English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ F ] / Fırlat

Fırlat translate English

5,147 parallel translation
Ama gün be gün, girdaplar uzağa fırlatıyor, Samhara yakınına çekiyor parlak şafak her gölgeyi yok ediyor.
But, day by day, the gyres spin apart - Samhara draws close, bright dawn devouring every shadow.
Yani, eğer bir kedi görürseniz zigzag yaptığınız sırada kediyi timsaha fırlatın.
So if you see a cat while you're zig-zagging, you throw the cat at the alligator.
Bunun büyüklüğü hakkında fikir edinmek çok zor ama orada fırlatıldığını gördüğünüz o turuncu toplar aslında bir metrelik kayalardır.
It's so hard to get an idea of the intensity of that, but those orange balls that are getting kicked out there are actually metre-sized boulders.
Bu krater kenarı oradaki ağızdan fırlatılan kayalarla dolu durumda.
This crater rim is just littered with blocks that have been thrown out of that vent down there.
O kendini beğenmiş zengin çocuklar ellerini kollarını sallayarak girip bir hiçmişim gibi montlarını bana fırlatırlardı.
These smug rich kids used to waltz in there and throw their coats at me like I was nothing.
Q sat 1394. Ekim 2007'de fırlatıldı.
q-sat 1394, launched oct. 2007...
Tamam kapat şunu. Yoksa Darlene'in pastasını fırlatırım!
Okay, turn that off or I will throw Darlene's cake at you.
Okul otobüslerinde çocuklara kek de fırlatıyor musun?
Do you throw doughnuts at little kids on school buses, too?
Restorandaki elemana fırlatıp dikkatini dağıtacağız!
To throw at the reservation guy to distract him. Yes!
Üstünde kullanmam ama bu salak ışık topunu alır fırlatırım.
No, but I will take this stupid ball of light and throw it away.
Biri oraya fırlatıp atmış olmalı.
Somebody must've thrown it away.
Esir düşüp düşmemek fark etmez, avını öldüreceksin! İçine dolup taşan bu arzunun bedenini kavurduğu gibi çabucak bir yay al ve fırlat o yanan oku
as our crimson bows and arrows pierce scarlet holes into the twilight
Atlanta ve Philadelphia'ya nükleer füze fırlatıyorum.
Launching I.C.B.M.s at Atlanta and Philadelphia.
Tek bildiğim, bu adamlar üzerime fırlatıldı ve her tarafları kan içindeydi.
All I know is these guys were bleeding when they were thrown on top of me.
Sadece, um, birkaç senedi reddediyordum. Birkaç füze fırlatıyordum.
Just, um, vetoing some bills and launching some missiles.
Başka bir kadından bir daha asla duyamayacağı bir laf. Fırlat.
A phrase no other woman will ever say to him.
200 ) }... çabucak bir yay al ve fırlat o yanan oku
200 ) } Hotobashiru Shoudou ni Sono Mi wo Yakinagara 200 ) } Tasogare ni Hi wo Ukatsu Guren no Yumiya
Atlanta ve Philadelphia'ya balistik füze fırlatıyorum.
Launching ICBM's at Atlanta an Philaelphia.
Üstüme biraz mutajen fırlatın ve bom!
Throw some mutagen on me, and boom!
Kız arkadaşının yüzüne kezzap fırlatır
Throwing acid on his girl friend's face
'Ağı fırlatın, ve balıkları yakalayın!
'Throw the net and catch the fish!
Ne yapsaydım yani? 20 dolar fırlatıp, al bakalım ölü adam, üstü kalsın mı deseydim?
I mean what was I gonna do... throw a 20 on him and say, "here you go, dead guy"?
Süje fırlatıp atmış olmalı.
He must have tossed it.
Yanan sigaranı alıyorsun ve omzuna doğru fırlatıyorsun...
You take your lit cigarette, you flick it over your shoulder, see, just like that.
Esaretin aşağılanması intikamın çağrısı olacak Esir düşüp düşmemek fark etmez, avını öldüreceksin! İçine dolup taşan bu arzunun bedenini kavurduğu gibi çabucak bir yay al ve fırlat o yanan oku
200 ) } Channel the humiliation of imprisonment into your arrows and begin the resistance you'll slay your prey! 200 ) } pick up your burning bow and gash through the twilight
Esir düşüp düşmemek fark etmez, avını öldüreceksin! İçine dolup taşan bu arzunun bedenini kavurduğu gibi çabucak bir yay al ve fırlat o yanan oku
We hunters slaughter prey beyond the castle walls, consumed with surging bloodlust, as our crimson bows and arrows pierce scarlet holes into the twilight
- Büyük ihtimalle fırlatırım.
- Probably not.
Sıkıyorsa fırlat!
Throw however you want!
Doosan seyircisi sahaya muz fırlatıp Bay Go'ya yere yatmasını söylüyor.
Doosan fans are tossing bananas and telling him to lie down
Kim Taek Gyun başlangıç kalesine fırlatıyor.
Kim Taek-gyun throws home!
Yere fırlat.
Now!
Onun bisikletini kırar ve onu iterdik şapkasını çalar fırlatırdık. Bunun gibi şeyler.
We used to break his bike and push him over and steal his little hat and throw it back and stuff.
- Fırlat sadece!
- Just throw'em!
Kalbim bir oyuncak gibi sana göre ve işin bittikten sonra fırlatıp atıyosun beni di mi?
You think that my heart is just a toy that you can play with and toss away?
- Frankie, fırlat beni.
- Frankie, throw me.
Ateş gibi fırlat, Sam.
Swing away.
Herkesin garip kıyafetler giydiği, iki kafalı bir kertenkelenin olduğu bir şehirdeyim. Kılıçlı insanlar beni kovalıyor, üzerime ok fırlatıyor.
and everyone's wearing strange clothes, and there's a two-headed lizard, and people with swords, they're chasing me, and they're firing arrows at me.
Uzay mekiği fırlatıldığında biz birlikte ağladık.
We've cried together at space shuttle launches.
Fırlat!
Eject! Eject!
Üçüncü olarak, bu ülkenin politikası Küba'dan fırlatılacak herhangi bir nükleer füzeyi veya Batı Yarımküresi'ndeki herhangi bir ülkeye saldırıyı Sovyetler Birliği'nin Amerika'ya saldırısı olarak kabul etmek ve Sovyetler Birliği'ne aynen karşılığını vermektir.
Third, it shall be the policy of this nation to regard any nuclear missile launched from Cuba against any nation in the Western Hemisphere as an attack by the Soviet Union on the United States requiring a full retaliatory response upon the Soviet Union.
Bunu söyleyeceğimi hiç sanmazdım, ama ağ fırlatıcıyı geri istiyorum.
I never thought I'd say this, but I want the web-slinger back.
Polise mi kızdın, tuğla fırlat.
You're pissed at the police, throw a brick.
Eğilin! Tüm gücünle fırlat topu, 18 numara!
Put some zip on the ball, 18!
Bunun yerine en ufak problemde insanları sokağa fırlatıveriyorlar.
Instead, the slightest problem they toss them to the streets.
Bıçağı fırlatışın...
That knife throw...
Taşları fırlatıp şöyle bağırıyordum :
I would throw the stones and scream :
Beni havaya fırlat!
Get me up there!
Çiğneyip fırlat.
Try it.
Skaar fırlatır.
- ( Laughing ) - Skaar throw.
Fırlat!
Hit him!
- Eğer çeneni kapatıp bu robotları ve fırlatıcıları yok etmemize yardım edersen bunu öğrenecek kadar uzun yaşayabiliriz.
If you'd zip it and help take out these d-bots, slinger,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]