Felâket translate English
244 parallel translation
Her ikimiz için bir felâket olmuş.
It's been a calamity on both sides.
Holmes, Tobel'in başına bir şey gelirse ve icadı Almanların eline geçerse İngiltere için büyük bir felâket olur.
Holmes, if anything has happened to Tobel, if his invention falls into the hands of Germany, it will be a major disaster for England.
Büyük bir felâket geliyor.
The worst catastrophe in years.
Başına korkunç bir felâket geldiğini düşündüm.
I thought that something terrible had happened to you.
İkisini birlikte bulurlarsa felâket olur.
It would be terrible if their bodies were found together.
Felâket sarsıntılı bir araba!
It's a hell of a bumpy ride!
Dönüş hazırlığı yapıyoruz. Ne felâket!
I have to go back to prepare for departure.
- Felâket!
Disaster!
Felâket yumuşak elleri var.
He's got awful, soft hands.
Onun felâket elleri var, Benim felâket ellerim var.
He's got awful hands, I got awful hands.
Dünya'da hiç kimse yokmuş gibi, yalnızca etrafını saran karanlık ve o felâket korkutucu boşluk?
No one else on earth, just the... the dark all around you and that... that awful, scary emptiness?
Felâket geciktin.
Terribly late.
Büyük felâket meydana geldiğinde... bütün şehirler ufalandı... Tar haricinde.
When the great catastrophe occurred... all the cities crumbled... except Tar.
Ama bu zehirden geriye kalanlar felâket, intikam arzusunun cezası ve bu salgından kurtulmaktı.
But it's a poison that has the results of the plague, it's an avenging scourge, a redeeming epidemic.
Tam bir felâket.
It's a pure catastrophe.
Peder, eğer gerekli yatırımlar yapılmazsa, sonumuz felâket olacak.
Monsignor, if not to hurry up with these reforms, will be a disaster.
Tekrar, manşetlerde, mağlubiyet durumunda felâket artmıştı.
( narrator ) Again, in the headlines, disaster was stacked on defeat.
İyimser bir felâket!
Optimistic tragedy!
Savaş en kötü felâket ve insanoğlunun en büyük günahı artık kontrol edilemez, ancak yok edilebilir.
War... the most malignant scourge... and greatest sin of mankind... can no longer be controlled, only abolished.
Felâket kupası ağzına kadar dolu.
The cup of catastrophe is filled to the brim.
Örneğin "felâket" ( disaster ) kelimesini ele alalım.
For example, take the word "disaster".
Abdullah destek verirse bizim için felâket olabilir.
If Abdullah goes in It could be a calamity.
Bakın. Felâket tellâlı olmak istemem ama önümüzdeki birkaç hafta içinde durumun kötüleşeceğini düşünüyorum.
Look, I don't want to be an alarmist, but, in my opinion, the situation will become very nasty in the next few weeks.
Felâket değil ama sen de yaşlandın.
It's no drama.
Havalandırma çalışmıyor oda servisi felâket ve şu radyoyu dinler misin?
The air conditioner isn't working, the room service is terrible, and will you listen to that radio?
Yanlış anlamayın... ama bu küçük çaplı bir felâket olabilir.
Sir, with all due respect, I think you're gonna... You might lay an egg. I mean, a big egg.
Bagajımın ve Afrikanın, sevgilimin başına böyle bir felâket geldikten sonra ne anlamı vardı.
What was my baggage or Africa to me when I learned that such a fate had befallen my darling?
Talihsizlik, ihanet, felâket, trajedi. Ama bu kelimeler her anlama gelebilir.
Misfortune, betrayal, disaster, tragedy, but those words could mean anything.
Pantolonun ise bir felâket.
Although those pants are a mistake.
- Doğayı koruyanlar bunu felâket olarak nitelendirdi.
Environmentalists call it a disaster.
Bu bir felâket değil.
It's not a disaster.
Bir felâket olabilir.
It can be a catastrophe.
Bu ne felâket!
What a disaster!
İnsan doğası, felâket ve nimet.
The bane and blessing of human nature. Hmm?
Tam bir felâket.
What a disaster.
Bizimki gibi bir topluluk için bu çeşit büyük felâket dayanılmaz oluyor.
This type of disaster is unbearable in a community like this.
Felâket üstüne felâket.
One catastrophe after another.
Harvard'la ilgili olarak şu çok net ; bizler gibi işçi sınıfından, böyle bir kültürden gelmiş insanlar için, dışlanmışlık sendromu felâket bir şey, kalabalık içinde yalnız kalmak.
The thing about Harvard, for somebody from the working class, like us, coming from that background is that there is a terrible sense of isolation, of aloneness there.
Fakat o sene, Mart ayının tam ortasında, felâket kapıyı çalmıştı.
But that year, on the Ides of March, disaster struck.
Bugün felâket yoğundum.
They got me mad busy today.
Herkes biliyor ki, sen felâket bir çöpçatansın.
And for the record, all of your setups have been disastrous.
- Felâket mi?
- Disastrous?
Yağmur felâket.
The rain's terrible.
Kral için ne felâket tek oğlunu ve vârisini kaybetmek.
What a tragedy for the king to lose his only son and heir.
O bir felâket habercisi.
He's a herald of woe.
Başım felâket ağrıyor!
I have a headache!
- Rich, bu bir felâket.
Rich, this is a disaster.
pisliğe bak ve bu adamın felâket dağınık evinde yaşamak zorundayım.
What a shit-hole. .. and I had to live in this guy's apartment that was really messy.
Utanç verici çünkü biz ihtiyarız Dan. Felâket oynuyoruz...
It's embarrassing because we're old men, Dan, playing horribly
Bu bir felâket başlangıcıydı.
A disaster in the making.
3 milyon dolar felâket olur.
I made this deal with you because I want you to leave Cuchillo alone and because I don't want him to find the treasure.