won't be a problem anymore.
Artık sorun olmayacaklar.
It won't set off the alarm.
Alarmı tetiklemeyecektir.
Wipe the grin off your face, and start the inspection or this guy won't be the only one looking for a new paycheck.
Yüzündeki sırıtışı sil ve incelemeye başla yoksa yeni bir iş arayan tek kişi bu adam olmayacak.
At this rate, we won't have all the chemicals out by the time the sinkhole reaches the silo and it falls in.
Bu hızla, subatan siloya erişip, silo devrilmeden önce tüm kimyasalı boşaltamayız.
It won't move.
Kımıldamayacak.
That won't cause enough movement to make it fall.
Devirecek kadar harekete neden olmaz.
I won't lose another one of my guys.
Bir adamımı daha kaybetmeyeceğim.
They won't try to get past the cops, but they'll be waiting for me when I leave.
Polisleri geçmeyi denemeyecekler ama buradan ayrıldığımda...
Once it solidifies, it won't be able to seep into the aquifer.
- Katılaştığında, akifere sızamayacak.
They're real McCoys, so you won't have any problems.
Hakikiler, yani herhangi bir sorun yaşamazsın.
Why won't you help us?
Niye yardım etmiyorsunuz?
- Go. - I won't leave without you!
- Seni bırakamam!
- No, you won't.
- Hayır, bağlama.
They won't even notice the trapeze act suffering through the more vivid stages of food poisoning.
Böylece kimse, trapezcinin besin zehirlenmesinin en zor aşamasına geçtiğini fark etmez.
Won't my rabbi be surprised.
Hahamım duyduğunda kalbine inmese bari.
There won't be any repercussions, right?
Herhangi bir etkisi olmayacak, değil mi?
Won't you be busy... with your good blonde lawyer there?
Şu sarışın, işinde iyi olan avukatınla meşgul değil misin?
His family lives in Chicago and they won't talk to me.
Ailesi Chicago'da yaşıyor ama benimle konuşmuyorlar.
Why won't they talk to you?
Niye seninle konuşmuyorlar?
- Oh, you won't find them still there.
Orası nerede? Onları orada bulamazsın.
Knowing that you won't be able to choose the genetic father.
Biyolojik babasını seçmeye hakkın olmadığını bilmelisin.
I hope that was worth it to you, because it won't do much for your business.
Umarım uğraştığınıza değmiştir çünkü şirketiniz için hayırlı olmayacağı kesin.
What we want is a case that makes sense... we won't get a conviction
Amacımız bu davayı mantığa oturmak.
You won't see any jail time, Mom won't either.
Böylece hapis yüzü görmeyeceksin. Annen de aynı şekilde.
Come on, they won't bite.
Korkmayın ısırmazlar.
This guy definitely saw something, but he won't testify.
Bu adam kesinlikle bir şey görmüş ama ifade vermeyecek.
- Why won't he testify? - He doesn't want it. To come out that he was going where he was going.
Nereye gittiğinin bilinmesinin ortaya çıkmasını istemiyor.
Then, they won't survive the winter, dearie.
O zaman kıştan sağ çıkamayacaklar, tatlım.
Well, I am overdue to wake up Snow, but I won't tell her the news until it's official.
Pamuk'u uyandırmak için biraz geciktim... kesinleşene kadar haberi ona söylemeyeceğim.
You won't accept our union'cause you found out that Jacqueline is Native American.
Jacqueline, Amerikan yerlisi diye birlikteliğimizi kabul etmiyorsunuz!
He won't cheat on me with my neighbor'cause he can't.
Beni komşumla aldatmayacak çünkü yapamaz.
I'm worried she won't go back together again.
Bir daha birleşmeyecek diye korkuyorum.
Well, it won't be easy in this storm, but we can do it.
Bu fırtınada kolay olmayacaktır fakat bunu yapabiliriz.
But it won't hold forever.
Fakat sonsuza kadar dayanmayacak.
won't that be nice 17
won't you 953
won't happen again 99
won't you tell me 18
won't you join me 16
won't he 124
won't you come in 92
won't we 406
won't happen 20
won't take long 38
won't you 953
won't happen again 99
won't you tell me 18
won't you join me 16
won't he 124
won't you come in 92
won't we 406
won't happen 20
won't take long 38
won't be long 70
won't it 198
won't she 53
won't ya 19
won't be long now 45
won't they 143
won't i 83
won't be a minute 25
won't be a moment 16
won't be a problem 20
won't it 198
won't she 53
won't ya 19
won't be long now 45
won't they 143
won't i 83
won't be a minute 25
won't be a moment 16
won't be a problem 20