Gidemem translate English
4,137 parallel translation
Ama dansa tek başıma gidemem.
But I certainly can't go to the dance alone.
Ama ben üniversiteye gidemem.
But I can't go to college.
Gidemem.
I'm not going.
Londra'ya onsuz gidemem.
I cannot attend London without her.
Olmaz, annemlere gidemem.
No, I can't go to my parents'.
Banka hesaplarını kontrol edebilirim, Ama kendi evime gidemem.
I learned it from the bank statements I can not go home.
O kadar yolu birinin bana oğlumu terk edip ona hiç değer vermediğimi söylemesi için gidemem.
I'm not prepared to go all that way to hear someone else tell me I didn't give two hoots about Anthony and that I abandoned my child and all the rest of it.
Ben gidemem.
I can't go.
Onlar için ölüyüm artık evime gidemem.
I am dead to him, and now I can't go home.
Ofise pijamalarımla gidemem ya.
Well, I could hardly go to the office in my pajamas.
Kendi daireme gidemem.
I can't be in my apartment.
Juilliard'a gidemem.
I can't go to Juilliard.
Jude seni burada çürümeye bıraktığımı bile bile gidemem.
Jude... I cannot leave here knowing I've left you behind to rot.
Arka arka giderken senin kadar hızlı gidemem.
I can't walk that fast backwards.
Jersey'ye kadar o kadar yolu gidemem!
I ain't driving all the way to Jersey!
Geri de gidemem.
I can't go back.
Evet ama çoktan kaybettim çünkü hemen görüşmek istiyorlar. Şu an gidemem çünkü Charlotte doğumda.
Yeah, but it's gonna be like my death, because they want to do it now, but I can't do it now because Charlotte's in labor.
Gidemem.
I can't go.
New York'a gidemem.
Babe, I can't go up to New York.
Gidemem.
She'll need a mate. I can't.
Okulun ilk gününde yürüyerek gidemem.
I can't be seen walking to school on the first day.
Anne, oraya gidemem.
Mami, I can't go up there.
Gidemem işte.
I just can't.
Ben gidemem.
I can't.
O salak baloya, takım elbise üstüne beyaz çorapla gidemem!
I can't go to this stupid dance wearing white socks with a suit!
Gidemem.
I can't.
- Fakat, o eve gidemem.
But I can't go to that house.
- Hiçbir yere gidemem, Kennet.
I can't go anywhere, Kennet.
Bu okula gidemem artık.
- Max. I can't go to that school anymore.
Ben gidemem.
It can't be me.
Ama fiziksel kanıt olmadan yazdırmak için gidemem.
But we can't go to print without physical evidence.
Yapamam, gidemem.
I can't get away.
Eve böyle gidemem.
You can't go home like that.
- Onu tehlikeye atıp gidemem.
I can't leave him in danger.
O yakalanmadan, Debra'yı güvene almadan gidemem.
He's still out there. I'm sorry.
- Seni bu halde bırakıp gidemem.
- I can't leave you like this.
Öylece binip gidemem.
I can't just pick up and leave.
Gidemem, Aiden.
I can't leave, Aiden.
Gitmem gereken yeri biliyorum ama oraya yalnız gidemem.
I know where I need to go, but I cannot get there alone.
Eğer bugün gidemezsem bir daha asla gidemem.
If I don't go today, I'll never get to go.
- Oraya gidemem.
I can't go out there.
İlaçlarımı almak için yine Kanada'ya gidemem.
I cannot go back to Canada to get my drops.
- Baba, gidemem. Git birilerini getir!
Go get someone!
Gidemem, kusura bakma.
I can't, I'm sorry.
İçimdeki o sinir gidecekti. Ben gidemem şu anda bir yere.
I'm not going anywhere right now.
- "Gidemem." - "Evet, biliyorum."
- I can't leave. - Yeah, I know.
Hayır, gidemem!
No, I can't leave!
Gidemem.
Ii can't go.
- Ama buralardan gidemem.
You're done.
Eve gidemem.
I can't go home ;
Senin gibi çekip gidemem.
I can't just run away like you did.