Ayakkabılar translate English
12,733 parallel translation
İyi ayakkabılar.
Nice kicks.
Ya ayakkabılar?
What about the shoes?
Ayakkabılar?
Sneakers?
Ayakkabılarını da al.
Grab your, grab your boots.
Kahrolası ayakkabılar.
These fucking shoes.
Ayakkabıların canını yakıyor galiba.
- Those shoes look like they would hurt a lot.
Louis Vuitton çanta ve ayakkabılar yeterli değil mi?
Those Louis Vuitton bags and shoes aren't enough?
- Benim ayakkabılarım gitti.
- On my shoes!
Dostum, ayakkabıların süpermiş. Markası ne?
Dude, I love your shoes!
Sen de dans ayakkabılarını giy.
You also put on your dancing shoes
Bir kaç delinin 800.000 euro değerindeki nadir ayakkabıları çalıp kaçacağına inanır mıydın?
Would you believe some lunatic got away with L800,000 in rare shoes?
Patron nadir ayakkabıların ne olduğundan anlar.
Lord knows what rare shoes are.
Hal'ın koşu ayakkabılarını gördün mü?
Have you seen Hal's running shoes?
Bu davada o lastik ayakkabıları giymeyeceğim.
I'm not gonna wear my rubbers on the case.
Ayakkabılarınız güzelmiş.
Nice shoes.
- Ayakkabılar acıtıyor.
The shoes hurt.
İki düğmeli, dar kesimli Periyali takımımı getirmelisin, Marcel Sarenti ayakkabılarımı,
I need you to get my two-button slim cut Periyali suit, my Marcel Sarenti wingtips,
Kamuflaj giymişler, ayaklarında kumaş ayakkabılar var.
Camouflaged carpet shoes in person.
Ayakkabıların çok rahat görünüyor.
Those look like pretty comfortable shoes you got on there.
Tenis ayakkabılarım var, bir de onun aptal çizmeleri!
Well, I got my tennis shoes, and his stupid boots!
Artık tenis ayakkabılarına ihtiyacım yok.
Well, I don't need these sneakers no more.
Tenis ayakkabılarını elektrik teline neden attın?
Hey, how come ya threw your sneakers up over that power line?
Köpeklerin insanların bacağını becermekten hoşlanması seninle mi başladı bilmiyorum ama elektrik teline asılı ayakkabıları ve aslan yelesini sen başlattın.
I don't know if you started the "dogs like to hump people's legs" fad, but think about it, you started the shoes on the line, and the mullet.
- Ayakkabıları açıklıyor.
- That explains the shoes.
Lütfen ayakkabılarınızı çıkartın.
Please take your shoes off.
- Ve Theresa senin ayakkabılarına takıldı.
And Theresa tripped on your shoes.
Senden çıkartmanı istemediğimiz ayakkabılarını, size akşam yemeği pişirdiğimiz için ışıklandırmayı ihmal ettiğimiz koridorda çıkarttın.
You'd left your shoes which we did not ask you to take off, in a hallway which we had neglected to light because we were cooking your supper.
Şu an tek fark, ikimizin de çölde olması ve sen de elinde ayakkabılarındaki toz dışında bir şey olmadan dönemezsin.
The main difference now is that we're both standing in the desert, and you can't leave with nothing to show but sand in your shoes.
Topuklu ayakkabılar, küpeler, küpesiz olma...
heels, earrings, no earrings.
- Tamam gidip Kayıp Kişiler'e söyleyeceğim. Güzel ayakkabılar.
All right, I'm gonna walk this over to Missing Persons right now.
O ayakkabıları nereden buldun?
Hey, where did you get those shoes?
- Jerome'un ayakkabılarını giyiyordu.
He was wearing Jerome's high tops.
- Tamam ayakkabılar güzel de dünyada bir tek onda yok.
They were cool shoes, but they weren't one of a kind.
Onlar benim ayakkabılarım.
Those are my shoes.
Bir sorum var, o mavi ayakkabıları ne zaman aldığını hatırlıyor musun?
Uh, quick question, do you remember when you bought those blue shoes?
- Dans ayakkabılarını giydin mi?
- Got your boogie shoes on?
- Ayakkabılarına bayıldım.
- I love your shoes.
Beni ayakkabılarımı değiştirmek için odama giderken bile takip etti. Çünkü topuklularım çok acıtıyordu. Ricky'nin bir cep içkiliği vardı.
He even followed me to my room when I went to change my shoes, cos my heels were killing me, and he had this little silver hip flask.
Gri ve mavi bir kapüşonu vardı mavi bir tişörtü, kot pantolonları ve spor ayakkabıları vardı.
He was wearing a gray and blue hoodie, Blue t-shirt, jeans and sneakers.
Ayakkabıların üzerinde Amerikan bayrağı vardı.
They were american flag high tops.
O ayakkabıları nereden buldun?
Where'd you get those shoes?
- O ayakkabıları almadın.
You didn't buy those shoes.
Bak nasıl ayakkabılar giyiyor.
Look what kind of shoes she wears.
- Bir de ayakkabılarınıza!
- And your shoes too!
Mendoza'nın ayakkabıları olay yerindeki izle eşleşmiyor.
Mendoza's shoes don't match the tread at the scene.
Ayakkabılarını çıkar, lütfen.
Take off your shoes, please.
Kan grubunu ayakkabılarının üstüne yaz ve sevdiklerine mektup bırak.
Write your blood type on your boots and leave your letters to your loved ones.
Bunlar, şeytan avladığın ayakkabılarına hiç benzemiyor.
Those aren't exactly demon-hunting shoes.
Sadece ayakkabılarımı kurtaramıyorum.
I just can't unclip my shoes.
Daha iyi ayakkabılar, daha iyi saat.
Better shoes. Better watch.
Uygun ayakkabılar giy.
Bring Watson.