English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ Y ] / You're alive

You're alive translate Turkish

4,454 parallel translation
We've got the kid. He's alive. You're safe.
Polis memuruyum.
How come you're still alive and my baby's dead?
Bak ne hale düştün. Sen nasıl hala yaşıyorsun da benim bebeğim ölüyor?
Makes you know you're alive?
Yaşadığını hissettiriyor.
At least you're alive.
En azından hayattasın.
Because if your grandfather ever discovered that you're here, You'd all be thrown out without a red cent, But not before getting punished for even being alive.
Çünkü büyükbabanız burada olduğunuzu bir kez ortaya çıkarırsa,... hepinizi beş parasız dışarı atacaktır,... elbette hala hayatta olduğu için sizi cezalandırdıktan sonra.
You're touching something that was alive 65, 100, or three or more hundred million years ago.
65, 100, 300 milyon yıl ya da daha fazla yaşamış bir şeye dokunuyorsunuz.
I'm going to roll my window up. Then I'm gonna drive away and you're gonna go home to your daughter, and every few years, you're gonna look at her face and know that you're alive because you chose not to go down a certain road on a certain night, that you chose to walk into the light instead of into the darkness.
Camımı kaldıracağım ve yoluma devam edeceğim sen de evine, kızının yanına gideceksin ve birkaç yıl sonra, onun yüzüne bakıp bir gece, bir yola girmemeyi seçtiğin için yaşadığını karanlık yerine aydınlığa doğru yürüdüğünü hatırlayacaksın.
Sir, you're telling me you know my men are alive and you're not going to do anything about it, right?
Efendim, adamlarımın hayatta olduklarını bildiğinizi ve bu konuda hiçbir şey yapmayacağınızı mı söylüyorsunuz bana?
That you're alive.
Yaşadığına dair.
You're alive.
Hayattasın.
If you're alive, the Pack must be dead.
Eğer sen yaşıyorsan sürü ölmüş olmalı.
You're alive.
Yaşıyorsunuz.
Emily, if "A" knows that Ali's alive and "A" is the one she's been running from, then you're putting yourself in danger by communicating with her.
Emily, eğer "A" Ali'nin yaşadığını biliyorsa ve A da onu kovalayan kişiden kaçıyorsa, onla iletişime geçtiğin için kendini tehlikenin tam ortasına koyuyorsun.
It's a miracle you're alive.
Hayatta olman bir mucize.
Little buggers will sniff you out and eat you alive if you're not careful.
Dikkat etmezseniz ayılar sizi yiyip bitirir.
And, hey, if you're lucky enough, one of y'all might get out of here alive.
Ve eğer şanslıysanız, biriniz buradan sağ kurtulabilir.
Frankly, I'm surprised you're still alive.
- Aslında hala hayatta olmana da şaşıyorum.
I'm so glad you're alive, man!
Hayatta olduğun için çok mutluyum dostum!
Whether you're alive, or dead or married?
6 yıl Savvy, kimse senden haber alamadı. Öldün mü kaldın mı yoksa evlendin mi?
It will feel like you're being skinned alive.
Diri diri derin yüzülüyormuş gibi hissedersin.
Even if you hate me I'm glad you're alive.
Benden nefret de ediyor olsan ben yaşadığın için mutluyum.
You're alive?
Sen yaşıyor musun?
I'll hit you so much that you will be in pain as long as you're alive and your soul will scream after you die.
Sana o kadar vuracağım ki yaşadığın süre boyunca acı çekeceksin ve ruhun öldükten sonra çığlıklar atacak.
I have to find out you're still alive by reading an op report?
Senin hala yaşadığını operasyon raporu okuduğumda mı öğrenecektim?
You're alive!
Yaşıyorsun!
And you're alive because, uh, hunters trained the sheriff.
Sen de bu avcılar şerifi yetiştirdiği için hayattasın.
Just lucky you're alive.
Hayatta olduğun için şanslısın.
You're alive because Dr. Bickman saved you.
Hayattasın çünkü Dr. Bickman seni kurtardı.
Trust me, that's the only reason you're alive now.
Güven bana, şu an hayatta olmanın tek sebebi bu.
You're alive?
- Yaşıyor musun sen?
It's wonderful to know that you're both still alive.
İkinizi de hayatta görmek çok sevindirici.
We have to tell them you're alive.
Yaşadığınızı söylemeliyiz.
You're alive.
Yaşıyorsun.
I'm really glad you're alive.
I Hayatta gerçekten sevindim.
Yeah, you're lucky to be alive.
Neden bir ortakla değil çalışma?
It's still alive. But if you're talking with someone and all you can think is,
Bu hala yaşıyor demektir ama birisi ile konuşurken tek düşünebildiğin...
Joe, you're alive!
Joe, yaşıyorsun!
Nobody is supposed to know you're alive.
Kimsenin, senin hayatta olduğunu bilmesine gerek yok.
Elena, you're alive.
Elena, hayattasın.
You're still alive.
Hâlâ hayattasın.
The only way you're gonna get to make is if you are alive.
Bu kararı da sadece hayatta olursan verebilirsin.
Look, I get what you need from us. But if both doppelgangers are alive again, the Travelers can re-start their spell.
Bak, bizden ihtiyacınız olan şeyi anlıyorum ama tekrardan iki görsel ikiz de hayatta olursa gezginler büyülerini tekrar yapabilirler.
Look on the bright side. At least you're alive.
İyi tarafından bakın, yaşıyorsunuz.
You're alive. I get it.
Hayattasın tabii, anlıyorum.
But at least you're still alive.
Ama en azından sen hayattasın.
The only reason you're alive today is because of me.
Bugün sadece benim sayemde hayattasın.
You're alive!
Yaşıyorsun.
He's alive as long as you're alive to remember him.
Onu canlı olarak hatırladığınız sürece ölmedi.
If you're still alive in 24 hours, you will receive your second treatment along with instructions on how to proceed.
24 saat sonra hâlâ hayatta iseniz ikinci tedaviniz size ulaşacak. Uymanız gereken talimatlarla birlikte.
You're punishing me for being alive!
Beni sağ olduğum için cezalandırıyorsunuz!
You're all alive.
Siz yaşıyorsunuz!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]