Düğmeler translate English
291 parallel translation
Sedefli düğmeler de alacağım.
And big pearl buttons.
Posta pulları, askeri düğmeler, kelebekler, oh, böcekler, hızlı çekimler, her türden işe yaramaz şeyler.
Postage stamps, military buttons, butterfly, oh, bugs, snapshots, all sorts of rubbish.
Altın ve gümüşten düğmeler, üzerlerindeki parlak nesneler.
Their buttons of gold and silver, their cairngorms.
Ne gömleğimdeki düğmeler, ne de cebimdeki kibritler.
Not even the studs on my shirt nor the matches in my pocket.
Sırtımdaki düğmeler!
Some buttons in back.
Şimdi düğmeler!
Now the button.
Düğmeler, viski.
Clicks. Whisky.
Hepsi şu oros.. nun benden çaldığı düğmeler yüzünden oldu.
All because of some buttons that tramp stole from me.
Düğmeler açık gezmek için daha biraz erken.
A little early to go around with loose buttons.
Neden donanmada hâlâ bu düğmeler kullanılıyor?
Why the Navy still use that silly clasp?
Göğsünden bir dilim verirsen sadece bir dilim diyorum, düğmeler senin demektir.
If you give me a slice of the breast... just a small slice of the breast... I'll give you these coins.
Peki ya düğmeler?
Oh, yes. What about buttons?
Kruvaze ceket, pirinç düğmeler, denizci şapkası.
Reefer jacket, brass buttons, tricorn hat.
Düğmeler konusunda güçlük çekiyordu.
He was having difficulty with the buttons.
- Düğmeler mi?
- Buttons?
Düğmeler bütün odaya saçılmıştır herhalde.
The buttons are probably all over the room.
- Peki bu düğmeler?
- What about these buttons?
Bir saat önce, köprüdeki kumanda aletleri delirdi - kumanda kolları kendi kendi inip çıkıyor, düğmeler basılıyor, veriler değişiyor.
About an hour ago, the bridge controls started going crazy. Levers shifting by themselves, buttons being pushed, instrument readings changing.
Yün, peynir, bira ve düğmeler, toplara hiç girmiyorum bile.
Wool, cheese, beer and buttons, not to mention cannons.
Üniformanın yeşil-kırmızı deri çizgileri vardı tam önünde çapraz inen büyük pirinç düğmeler vardı.
It was green leather, it had red stripes... and sort of a row of brass buttons down across here.
Tüm bu uzay aletleri ve düğmeler.
All those space things and switches.
Ayakkabılar cilalı, düğmeler parlatılmış.
Shoes shined, buttons polished.
Düğmeler aşağıda arkada.
The buttons are down the back.
- Ancak Boston'dan getirdiğim düğmeler, ve kurdeleler ve de müzik var.
- However I do have some stays, and I do have some ribbons and I do have some music, printed in Boston.
Fermuar çıktığına göre düğmeler için başka amaçlar bulunmalı değil mi?
Since the introduction of the zipper, we have to think up something for the buttons.
- Kullanacağın düğmeler.
- Your SA, your PL button.
Düğmeler aşamalı olarak 15'er volt artıyor, dolayısıyla şok seviyesi yükseliyor.
The sliders act incrementally. each 15V so the shocks add up.
- Bu düğmeler ne işe yarıyor?
- What are these buttons for?
Sadece düğmeler kalmış.
Only buttons are left.
Aklıma gelmişken, Michael dün gece ki kol düğmeler için ne kadar ödedin?
Which reminds me, michael, how much did you pay for those cuff links you wore last night?
Düğmeler :
The switches :
Bu düğmeler on-karat altın.
These links are ten-carat gold.
Bu düğmeler stratejik Hava komutlarına ve füze yükleme.... İstasyonlarına direk bağlı.
These buttons are connected with the Strategic Air Command and missile launching stations.
Altında düğmeler var.
There are buttons down the side.
Bakın, düğmeler!
Look, buttons!
Polisin yangında bulduğu düğmeler?
The buttons that the police found in the fire?
Ve hiçbir zaman o fildişi düğmeler gibi güzel bir şey yapmadı.
And he never made anything as beautiful as that mouton collar.
Hatta düğmeler bile açığa çıkmış.
Even the buttons showed up.
- Şurada düğmeler var!
- There's a switch right there!
Düğmeler benim düğmeler.
Switches are my switches.
- Bu düğmeler de ne?
- What are these switches?
Düğmeler teker teker açılıyor.
Buttons were popping, skirts were rising.
# Düğmeler ve fiyonklarla dikkat çekeceğin yere #
And you'll stand out in buttons and bows
# Düğmeler, fiyonklar... Benimsiniz şimdi #
And you're all mine in buttons and bows
Klistronla düğmeler arasında elektrik sıçramış.
Electrical impulse bouncing between the Klystron and the fried buttons.
Pırıl pırıl parlayan pirinç düğmeler şerefine hurra!
Well, hurrah with highly-polished brass knobs on!
Düğmeler Bayan Allen'e ait değil, değil mi?
It is not his not even of the Mrs. Allen?
Bütün düğmeler ilikli!
On the button!
Ah bu aptal düğmeler!
These stupid buttons.
Düğmeler kapalı.
- Switches off.
Lanet olası düğmeler.
( SOBBING ) Oh, this stupid thing.