Düğmeye bas translate English
950 parallel translation
Hadi yukarı gel, asansörde 10. düğmeye bas.
Come on up. You know, push the 1 0th button in the elevator.
Hizmetçi için düğmeye bas.
Buzz for the valet.
Kanepenin üzerindeki düğmeye bas.
Just press that button over by the davenport.
Düğmeye basın!
Push the button!
Baba, kenarındaki ufak düğmeye bas ve ne olacak bir gör.
Dad, press the little button on the side and see what happens.
Ekselansları, hayat hikayem böyle ve o düğmeye basıp beni gönderebilirseniz çok memnun olacağım.
Your Excellency, that's the story of my life... and I'd be grateful if you'd push the button and have it over with.
Düğmeye basıldı.
Now they had thrown the switch.
İhtiyacın olursa düğmeye bas, yardımcı olmaktan memnun olurum.
If you need any help with any buttons or things, I'll be glad to oblige.
Şu düğmeye basın..... yoksa kapıyı kırarım!
Press that button, or I'll break that door down using you as a battering ram!
Düğmeye basıyorsun, fabrikalar kuruluyor.
You press a button and factories go up.
Çıkmak için bu, inmek için de bu düğmeye basın.
Simply press this button for up and this one for down.
El bombası atan adama ne yaparlar? Ya da havan, top, uçak bombası atana. Ya da düğmeye basıp binlerce kilometreden hidrojen başlıklı füze gönderene?
And what do they do to the guy that throws a grenade, fires a mortar shell, aims a navy gun, drops the airplane bomb, or presses a button that sends a missile 5,000 miles with a hydrogen warhead?
Bir düğmeye basıyorsun, buz veriyor.
Press a button and get ice cubes.
İşiniz bitince düğmeye basın, ben açarım.
Press the button when you are finished and I will open.
Bir düğmeye basıyorsun, koltuk mavi çarşaflı yatağa dönüşüyor.
He pushes a button and the couch becomes a bed with baby blue sheets.
Şu tek düğmeye basılarak verilen savaşlara ne oldu?
Where's all this push-button warfare we've been hearin'about?
Bir düğmeye bas.
Press a button. Poof!
( Bayan Bea ) Kırmızı düğmeye basın.
( Dame Bea ) Press the red box.
Tek sorun, düğmeye basıp seni kapatamıyorum.
Only problem is, I can't just hit a button and turn you off.
Düğmeye basınız, zili çalınız... Ve bütün şu lanet dünyanın koşarak geleceğini düşünüyorsun, değil mi?
Press a button, ring a bell and you think the whole damn world comes running, don't you?
Bunun için de düğmeye basın.
When it's released, you're on receive.
Düğme, düğmeye bas!
The switch, let go of the switch!
Eski uçağımda yanlızca bir düğmeye basıyordum.
I only ever pressed a button in my old spitfire.
Gördün mü? Bu düğmeye basıyorsun, şoför de seni duyuyor.
You see, you press this button, then the driver hears what you're saying.
Şu yeşil düğmeye basın.
Press the green button. And look there.
Poletti, düğmeye bas.
Poletti, push the button.
Düğmeye bas, Max.
Push the button, Max.
Düğmeye bas, Max!
Push the button, Max!
- Düğmeye bas, Max.
- Push the button, Max.
Düğmeye bas.
Push the button.
Bu düğmeye bas.
You press this lever.
"Saat 9 : 00'de bu düğmeye bas".
"Put on this switch at 9 : 00."
Unutmayın, gece yarısı Fantomas geldiğinde düğmeye basıyorsunuz...
At midnight, when Fantomas arrives, you press the button.
Bir şey istediğinde, düğmeye bas - artık patron sensin.
Anything you want, press a button - you're the boss.
- Güzel, şimdi kırmızı düğmeye bas.
- Good. Press the red button.
Düğmeye bas.
Hit that button.
Düğmeye bas!
Throw the switch.
Düğmeye basın.
Just press the button.
Düğmeye bas!
Push the button.
Düğmeye basın!
Push the button.
Masaya koyun, düğmeye basın, kussun.
PUT IT ON THE TABLE, PRESS THE BUTTON... IT VOMITS.
Düğmeye bas ve gitsinler!
Push a button and away they go!
Sadece bu düğmeye basın.
That's right. You just push this button.
Şu düğmeye basın ve çektiğiniz.
Now, I'll show you how to operate the zoom. You just twist this like so... and your subject will come closer and closer and closer.
Uzun menzilli roketler, düğmeye basılan bombalar askersiz silahlar.
Long-range rockets, push-button bombing... weapons that don't need soldiers.
Konuşmak isterseniz bu düğmeye basın, dinlemek için düğmeyi bırakın.
To talk, press this button.
Düğmeye bas Solomin!
Hit it, Solomin!
10 a kadar sayın, sonra basın düğmeye.
Count down from 10, and then push that button.
- Düğmeye basıver.
- Throw the switch.
Siz basın o şeyin üstündeki düğmeye.
You push the buttons on that thing.
Biz basıyoruz düğmeye.
We push the buttons.
başın sağolsun 19
başarısız 35
başlayalım 455
başladı 99
başın sağ olsun 33
baskı 31
başlıyoruz 580
başka bir isteğiniz var mı 22
başınız sağolsun 27
başarılar 28
başarısız 35
başlayalım 455
başladı 99
başın sağ olsun 33
baskı 31
başlıyoruz 580
başka bir isteğiniz var mı 22
başınız sağolsun 27
başarılar 28
bashir 86
bastille 25
başkan 645
baş üstüne 324
başınız sağ olsun 59
başkanı 24
başka bir gün 31
başlayın 254
başarılı 32
başarı 43
bastille 25
başkan 645
baş üstüne 324
başınız sağ olsun 59
başkanı 24
başka bir gün 31
başlayın 254
başarılı 32
başarı 43